YILDIZLAR, GALAKSİLER, DÜNYA, MERİH, AY

Bize en yakın olan yıldızın güneşten uzaklığı dört ışık yılından daha fazladır. Işığın saniyedeki sür’ati 186.000 mildir. İşte bu sür’at, güneşle bize en yakın olan yıldız arasındaki mesafeyi dört küsûr senede alabiliyor. Aradaki mesafeyi hesap edecek olursak; 26.000.000.000.000 milden fazla olduğunu görürüz.

Galaksi, büyük ve elipsi şeklinde basık bir dairedir. Dairenin kutru; 100.000 ışık senesidir. Bir ışık senesinin uzunluğu 6 milyon kere milyon mildir. İrtifa ise bunun on misli kadardır. Galaksiler milyarlarca yıldızdan teşekkül etmiştir. Samanyolu saniyede 320 km bir sür’atle dönen ve bir devrini 200 milyon senede tamamlayan bir sistemdir. Uzayda, bizim galaksimiz gibi yüz milyarlarca adet ve daha büyük, daha uzak galaksiler vardır. Güneş sistemi, Samanyolu’nun merkezinden otuz bin ışık yolu uzakta, bir köşesinin küçük bir kısmını işgâl etmektedir. Güneş sistemi ve bununla birlikte Galaksi yalnız kendi mihverî hareketlerini yapmakla kalmaz, aynı zamanda Vega denilen büyük bir yıldıza doğru hızla gitmektedir. Genel kabul gören bir bilgiye göre, Samanyolu’nda, 250 milyar gezegen vardır.

Ay’ın bize olan mesafesi 384 bin kilometredir. Bir taş yığınından ibarettir. Dünya etrafındaki devrini bir ayda tamamlamaktadır. Harareti gündüz +214, gece -250 arasında değişir.

Son uzay araştırmaları Kaliforniya’daki Palomar teleskopu ile olmuştur. Teleskopun görüş sahasının dışında kalan yıldızların varlığı, radyo-elektrik dalgalarının tespit edilmesi ile kabil olmuştur. Bir radyo-elektrik dalgası ne kadar zayıf olursa, verici kaynak o kadar uzak demektir.

Dünya, saniyede 30 km sür’atle güneş etrafında dönmekte ve devrini bir senede tamamlamaktadır.

Merih, dünyanın yarısı kadar olup, aydan daha büyüktür. Merih’in iki küçük uydusu vardır. Üzerinde atmosfer ve su buharını andıran bir manzara görünmektedir. Bu doğru ise Merih’te (Mars) hayat var demektir. Burada gece ve gündüz arasındaki hararet farkları da büyük değildir. Hayata elverişlidir.

Venüs, güneş batarken bazen parlak bir yıldız olarak görünür. Burada da hayatın mevcut olması ihtimâl dâhilindedir.

Güneş sisteminden çıkıp biraz uzaklara gidecek olursak en yakın yıldızın Alfa Centur olduğunu görürüz. Bu yıldızın ışığı bize 4,5 senede gelir. Biraz daha uzakta Sirius yıldızının ışığı 8,5 senede, Aldebaran yıldızının ışığı 50 senede gelir. Biraz daha uzaklarda duran Procyon ve Riger yıldızlarından sonuncusunun ışığı bize 540 senede gelmektedir. Uzay araştırmaları sonucu olarak öğrenilmiştir ki, feza nihayetsiz denecek kadar geniştir. Zira feza âleminde ışıkları dünyamıza 6 milyon senede gelen yıldızların mevcut olduğu tespit edildiği gibi, dünyadan 2-10 milyar ışık yılı uzakta duran yıldızların varlığı da hesaplanmıştır. Hattâ ışıkları henüz dünyamıza gelmemiş yıldız ve güneşlerin varlığı da kabul edilmiştir.

“Kâinat 14,7 milyar yaşındadır.

Kâinatın yüzde 73’ü karanlık enerji, yüzde 23’ü karanlık madde diye bilinen unsurlardan meydana gelmektedir ve bunların ne olduğu bilinmemektedir.

Bizimkine en yakın galaksi olan Andromeda’nın verdiği ışık dünyaya iki milyar yılda ulaşmaktadır. Kâinatta yüzlerce milyar galaksi, yani gök cismi toplulukları vardır.

 

Biz bu dünyada yokuz

Her hücrenin bir kılıfı vardır ve her hücrenin içinde bir genetik kod vardır. Dünya soğuduktan sonra meydana gelen ilk yaşayan canlılar tek hücreli idi. Soru şu: İlk hücrenin içindeki genetik kod ne idi? Önce genetik kod mu vardı? Hücre mi vardı?

Bu soruların cevabı bilinmiyor. Ama şu biliniyor: Hayat bir defa başladı mı yaşayamayacağı çevre yok gibidir. Yeryüzünün en sıcak, en soğuk, en karanlık, en derin, en yüksek ve hatta en oksijensiz yerlerinde bile yaşayan canlılar var.

Bundan da ortaya çıkan sonuç şudur: Hayat çok değişik ve ‘zor’ koşullara adapte olabilme yeteneğine sahip olduğu için kâinatın birçok köşesinde var olabilir.

Ama galiba öğrendiğim en önemli gerçek şu: Batı’da (İsrail ve Japonya da bu tanımın içindedir) üniversitelerde, yaşayan varlıkların, dünyanın ve kâinatın sırlarını çözmek için büyük bir çaba var. Bilim adamlarının emrine milyarlarca dolar veriliyor. Çin de yavaş yavaş bu dünyaya giriyor.

Biz bu dünyada yok gibiyiz.

 

Galakside en az 50 milyar gezegen varmış

Bilim adamlarının, içinde bulunduğumuz galaksideki gezegen sayısıyla ilgili ilk kez yaptığı tahminde astronomik bir sayı ortaya konularak, ‘Samanyolu galaksisinde en az 50 milyar gezegen bulunuyor’ denildi.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) gezegen avcısı teleskobu Kepler’den elde edilen ilk sonuçlara dayanılarak yapılan tahminlere göre, bu gezegenlerin en az 500 milyonu hayatın varlığına imkân tanıyan ne çok sıcak, ne de çok soğuk bölgede bulunuyor.

Kepler bilim ekibi başkanı William Borucki, bilim adamlarının ilk yıl gece gökyüzünün küçük bir bölümünün araştırmalarında gezegen sayısını tuttuğunu ve ardından hangi yıldızların gezegenleri olduğu tahmininde bulunduklarını anlattı.

Açıklamaya göre, bilim adamları, iki yıldızdan birinin gezegenleri bulunduğunu ve 200 yıldızdan birinin de yaşama imkân tanıyan bölgede gezegenleri olduğunu hesapladı.

Samanyolu Galaksisi’nde en az 100 milyar yıldız bulunuyor. [1]

Son öğrendiğim şey: Eğer özgürlük varsa bir nedeni de insanlara duymak istemediklerini söylemek içindir.[2]

“Yaratılışta her şey büyülü bir güzelliğe, zarafete sahip! Ve bu güzellik kendisi için var, herhangi bir görev yapmak, fonksiyon icra etmek için değil.

Güzellik sadece canlılara ait değildir. Cansız kayalar, toprak, su, sonsuz karanlığın içinde parlayan gök cisimleri, yaratılışta her şey, iç titreten bir güzelliğe sahip. Demek kâinatın gemlenemeyen, taşkın bir güzellik yaratma dürtüsü var. Başka bir açıklama olamaz.

Her biri ayrı birer çizim harikası olan tohumlardan galaksilere, her şeyde özenle şekillendirilmiş bir güzellik, simetri var. Her şey olduğundan daha güzel olamayacak kadar güzel, sanki. Ama bu güzellikleri kaç kişi görüyor? Ne yazık ki, varlığın insanlar tarafından en az fark edilen özelliği güzelliğidir.

Hiçbir cehennemin ateşi dünyayı çirkinleştirenler, kirletenler, var olan yaratıkları yok edenler için yeteri kadar sıcak değil.” [3]

“İki astronomi ekibi, evrenin bugüne dek keşfedilmiş en büyük ve dünyaya en uzak su kütlesini ortaya çıkardı

Dünyadan 12 milyar ışık yılı mesafedeki bu su kütlesi, dünya okyanuslarının içerdiği toplam su kütlesinin 140 trilyon katı büyüklüğe sahip. Buhar halindeki su kütlesi, kuasar olarak adlandırılan ve ortasında, çevresindeki maddeyi yutan büyük bir kara delik bulunan gök cismini sarıyor. NASA’dan Matt Bradford, kuasar çevresindeki ortamın oldukça özgün bir yapıya sahip olduğunu belirterek, bu yapının ‘devasa büyüklükte su ortaya çıkardığını’ belirtti. Keşfi yapan ekiplerden birinin başkanı olan Bradford, ‘Yeni keşif bir kez daha gösterdi ki su, evrende oldukça yaygın ve hatta evrenin en erken zamanlarından beri var’ dedi.” [4]

Kâinatın sırları keşfetmekle bitmiyor. İnsanoğlu yaşadığı müddetçe kim bilir daha neler öğrenecektir. 21.11.2011

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 05.12.2011 tarih ve 418 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com 

Ekrem YAMAN

Sinop Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr


[1] Milliyet, 50 Milyar Gezegen Var, 21.02.2011, s. 26.

[2] Metin MÜNİR, “Öğrendiklerim,” Milliyet, 01.07.2010. Not: İlgilenenler TÜBİTAK’a başvurabilir: http://www.tubitak.gov.tr/home.do?ot=5&rt=1&sid=458&pid=453&cid=15188

[3] Metin MÜNİR, “Güzel, Ama Neden Güzel,” Milliyet, 14.05.2011.

[4] “Orada Bir Su Var Uzayda!,” başlıklı haber, Milliyet, 23.07.2011.