ÇANAKKALE ZAFERİNİN SONUÇLARI

 

Enver Paşa’nın bir oldubittisi ile kendisini Birinci Dünya Savaşı içerisinde bulan Osmanlı Devleti, en geniş alanda, en fazla askerle ve yetersiz imkânlarla savunmasına rağmen, büyük bir fedakârlıkla bu mücadeleyi sürdürmüştür.

Mustafa Kemal’in Arıburnu’nda, Anafartalar’da ve Conkbayırı’nda aldığı üçlü referans, Ordu hiyerarşisinin kendisini Millî Mücadele’de önder olarak benimsemesinde en önemli etken olmuştur. Nitekim Mareşal Montgomery, 1. Dünya Savaşı’nın en başarılı beş komutanından birisi olarak Mustafa Kemal Paşa’yı işaret etmektedir.

Çanakkale Zaferi, dünya tarihi açısından hiç şüphesiz önemlidir, ancak her şeyden önce kendi millî tarihimiz, kültürümüz, kimliğimiz, günümüz, yarınımız için önemlidir. Çanakkale’de biz vatan topraklarımızı savunduk, vatan için insanlarımızı şehit verdik. Bu sebepledir ki, bu zafere her şeyden ve herkesten önce biz sahip çıkmak zorundayız. Bu sahip çıkış ise, ancak savaşları yeni belge ve kaynaklar ışığında daha objektif ve çok yönlü olarak inceleyip değerlendirerek, gelecek nesillere çok iyi bir şekilde anlatmakla mümkün olacaktır.

1914 yılına gelindiğinde İngiltere için Osmanlı yıkılması gereken bir devlet, varlığı paylaşılması gereken bir ganimet, Türk Milleti de yok edilmesi gereken zararlı bir güçtür. İşte bu niyet için İngiltere 1915 Şubatında Çanakkale’dedir. Bir solukta Boğazı geçerek, Balkanlarda Türk varlığını silecek, devleti sükût ettirecek, gerekirse Türk başkenti İstanbul’u çöplüğe çevirecekti. Fakat tasarlanan olmadı. Dünyanın en büyük donanması, Çanakkale’de hayalinden geçirmediği bir mukavemetle karşılaştı. Kasvet gibi çöken İngiliz savaş bulutu, âdetâ karşıdan esen sert Türk rüzgârıyla dağıtıldı. İnanılmaz oldu, hesap bozuldu. İngiliz gücü Çanakkale’den geri döndü. Akan şehit kanlarıyla koca bir milletin belki de devamı sağlandı.

Çanakkale destanını yazan şehit ve gaziler artık haklarını savunamıyorlar, onların manevî haklarını savunmak, mirası devralan Türk çocuklarına düşmektedir. Bu millî ve vicdanî görev yerine getirilmelidir. Bu konuda yapılan çalışmalar özellikle yurt dışına yönelik olmalıdır. Çünkü Çanakkale muharebeleri dışarıda İngilizce ve Almanca kaynaklardan öğrenilmekte ve sonuçta başrolde Almanlar bilinmektedir.

“Şehitlerimizin üstündeki örtüyü, o güzel ormanlarımızı çok yakın bir geçmişte (1994’de) kaldırmak isteyenler ormanlarımızı yaktılar.

Çanakkale bir beraberliğin ve medeniyetin abidesi olacaktır! Bu medeniyette bizim yeni bir güneş gibi doğmamızı hiç kimse engelleyemeyecektir. Çünkü biz tarihimizle, kimliğimizle, dinimizle, ondan gelen ufkumuzla bütün bölgede ve Avrupa’da yeni bir güneş gibi parlayacağız!” [1]

Avrupa’ya Müslüman Türkleri getiren İlâhî görev ile Çanakkale’yi koruma hizmeti veren İlâhî emir aynıdır. Çanakkale korunmazsa Anadolu ve Ortadoğu bitmiştir. Bu sebeple Türklerin Anadolu’da güçlü olması, bütün Ortadoğu ve İslâm âlemi için hayırlı olmuştur.

Allah bu milleti çok seviyor. Mağlûp olmasını, vatansız kalmasını istemiyor, onun için ordunun kumandanını koruyor. Onun askeri sayıca az da olsa Allah o orduyu muzaffer kılıyor. Bu mucizeyi başka hiçbir millette göremeyiz. Ancak bu millete mahsus bir mucizedir. Çünkü Türkler, Allah rızası için, vatan, millet, namus, bayrak ve haysiyetleri tehlikeye düştüğü zaman harp ederler. Yani nefsi müdafaa ederler

Çanakkale harbini anlatan Hamilton raporunda “Türkler kovanından fırlayan arılar gibi saldırıyordu. Türkler, Allah, Allah diyerek yeleleri kabarmış aslanlar gibi üzerimize yükleniyorlardı.” demekten kendini alamıyor.

Binbaşı Mulmann; “Türk gibi ölüme gülerek bakan bir askerî başka hiçbir millette bulamazsınız; yalnız ona iyi bir kumandan gereklidir.” der.

Harbin kazanılmasındaki keramet, asker ve kumandanın buluşması, birleşmesidir. Mustafa Kemal’in kumandanlığı boyunca bu bütünleşme hep olmuştur. Ayrıca tarihte de bunu görürüz. Kırk bin Mehmetçiğin başında bir Osman Paşa olduğu zaman, üç yüz bin Moskof’u altı ayda tırpanlayan bir Plevne yaratır. Elli bin Mehmetçiğin başında bir Mustafa Kemal, iki yüz bin İngiliz’i, Düvel-i muazzama ordusunu birkaç ay içerisinde yerle bir eder, zaferler yaratır.

Askerî zaferi, Mehmet Âkif de kalemi ile Çanakkale Şehitleri Destanı ve İstiklâl Marşı’nda destanlaştırır. Âkif’in şu mısraları ne kadar mânidârdır:

“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber;

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.” [2]

Kısacası Çanakkale’de meşru hak, biyolojik özellik ve manevî üstünlük, maddî gücü yenmiş, haksız saldırıyı durdurmuştur.[3]

Vatan müdafaasında Çanakkale savaşları boyunca mevzi tutmak hususunda Türk’ün gösterdiği fevkalâde cesaretten ders almayanlar sadece onu takdir etme fırsatı bulabilmişlerdir. Hafızalarında terennüm ettikleri de, “Türkler kendilerini anlamayanlara-kim olursa olsunlar-kendilerini anlatmak yolunu biliyor. Onları bu yola niçin sürüklemeli?” sorusu olmuştur. Çünkü her Türk ailesi Çanakkale’de bir ferdinin kanını akıtarak bu zaferde pay sahibi olmuştur.

Mustafa Kemal’in Çanakkale muharebelerindeki başarılarını anlatan General Oglander’in Gelibolu isimli eseri İngiltere kralı tarafından Türkiye Cumhur Reisi Gazi Hazretlerine sunulmuştur. Sunuş yazısı şöyledir: “Büyük bir komutan, asil bir düşman ve âlicenap bir dost şerefine, Türkiye Cumhur Reisi Gazi Mustafa Kemal Hazretlerine haşmetli İngiltere Kralı tarafından takdim edilmiştir.”

Bu belge bugün, harp tarihi ATASE Başkanlığı’nın arşivinde 1/217’de kayıtlı bulunmaktadır.

Emsalsiz zaferimizi hafızalarımızda, gönlümüzde daima canlı tutmak bizler için bir görev ve bir borç olduğu kadar geleceğimiz için de bir iftihar ve ilham kaynağı olacaktır.

Bir yabancı yazar, Lord Kinross, Çanakkale savaşında Mustafa Kemal’in gösterdiği başarıları anlattıktan sonra şöyle diyor: “Türkler kahraman peşinde koşan bir ırktır. Şimdi ortaya onları kurtaracak yeni bir kahraman çıkmıştır. Gerçi Mustafa Kemal İstanbul’a dönüşte bir zafer alayı ile karşılanmış değildi. O zamana kadar pek kimsenin tanımadığı genç albayın başarılarına basında da pek yer verilmedi. Adı az anıldı, resmi az basıldı. Gelibolu savaşı üzerine bir gazeteciye verdiği demecin yayınlanmasına da Enver Paşa engel oldu, korku nedir bilmeyen, ölüme şerbetli olduğu için vücuduna kurşun bile işlemeyen, başının üstünden İngiliz mermileri kuş gibi uçup giderken yaylım ateşleri arasında, yürüyüp geçen Türk savaşçısı, masal gibi dillerde geziyordu.” [4]

Dün Çanakkale’de dövüşen ecdadımız ölümden ötesini ararcasına Türk Milleti’nin adını destanlaştırdılar.

Başka bir ifade ile iman ve vatan sevgisi dolu göğüslerini düşmanın zırhlı ve askerlerine karşı gerip; “Buradan geçemezsiniz!” diye kükreyen Mehmetçik, fennin ve tekniğin en son buluşlarından dev gülleleri, havadan yağan kızgın çelik ve ateş sağanağını iman ve cesaret dolu göğsünde söndürmüştür. Çanakkale’de Doğulusu ve Batılısıyla düşmana karşı el ve gönül birliği içerisinde karşı koyan bu millet, aziz ülkemiz için bugün tezgâhlanan oyunların farkındadır. Bu fitneyi de hep birlikte zararsız hâle getirecek güçte ve azimdedir.

Müderris İsmail Hakkı Bey’in şu sözlerine kulak verelim: “Çanakkale müdafaası yapılmış, kazanılmıştır. Lâkin vazife yalnız askerler ve kumandanlar için bitmiştir. Bizim için bitmemiş, hattâ başlamamıştır bile. Herkes bilsin ki, burada kanlarını akıtanlar hep bu tarih, bu namus ve fazilet için öldüler. Onların kan borcunu ödemek lâzımdır. Şâirler destanlarını yazsınlar, ressamlar levhalarını çizsinler, heykeltıraşlar âbidelerini ortaya koysunlar, muharrirler hikâyelerini yazsınlar, sağ kalanlar rahmet okusunlar.” [5]

Dün düşman ANZAK’tı, Fransız’dı, İngiliz’di. Bugün düşman cahillik, fakirlik, ayrımcılık…

Onlar düşmana karşı şahadet, zafer, vefâ için yola çıktılar… Hâlâ gözleri yollarda, gelmenizi bekliyorlar…

Kopup geldiler her bir yandan; Bursa’dan, Antep’den, Tunceli’den, Nusaybin’den, Saraybosna’dan, Aydın’dan, Kars’tan…

Çanakkale Zaferi, gönüllerin Gelibolu Yarımadası’nda ittifakı ile kazanılmıştır.

Çanakkale dünyanın en büyük şehitliğidir. Burası dünyanın yenilmez sanılan ordularının en büyük dersini aldığı bir açık hava mektebidir. O mübarek ellerden, tertemiz helâl süt emmişlerin kanıyla yazılmış destan beldesinden herkese davet var. Bekleniyorsunuz!

“Ben yerde sürüneyim, ama benim milletimin şerefi yüksek dursun!” diyen dedelerimiz Çanakkale’de bacaklarını, kollarını bırakıp gittiler. Çanakkale’de bir metre kareye gökyüzünden 6.000 mermi yağdı… Her bedende yaklaşık olarak 3.000 mermilik yer bulmuştur bu sağanak. Bu topraklarla aranızdaki bağ da böyle yoğun olmalı. Olmalı ki, minnetimiz, onurumuz yer bulsun.

Çanakkale Zaferi, hepimizin göğsünde bir şeref madalyasıdır. Bir madalyayı hak etmekten daha zor olan onu lâyıkıyla taşımaktır. Mes’ûliyet büyük, bu yük çok ağırdır. Dün ecdâdımız üzerlerine düşeni fazlasıyla yaptılar; hep birlikte ölüme gülerek gittiler. Bugün; çalışkanlıklarıyla, dürüstlükleriyle, faziletleriyle ve şerefleriyle yaşayanlar, onların boşuna ölmediğine inananlar, bu madalya sizin! Madalyayı devralın! Ecdâdımız tam 88 yıl kendisini unutuşumuzdaki nâdânlığımıza rağmen bizlere küsmemiştir.

“Osmanoğulları Çanakkale Boğazı’nı kırık bir salla geçmiş, Viyana kapılarına dayanmışlardı. Fakat 18 Mart’ta ne Amiral De Robeck aynı yerden Queen Elizabeth ile geçebilmiş ve ne de daha sonra General Hamilton’un başı sarıklı mecusî neferi ilâhî ateşte tavlanan baltasını Ayasofya’nın kubbesine indirebilmiştir .” [6]

Allah bu milletin düşmanlarına fırsat vermesin!

Sözlerime Mithad Cemal’in Çanakkale için söylediği şu şahlanmış mısraları ile son veriyorum:

“Etlerle kemiklerle örülmüştür ufuklar;

Ey Akdeniz, İnsan bedeninden kapımız var.

Ejdersen eğer yerleri yık, gökleri yık, ez!

Uğrunda fakat öldüğümüz nokta geçilmez.”

Not: Bu makale, Mersin Deniz Ticareti Dergisi’nin Mart 2003 tarih ve 130 sayılı nüshasının 20-21.. sayfaları arasında, Toros Ayyıldız Gazetesi’nin 16.04.2008 tarihli nüshasında yayımlanmıştır. www.ayyildizgazetesi.com

 

Ekrem YAMAN

Mersin Vali Yardımcısı


[1] Prof. Dr. Tansu ÇİLLER, Başbakan, 80. Yıl kutlama programı konuşması, AAM Dergisi, C. X, Sayı: 30(Kasım 1994), s. (532-533).

[2] Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, “Çanakkale Zaferinin 80. Yılında Milli Birlik ve Beraberlik,” AAM Dergisi, C. X, Sayı: 30(Kasım 1994), s. (537-540).

[3] Prof. Dr. Bayram KODAMAN, “Harp Büyük Devletler Çanakkale Muharebeleri,” AAM Dergisi, C. X, s. (550-551)

[4] Lord KINROSS, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Sander Yayınları, İstanbul, 1984, s. 160.

[5] Mehmet Artuna AYSUN, “İnsanlığın Savaşı Yendiği Yer…,” Çanakkale Şehitleri Tanıtım ve Araştırma Derneği Albümü, 4. Baskı, Ekim 2002, s. 3.

[6] Turhan OLCAYTU, “18 Mart Çanakkale Zaferi’nin Tarihteki ve Ulusal Yaşantımızdaki Yeri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. X, s. 632.