MERSİN GÜZELYAYLA ŞEFTALİ BAYRAMI ŞÖLENİ KÜLTÜR VE TURİZM FESTİVALİ KONUŞMASI (23.08.2003)

“Gözle edinilen izlenimlerin etkisi her zaman daha inandırıcıdır.” Festival, fuar, panayır, şenlik mekânları insan perspektifini genişleten mekânlardır. İnsanlar buralarda “aradığını bulamasa bile, aramanın zevkini duyar”
“Sarayların, mâbetlerin, mekteplerin, san’atın, edebiyatın, endüstrinin, her şeyin temelinde insan vardır.”
Gençler! Değişimi, gelişmeyi sonuna kadar savunun! Asıl olan milletimizin ihyâsıdır, dirilişidir. Bu diriliş adına milletimizin her ferdinin bir niyeti, gayreti, azmi, çalışma şevki ve hırsı olmalıdır. Ancak birbirimizin önünü kesmek gibi kötü bir zaafımız da herkesin malûmudur. Şurası da bir hakikattir ki; bizde insanların yaşarken kıymeti harbiyesi yoktur; ama ölünce de onun ismini yaşatmak için birbirimizle yarışırız. Bu vefâsızlık birçok kesimde böyle olduğu için Türk insanı hem başarıya açtır, hem de başarılı insana sahip çıkamamanın vefâsızlığı ve acizliği içindedir. Bu fasit daireden kurtulmadıkça Türkiye yetişmiş insanlarına sahip çıkamayacak, beyin göçüne istediği gibi mâni olamayacaktır. Gelişmiş ülkelerin kalkınma hızlarını yüksek tutan birinci faktör, az gelişmiş ülkelerden sağladıkları düşük maliyetli yetişmiş insan gücüdür. Kendi insanımızın kıymetini anlayıp ona kendi vatanının her köşesine hizmet edebilecek fırsatları verebildiğimiz, çalışma şevkini kırmadığımız zaman herhalde içinde kıvrandığımız fakirlik illetinden ve yabancıya el açmaktan kurtulacağız.
Unutmayın ki, yepyeni bir dünya, yeni bir neslin omuzlarında kurulabilir.
Gençliğin hâli ne ise, milletin istikbâli de o olacaktır.
İnsanlara boyun eğdirmenin yolu, akıllarını ve irâdelerini devreden çıkarmaktır. Günümüzün emperyalistleri insanı önce düşünemez hâle getiriyorlar, sonra da çâresiz bırakıyorlar. Düşünemeyen insanlar kendilerini yaşadıkları, yaptıkları her şeye mecbur hissediyorlar. Her şey olduğu gibi kabulleniliyor. İnsan bunun için mi yaşıyor?
Haklılar, haklı oldukları kadar, güçlü olmaya da mecburdur. Ancak zayıflar ve haksızlar her şeyden ve herkesten endişe eder, korkar. Kendini aşamayan insanlar kimsenin esaretinden ve tahakkümünden kurtulamaz. İradesi sağlam olmayanların rengi sabit değildir. Gençler! Önce sıradan şahsiyetli bir fert olmayı, sonra da baş olmayı hak edin!
İsteklerini aşamayanlar, hislerine gem vuramayanlar, izzeti, haysiyeti, hürriyeti asla yakalayamazlar. Zafer bayrağının ilk dikileceği yer insanın nefsi olmalıdır.
Köleleşerek hürriyete erişilemez.
En onulmaz yara içte açılan yaradır. En büyük ihanet iddia ettiğini yaşamamak ve onu yaşanmaz göstererek bitirmektir. Ülkemizde hürriyet diyenler özgürlüğe, kardeşlik diyenler kardeşliğe, tevazu diyenler tevazua, ihanet ederek en büyük vartaya düşüyorlar. Ama çoğu farkında değil!
Bazen anlamak zor, düşünmek, bilmek sancılıdır. Aklı erenlerin, hafakanlar içinde beyinleri zonklarken, çoklarının mışıl mışıl uyuması bundandır. İnsan iki küçük uzvuyla insandır; kalbi ve dili.
Bir şeyi, ancak onu tartacak terazi sizde varsa anlarsınız. Duvarların yüreği olmadığı için sevgiyi anlayamaması gibi… Unutmayın, insanların nerede oldukları değil, ne oldukları mühimdir. Herkes, yapılabilene şükredip birbirini takdir etse, aslında özlediğimiz başarıların arkası gelecek… Kardeşçe ve şefkatle birbirinize el uzatın yeter…
İnsan, davranışları ve sözleri ile hâlini, kimliğini sergiler. Bize hasımlığı ve düşmanlığı olanların, dünlerinden etkilenmedikleri düşünülemez.
Ne dünya malına tamah, ne makam, mevki sevdası, ne pâye… Sadece vefâ ve vazife şuuru… İşte size enfes bir ihlâs ve samimiyet mihengi… Methedilmekten rahatsız olmak… Sırf her işi Allah rızası için yapmanın işareti… Halkı memnun etmek için yapılan her sathî şey riyâ…
İnsanları etkileyen güzel sözden çok icraattır. Hâlin konuşması dilden çok daha önemlidir. Hâl ilminin bir katresi yığın yığın sözden daha tesirlidir. Karanlıkları aydınlatan hâl insanlarıdır. Bütün büyük insanlar uzun nutuklar atmak yerine küçük de olsa bir şeyler yapmayı tercih etmişlerdir.
“Halk hâlin, liderler ise istikbâlin efendisidir.” Yarının liderleri ise düşünmesini bilen ve bildiklerini söylemek isteyen, hamleci bir ruha sahip insanlar arasından çıkacaktır. Yarınlarımızı hazırlayacak olan gençliğe çocukluk çağından itibaren değerlerimizi ve kıymet ölçülerimizi aşılayalım.
Tarih şeridinden kareler çevirin! Göreceğiz ki, milletler ideal duygusu veremedikleri gençliğin elinden çok sıkıntılar çekmişlerdir. Ahmed Cevdet Paşa merhumun enfes sözüyle ifade edecek olursak “yolsuzlukta yol aramak” istemiyorsak Türk gençliğini millî ve manevî değerlerimizle ve onlara daima saygılı yetiştirmeliyiz. Çünkü insan her zaman bilmediği ve yetişemediği şeye düşmandır.
Ülkemizin temel meselesi kalkınma, çağdaş seviyeye gelme mücadelesidir. Kalkınma ve çağdaşlaşmanın temeli ise zihniyet dünyamızla ilgilidir.
Hayatın dinamiği kültürdür. Kültür ise bilginin şuurlaşmasıdır.
Kültürün özü bizim olan değerlerdir. Değerlerimizin odak noktasında ise haklar saklıdır.
Dünya hayatımızı huzurlu geçirmek ve kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek için çalışmak, çok çalışmak zorundayız. Güçlü bir millet olmanın, dünya pazarlarında hâkim güç olarak söz sahibi olabilmenin yollarını aramalıyız. Aksi halde güçsüzlüğe ve başka milletlerin pazarı olmaya mahkûm oluruz. İktisat ilminin temel kaidelerinden biri olarak bir ülkede iç pazar gelişmeden ekonominin gelişmeyeceğini biliyoruz. Çok üretim, birim maliyetinin düşmesini sağlar. Dolayısıyla iç piyasa canlanır.
Türkiye’nin umutsuz insanlarını şuurlu insanlar haline getirmek istiyorsak onları işsizlikten, ümitsizlikten ve gayesizlikten kurtarmalıyız. “Değer hükümleri” ve “kıymet ölçüleri” olmadan hiçbir şey olamaz. Millet olarak elbirliği ile yok ettiğimiz hususlardan biri de değer hükümlerimiz ve kıymet ölçülerimizdir.
* Halkımız devletinden öncelikle iki şey istiyor; ülkenin kalkınması ve hukukun hâkimiyetinin sağlanması,
* Bu ülkede yapılacak ilk iş, Türkiye’nin büyük bir husûmet dünyasıyla karşı karşıya olduğunu Türk insanına anlatmak ve ondan maddî ve manevî fedakârlık istemektir. Biraz daha rahat nefes almak için milletimiz bu fedakârlığa râzıdır. Yeterince bunaldığımızın herkes farkındadır.
* Siyaset ve ilim erbabı el ele vermedikçe buhranlarımız sona ermeyecektir. Ülkenin mevcut duruma gelmesinde her iki zümrenin temsilcileri de günahkârdır.
* Parayı, sermayeyi ve müteşebbisi ürküterek kimseye güven verilemez. Bu ürkmenin ceremesini millet çeker.
* Demokratik gelişimini bugünkü seviyesinden daha ileri noktalara ulaştırmayı başarabilmiş bir Türkiye ile Ortadoğu ve dünya daha da güzelleşecektir.
* Herkes görevini, mesleğini doğru dürüst yapmalıdır. Maddî ve manevî imkânlarımızın yetersizliğinden şikâyet ediyoruz; fakat biz o yetersiz imkânların da altında yaşıyoruz.
* Türk insanının sefâletine hiç birimiz seyirci kalmamalıyız.
* Türk Milleti’nin aydınlarına yön vermesinin zamanı gelmiştir. Yabancılaşmış aydınların değer ölçülerimizi zayıflattıklarının herkes farkındadır.
* Türkiye’de üretimi arttırmanın en önemli şartı insanlara, “güven, şevk ve heyecan” vermektir.
* Türkiye’nin eksiklikleri; bilgi, kalite, üretim, rasyonellik, Batı standartları, yeni rekabet ve teknoloji şartlarına uyum, demokratik liderlik ve ekip çalışması, hukukun üstünlüğünün sağlanamaması, şeffaflık, mahallî idarelerin güçlendirilememesidir.
* “Geçmişi temiz, dürüst insanları devletin kilit noktalarına yerleştirmek” dışında Türkiye’nin içinde bulunduğu açmazdan çıkış yolu yoktur.
* Başarı öncesi köstek, başarı sonrası destek olma geleneği Türk insanının adetâ geleceğini karartan bir kâbus gibi üzerine çökmüş vaziyettedir. Bu marazî ruh hâlinden millet olarak kendimizi kurtarmalıyız. Bunun kurtuluş reçetesi de okumaktan ve kendimizi, dünümüzü keşfetmekten, yani içinde bulunduğumuz uyku halinden silkelenip uyanmaktan geçer. Dünya uyuyan devin uyanacağı günleri sabırsızlıkla bekliyor. Sadece biz farkında değiliz.
Başarının sırrı; niyet etmek, karar vermek ve hepsinden önemlisi azimle uygulamaktır. Doğru zamanda doğru yerde olmaktır.
Başarının kesin olan tek ölçüsü, sizden beklenenden daha iyi hizmet vermektir.
Türkiye coğrafyasında hayata atılan herkesin işinde başarılı olması şarttır. Çünkü bu topraklar dünyanın en pahalı, en değerli, en güzel topraklarıdır. Biraz okuyup, ülkemizi gezip, etrafımızda dönen fitne ve fesatların sebebini çözmeye gayret göstersek üzerimizdeki ölü toprağını sür’atle silkeleyip koşmaya başlayacağız, ama bir ayağa kalkabilsek…

Not: Bu konuşma, Yenises Dergisi’nin 94. sayısında Ekim 2003’de (30-31) sayfalar arasında, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 26.08.2008 tarih ve 52 sayılı nüshasının 1-3. sayfalarında yayımlanmıştır.

Ekrem YAMAN
Mersin Vali Yardımcısı