ORMAN HAFTASI

 

Her yıl “Ormancılık Haftası” ve “Dünya Ormancılık Günü” gibi vesilelerle ülkemizi daha yeşil, daha mâmûr bir ülke yapabilmenin çârelerini, orman varlığımızı koruyabilmenin tedbirlerini konuşuyor, yazıyor ve düşünüyoruz. Bugün canlandırmaya çalıştığımız ağaç ve orman sevgisini, senede bir veya birkaç gün değil, bir ömür boyu, hattâ kıyametin koptuğu gün bile canlı görmek, onu insandan ayrı düşünmemek gerekir.

Tarih boyunca, hemen bütün toplumlarda ağaç ve orman konusu üzerinde durulmuştur. Özellikle çağımızda bu konu iyice önem kazanmıştır. Bütün dünya milletleri ekonomilerini kalkındıracak çeşitli hamleler yanında, ağaç yetiştirme ve ormanları koruma konusunda çok ciddî çalışmalar yapmakta, pek çok tedbirler almaktadırlar. Artık günümüzde ağacın ve ormanın önemini kavramamış, ona duyulan fevkalâde ihtiyacı görmemiş hiçbir ülke hemen hemen kalmamıştır. Ağaç ve ormanlarını canı gibi koruyan, onlara çocuk gibi bakan ülkeler vardır. Ülkesinde insan eli değmemiş ağaç bırakmayan, onların her birini evinde ve saksısındaki çiçek gibi koruyan, gözeten toplumlar mevcuttur. Hattâ çölün ağaca karşı çok elverişsiz tabiat şartları ile kıyasıya mücadele eden, kum deryası üzerinde bağlar, bahçeler ve pırıl pırıl fidanlıklar meydana getiren milletler görmekteyiz, dünya coğrafyası üzerinde. Aslında bu yol, daha da ideal şekli ile bizim yolumuz olmalıdır.

Ağaç ve orman bir ülkenin en güzel süsüdür. En temiz iklimidir. En değerli ekonomisidir. En edebî şiiri, en verimli bahçesidir. Onda düşünce ve duygulara seslenen ince bir ruh, gönülleri kuşatan bir sükûn ve huzur vardır. Başka bir deyişle ve özetle, onda insanın maddî ve mânevî refahı için sayılamayacak kadar çok yararlar mevcuttur. Ağaç dilimize yerleşmiş şekli ile çocuğumuzun beşiği, yuvamızın eşiği, çorbamızın kaşığı ölümüzün tabutu, ocağımızın yakıtıdır. Dünyaya gözümüzü açtığımız ândan itibaren ölünceye kadar muhtaç olduğumuz varlığımızdır. Dahası var, hiç şüphesiz ağaç ve orman, 20. asrın en parlak ışığıdır. Bu ışık, yalnız ocaktan ve obadan yükselen bir ışık değil, kalplerin, kafaların ve gönüllerin önünü ışıtan bir aydınlıktır. Her sabah kalktığımızda okuduğumuz gazetemizdir. Bilgimizi arttırmak için okuduğumuz kitabımızdır. Sabahları okullara gönderdiğimiz çocuklarımızın çantalarına konan defterdir, kalemdir.

Resmî olan bilgilere göre, yurdumuzda meydana gelen orman yangınlarının % 99’u insan eliyle olmaktadır. Yani bu vahim ve korkunç cinayetleri bizim insanımız, bizim vatandaşımız işlemektedir.

Atatürk bir yurt gezisinde bozkırlar ortasında boş ve ağaçsız bir kasabaya uğradığında, bu durumdan son derece üzülmüş, kasaba halkına yeşilliğin ve ormanın önemini anlatabilmek için “Yeşil görmeyen gözler, renk zevkinden mahrûmdur. Ağaç dikiniz ki; kör bir insan bile yeşillikler arasında olduğunu fark etsin.” diyerek, onları ağaç ve orman yetiştirmeye teşvik etmiştir.[1]

Şairin,

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ,

Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ

diyerek tanıtmaya çalıştığı cennet vatanımızın, kurak ve çorak bir vatan hâline gelmesine, yüreğinde zerre kadar vatan sevgisi bulunan hiçbir kimse râzı olmamalıdır.

Not: Bu konuşma, 30 Mart 1987 tarihinde yapılmıştır.

 

Ekrem YAMAN

Yusufeli Kaymakamı 


[1] İmam-Hatipler İçin Örnek Metinler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No: 199, 2. Baskı, Ankara, Emel Matbaacılık, 1982, s. (121-122).