NUSRAT MAYIN GEMİSİ VE TOPHANELİ HAKKI

 

DENİZDEN BOĞAZI ZORLAMA KARARI NASIL ALINDI?

Deniz Birinci Lordu Churchill, harpten evvel İngiliz Bahriyesi’nin güçlendirilmesi için büyük çabalar harcamıştı. Kamuoyu da bunun neticelerini kendisinden bekliyordu. Ancak Donanma Başkomutanı Fischer Churchill’in imdadına Ege’deki İngiliz Filosu Komutanı Amiral Carden’in “geniş bir harekât ile Boğazı zorlama” önerisi yetişti. 18 Ocak’ta Fransızlar plândan haberdar edildi. Fransız Hükûmeti de Carden’in emrine bir filo göndermeye razı oldu. Kuvvetin komutanlık görevi, harekâtın plânlayıcısı Amiral Carden’e verilmiş, kendisine yardımcı olarak da Amiral Dö Robeck atanmıştı. Gerisi malûm. Kızılca kıyamet bu sinsi plândan sonra Osmanlı’nın üstüne koptu.

“BOĞAZ METHALİ TEMİZ” VE NUSRAT

Harekâtın hiç geciktirilmeden yapılması emri üzerine bir an önce İstanbul’a ulaşmak hayali peşinde koşan Amiral Dö Robeck, Boğaz methalinin temiz olduğu raporu üzerine büyük taarruzun 18 Mart’ta başlayacağını birliklerine bildiriyordu. Ancak o gece dünya tarihinin akışını değiştiren, muhtevası küçük fakat tesiri büyük bir olay cereyan etmişti. 17 Mart’ı 18 Mart’a bağlayan yağışlı ve puslu bir gece, iki gün önce kalp krizi geçiren Nusrat’ın genç komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, sağlığı için yerine bir başkasını görevlendirmeyi öneren Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevad Paşa’nın ısrarlarına rağmen harbin ve ülkenin sorumluluğunu omuzlarında hissederek Nara’dan hareket ediyordu. Sabaha karşı düşman gemilerinin kontrol ettiği ve ışıldakları ile taradığı sulara, Erenköy bölgesindeki Karanlık Liman’a Poyraz-Lodos istikametinde yüzer metre aralık ile 26 mayın döküldü. Son mayının da döküldüğü Komutan’a rapor edilmişti ki, bu yüce heyecan ve manevî yükün altında daha fazla dayanamayan genç Yüzbaşı Hakkı Bey’in vatan için çarpan kalbi durdu. [1] Nusrat ve Komutanı, vazifesini hakkıyla yapmıştı.

Hani şu zavallı, fakir, çoktan terkedilmiş ama çaresizliğine sahiplenilmiş paslı bir demir ölüsü gibi görünen ve Mersin Limanı’nda kendisine sahip çıkacak bir himmet eli bekleyen, Tarsus Belediyesi tarafından sahiplenilerek bakıma alınan Nusrat Mayın Gemisi… Vefâsızlığımızın hazin bir misâli, Çanakkale’nin bir parçası, lâkin Çanakkale’den zamanında koparılmış, vuslatı bekleyen Nusrat. Nusrat, savaştan sonra özel sektöre satıldı. Uzun yıllar kum kosteri olarak malzeme taşıdıktan sonra Mersin Limanı’nda kaderine terk edildi. Hurda demir yığınına dönüştü. Tarsus Belediyesi restore ettirdi. Tarsus-Mersin çıkışındaki Çardak mevkiinde yeşil alanda ziyarete açılacağı günleri sabırsızlıkla bekliyor. Nusrat’a sahip çıkamayan Çanakkalelilere de maket ile yetinmek kalıyor. Nusrat, Türkiye’nin ilk yüzer müzesi olarak hizmet verebilirdi.

Tophaneli Hakkı’nın hizmetini değerlendiren Churchill şöyle der: “Dört yüz yıldan beri dünya tarihinde Tophaneli Hakkı’nın yaptığını kimse yapmadı. Bir gece önce Tophaneli Hakkı, Rus-Bulgar batık gemilerinden çıkarılmış 25 mayını Karanlık Liman’a kıyıya paralel olarak ekince, 18 Mart’ta yaptığımız hücum fecaatle sonuçlandı. Yenilmez donanmamızın üçte biri sulara gömüldü, üçte biri kullanılmaz hâle geldi. Başarısızlık beni yirmi beş yıl politikanın dışına fırlattı. Savaş iki buçuk yıl uzadı, sekiz buçuk milyon Avrupalı öldü. Rusya komünist olurken, otuz milyon insan, hayatını kaybetti. Rusya’nın Çin’i komünist yapması, elli milyon kişinin hayatına mâl oldu. Biz Boğaz’ı geçemedik, İslâm ülkeleri, hattâ bütün Doğulu Milletler Batı’nın gücünden şüphe etmeye başladılar. Hindistan’ı, Pakistan’ı, Bangladeş’i, diğer İslâm ülkelerini elimizde tutamaz hale geldik. Bütün bunlar Tophaneli Hakkı’nın eseridir.” 2

İttihadçı liderler, Almanlarla yaptıkları gizli anlaşma gereği, her konuda alacakları yardımın, kısa bir süre sonra, vaat edildiği gibi verilmediğini anlamaya başladılar. Almanlara olan güven zedelenmişti. Hattâ İngiliz Amirali Robeck hatıralarında “Aldığımız istihbarata göre, Çanakkale Boğazı’na tek bir mayın bile döşenmiş değildi. Oysa sürekli mayınlara çarpıyor ve zayiat veriyorduk.” der. Bu esrar perdesini Enver Paşa şu ifadeleri ile aralıyor:

“Ruslara karşı Karadeniz Boğazı’na döşediğimiz mayınları Çanakkale’ye taşımıştık.

Bu işi tam bir ay içinde sonuçlandırmıştık. Mayınların Çanakkale’ye naklinden, müttefiklerimiz Almanları bile haberdar etmemiştik.” 3

 

26 MAYININ RÜYASI

Müstahkem Mevki Komutanı Cevad Paşa 5-6 veya 16-17 Mart 1915 akşamı rüyasında nurlu dalgalar içinde çiçeklerle süslenmiş “kef” ve “vav” harflerini görür. Heyecanla uyanır, kalkar ve Rumeli yakasındaki tabyaları teftiş için Kilit-ül Bahr’e geçer ve önce Ahmet Cahidi Türbesi avlusundaki hazirede medfun ve 15 yaşında ölen kızı Bedile Hanım’ı ziyarete çıkar. Tam o sırada nuranî yüzlü bir zat, peydah olup, Cevad Paşa’nın yanına yaklaşarak:

Senin bir sıkıntın var. Söyle bakalım.” der. Cevad Paşa gördüğü rüyayı bir solukta anlatıverir. Bunun üzerine o zat:

Nur, zafer demektir. Kef 20, Vav 6, ikisinin toplamı 26 olur. O halde hemen sen denize 26 mayın döşe.” der, sırra kadem olur. Bu olay karşısında şaşırıp kalan Cevad Paşa, çarçabuk kendisini toparlayıp, birliklerin teftişini yaptıktan sonra karargâha gelir. Binbaşı Nazmi Bey’i çağırtıp; “Depolarımızda kaç mayın var?” diye sorunca, aldığı cevap gerçekten şaşırtıcıdır:

26 efendim!4

Gerisi malûm!..

Tophaneli Hakkı Kaptan’ın süvarisi bulunduğu Nusrat Mayın Gemisi’nin Torpil Komutanı Nazmi AKPINAR Kaptan’ın gizli mayın hattı döşenmesinde gösterdiği büyük başarı, tarih boyunca unutulmayacaktır. Nazmi Kaptan’ın dilinden bu olayı Rıza Lebib Asal, “Deniz Ortasında Ölümü Yenen Adamlar” isimli eserinde anlatmıştır:

Nusrat Mayın Gemisi’nin Torpil Komutanı Nazmi AKPINAR Kaptan ile tam 38 sene evvel bir sonbahar günü tanıştım.

Şimdi yerinde Gümrük Antreposu inşa edilmiş bulunan Tophane Rıhtımı’ndaki Kılavuzluk Dairesi binasının birbirinden geçilen iç içe dört küçük odasından sonuncusunda karşı karşıya oturmuş, hâtıratının çok meraklı safahatını O’nun ağzından dinlemiştim.

Yaradılıştan mütevazı bir zat olan Nazmi Kaptan’ı konuşturmak kolay olmamıştı. İki üç günlük bir selâmlaşmadan sonra dostluğunu kazandığım Nazmi Kaptan, ısrarlarıma dayanamayıp bana 18 Mart Zaferi’ne ait hâtıratını anlattı.

Bu kahraman insanın aziz ruhunu şâd etmesi temennisiyle tam 38 sene evvelki Kılavuzluk Dairesinin odalarından birine dönelim.

Nazmi Bey” dedim.” Nusrat Mayın Gemisinin 18 Mart Zaferi’ni hazırlayan harekâtını sizden dinlemek istiyorum.”

Aman efendim” dedi. “Bunlar olmuş bitmiş şeyler, bırakın başka şeyler konuşalım.”

Fakat ben Çanakkale Boğazı’nda düşmanın 18 Mart hezimetinde büyük rolü olan gizli torpil hattının nasıl döşendiğini mutlaka dinlemek istiyordum O’nun ağzından…

Nihayet devamlı ısrarlarıma mukavemet edemeyip anlatmaya başladı:

“Birinci Cihan Harbi başlamadan evvel beni Çanakkale Boğazı Torpil Komutanlığı’na tayin etmişlerdi. Ortalık adamakıllı karışıktı. Her an harbe intizar ediliyordu. Bu vaziyet karşısında Bahriye Nezareti icabında Boğaz’ı müdafaa edebilmek için Çanakkale’de birkaç torpil hattı tesisini ihtiyati bir tedbir olmak üzere derpiş etmiş, bu hususta bize de emir verilmişti. Bu aralık harp de patlamıştı.

Elimizdeki mayınların adedi çok azdı. İstenildiği gibi esaslı birkaç torpil hattı tesisi bu yüzden imkânsızdı. Elimizde mevcut Alman sistemi karbonit mayınlarını denize dökmeye başladık.

Rus’lar tarafından Karadeniz’e dökülüp de tarafımızdan toplanan mayınlardan ve bilhassa o sıralarda İzmir civarında Kösten ağzında batırılan mayın yüklü bir Fransız gemisinin toplanan torpillerinden istifade ile Boğaz’a bir iki hat torpil döşeyebildik.

Fakat bu mayınlar muntazam ve yekdiğerine muvazi olarak gemilerin su kesimleri de hesap edilip dört, nihayet beş metre derinliğinde denize dökülmüş olduklarından, düşman tayyareleri bunların yerini keşfetmekte müşkülât çekmedi. Düşman, keşfettiği torpil hatlarını bozmak için tayyarelerle torpilleri imhaya çalışıyor ve bazı küçük balıkçı gemileri bu hatların arasına kadar sokularak torpilleri toplamaya çalışıyorlardı.

Düşman donanması Boğaz yakınında toplanmış, bunların Boğaz’a saldırmak ihtimalleri her an kuvvet bulmaya başlamıştı. Bu tehlike göz önünde tutularak düşmanın bilmediği diğer yeni ve gizli bir torpil hattı tesis etmek lüzumu hissedilmişti.

Bu aralık Çanakkale Müstahkem Mevki Kumandanlığı’ndan şu emri aldım:

En müsait ve kısa bir zamanda Nusrat Mayın Gemisi ile düşmanın keşfettiği mayın hatları haricinde gizli bir mayın hattı tesis edeceksiniz.”

Bu emir üzerine elimizde mevcut 26 adet mayınla 11 Mart 1915 gecesi gece yarısından biraz sonra Nusrat Mayın Gemisi ile hareket ettik. Her taraf zifiri karanlıktı. Geminin süvarisi Tophaneli Hakkı Kaptan idi. Ben de Torpil Kumandan’ı olarak gemide bulunuyordum. Gemide tek bir ışık bile yakmıyorduk. Ancak bu seyahatimiz çok tehlikeli idi. Düşman tarafından görülüp batırılmak tehlikesinden başka, karanlıkta evvelce döktüğümüz torpillerimizden birine çarpmak tehlikesi vardı. Bütün bunlara rağmen torpil hatlarımızdan yavaş, yavaş dışarı çıktık. O sıralarda Sedd-ül Bahir ve Kumkale istihkâmları da düşmüş olduğundan düşman Boğaz medhalinde bazı gemilerle karakol bile yapıyordu.

Biz bu tehlikeli işe girişirken Müstahkem Mevki Kumandanlığı ile herhangi bir tehlike karşısında bazı tedbirler kararlaştırmıştık. Bunlardan biri, düşman bizi gördüğü takdirde vereceğimiz işaret üzerine sahil projektörlerimiz düşman gemileri üzerine ışıklarını yakacaklar ve biz de bu ışık yüzünden düşmana karanlık görünecek olan denizin sahil kısmında kolaylıkla ilerleyip kaçabilecektik.

Fakat bunlara lüzûm kalmadı. Çünkü biz gecenin karanlığı içinde düşmana hissettirmeden onların yanına kadar sokulduk. Karanlık Liman’a kadar gelmiş, düşman gemilerinin hemen yanı başında bulunuyorduk. Bu esnada geçirdiğimiz heyecanı hiç tarif edemeyeceğim.

Mevcut 26 torpilimizi serpme olarak ve hiç gürültü çıkarmadan düşman gemilerinin manevra yapacakları bu sahaya dökmeye muvaffak olduk. Artık sabaha bir şey kalmamıştı. Hava neredeyse aydınlanacaktı. Zaten işimizi de bitirdiğimiz için geldiğimiz gibi yavaş, yavaş ve ihtiyatla geri dönüp torpil hattımızdan içeri girdik.

Derhal Müstahkem Mevki Kumandanlığı’na bir raporla vazifemizi düşmana hissettirmeden yaptığımızı, binaenaleyh gizli torpil hattının döşenmiş bulunduğunu bildirdik.

Nihayet düşmanın beklediğimiz hücumu başladı. 18 Mart günü düşman donanması, bulundukları sahayı temiz sandıklarından manevralarına başladı.

Düşman donanması bizim gizli hattı tesis etmezden evvel bulundukları sahayı mayın toplama ve balıkçı gemileri ile müteaddit defalar keşfettirip bu sahanın temiz olduğuna kanaat getirmiş olduğundan taarruza başlarken iki gruba ayrılmıştı.

Bunlardan Anadolu cihetindeki Grup Rumeli cihetindeki istihkâmlarımızı dövüp düşürecekler ve kendilerince malûm olan mayın hatlarımızı da temizleyip Boğaz’dan içeri gireceklerdi.

Anadolu cihetinde taarruza geçen düşman gemileri daha hücuma başladıkları ilk anda bizim gizli torpil hattımıza düştüklerinden birdenbire bu torpillere çarpıp zayiat vermeye başladılar. Düşman hiç ummadığı bu vaziyetten neye uğradığını anlayamamıştı. Bu şaşkınlık içinde bir hayli zayiat verdiler.

İngiliz Amirali Dö Robeck ve Fransız Amirali Geprat’ın başında bulundukları bu filoya mensup saffıharp gemilerinin isimleri şunlardı:

Queen Elizabeth, bu gemi Amiral forsunu taşımaktaydı. Infleksibel, Ocean, Aga Memnon, Lord Nelson, Irrezistibl, Albiyon, Vencens, Svifşür, Majestik, Kornvolis, Prens George ve Fransızların Buve, Süfren, Goluva, Sharlman ve daha bazı ufak gemiler…

Bu 16 saffıharp gemisinden ilk anda Fransızların Buve, Goluva ve bunları müteakip de İngilizlerin Irrezistibl gemileri bu gizli torpillere çarparak battılar.

Bu hücumda 16 saffıharp gemisinden üçü batmış, İngilizlerin büyük gemilerinden biri olan Infleksibel de dâhil olmak üzere, diğer üçü gayrimuayyen bir zaman için ifayı vazife edemeyecek bir halde hattı harp haricine çıkmıştı.

Demek oluyor ki, müttefik devletlerin muharebe donanmasının üçte biri bir günlük harekât-ı harbiye neticesinde harcanmış bulunuyordu.

İngilizler 18 Mart’taki mağlubiyetlerini “Harekât-ı Harbiye” adlı eserlerinde şu cümlelerle anlatmaktadırlar:

Bütün bu felâketlerin hakikî sebebi keşif ve tayin edilinceye kadar çok zaman geçmedi. İşin hakikati şuydu: Bir gece Türkler, bizim haberimiz olmadan Erenköy Körfezi dâhiline ve sahile muvazi olarak 20 torpil demirlemişler. Torpil taramak ve keşfetmek hususlarında istihdam edilen bizim balıkçı gemileri de çok defalar vaki araştırmalarına rağmen bu torpillere tesadüf edememişlerdi. Türkler bu torpilleri gizlice ve maksadı mahsusla bizim daima manevra yaptığımız sahaya dökmüşler, gösterdiğimiz bütün ihtiyat ve basirete rağmen baş döndürücü bir muzafferiyet kazanmışlardır.”

İşte yaptığımız işin hikâyesi ve neticeleri…” 5

 

Not: Bu makale, Mersin Deniz Ticareti Dergisi’nin Mayıs 2003 tarih ve 132 sayılı nüshasının (22-23.) sayfaları arasında; Haz. Ahmet AK, Dünya Tarihini Değiştiren Kahraman Gazi Nusrat Mayın Gemisi, Tarsus Belediyesi Yayın No: 2003/11, Tarsus, Tarsus Belediyesi Matbaası, 2003, s. (58-62); Haz. Mehmet CENGİZ, Nusrat Mayın Gemisi, Tez, Kahramanmaraş Sütçüimam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. Kahramanmaraş, 2003, s. (23-27)’de, Ayyıldız Gazetesi 03.04.2008, 04.04.2008 tarih ve 1184,1185 sayılı nüshalarında yayımlanmıştır. www.ayyildizgazetesi.com

 

 

 

 

Ekrem YAMAN

Mersin Vali Yardımcısı


[1] Öğ. Yzb. Ömer ÇEKMECELİGİL, Çanakkale Zaferi’nin 68. Yıldönümü, Ankara, Dz.K.K.Krh.Basımevi, 1983, s. 3.

2 Mehmet Niyazi ÖZDEMİR, “Ecyad’ın Düşündürdükleri,” Zaman Gazetesi.

3 Hüsamettin ÖZTÜRK, “Çanakkale Savaşlarının Milli Mücadelemize Etkisi,” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C: X, Sayı: 30 (Kasım 1994), s. 581.

4 Ramazan EREN, Çanakkale Savaşlarına Mustafa Kemal’in Müdahalesi, 2001, s. II.

5 Rıza Lebib ASAL, Deniz Ortasında Ölümü Yenen Adamlar…, İstanbul, Kervan Kitapçılık, 1976, s. (33-39).