ÇEŞİTLEMELER

“Bir sarkaç gibi bir ölüme, bir hayata gidip gelen ruhlarla, sadece biyolojik yaşantının içinde vakit dolduran ruhlar arasında ne büyük uçurum vardır!” [1]

“Kadın, erkek için hayatla ölüm arasına gerili bir kemandır âdeta. Doğduğu andan ölünceye kadar ona yaklaşmalar, ona katılmalar ve ondan kopmalar sürüp gider.” [2]

“Süleymaniye, sadece mimarının kafasından geçenden ibaret olmadığı gibi, sadece çizilen projesinden, hatta taş ve tuğlalarla örülüp bittiği andaki durumundan da ibaret değildir. Süleymaniye, asıl, zamana karşı fizik dayanıklılığını gösterdiğinde ve daha da önemlisi insanların estetik ve ruhî ihtiyaçlarına sürekli bir şekilde cevap verebilme imtihanından başarıyla geçtikten sonra Süleymaniye olmuştur. Fakat öyle bir Süleymaniye ki, baştan beri buydu, bu Süleymaniye’ydi âdeta.” [3]

“Hazreti Hüseyin ve beraberindekilerin hakikat uğruna kendilerini kurban olarak adaması, İslâm medeniyetinin fedakârlıklar üzerine kurulu olduğunun baş örneğidir.” [4]

“ (…) Karınca, Süleyman’a hikmet dersi verdi. Küçük dünyanın yılmaz işçisi, Büyük Dünyanın Saltanatını elinde tutana verdi dersini. Ta ki Yaratanın gücü belli olsun, anlaşılsın istendi. Bunun gibi, Sinek de Nemrud’un karşısına çıktı. Bir fark var arada: Karıncanın işi uyarıydı, bir öğüt. Saygı ve sevgi dolu bir öğüt. Ama sineğin görevi, Nemrud’u cezalandırmak, hatta yok etmekti. Onun gurur dolu başını patlatmaktı. Göklerin kalesine dikilmek için yükseltilen zalimin bayrağını ufak bir yaratığın gücüyle yere çarpmaktı. Zulmün sembolik levhası Nemrud, bir sineğin kanat çarpışı ve çırpışıyla devrilecekti.

Her planda hakikat, kendi hükmünü yürütmekte![5]

“Mısır’ın kaderidir, dünya hâkimiyetinin arandığı yer olmak. Kendi uygarlığı, Yunan, Roma, İslâm, Batı uygarlıkları egemenliklerinin doruk sınavını orada vermeğe çalışmışlardır. İskender, Sezar, Yavuz, Napolyon… Hep orada aramışlardır dünya hâkimiyetinin sırrını. Aslında aranan Hazreti Yusuf’un izidir. Sır onda… ‘Mısır’a hâkim olan dünyaya hâkim olur’ kuralını, sadece coğrafya açısından anlamamak, Mısır’da atılan dünya egemenliği düşünce ve uygulamasının, yani Hazreti Yusuf geleneğinin ruhî anlamından haberli olmak biçiminde yorumlamak da gerekir. Yine Mısır’da, dışarıdan gelip de en uzun egemenliği kuranların Müslüman oluşunu, Hazreti Yusuf yolunun gerçek varislerinin onların olmasıyla açıklama akla daha yatkın olmaz mı?” [6]

“Kendi kudretine tapan hiçbir kişinin unutamayacağı ve narsisizmle dolu hiçbir kavramın hesaba katmaktan yakasını kurtaramayacağı kader ironisidir, Hazreti Musa’nın Firavun’un sarayında büyümesi. Musa doğmasın diye, doğan binlerce çocuk öldürülür. Fakat ölen çocukların kanında Musa bilincinin çiçeği açar. Zulümde boğulan bir halka, suda boğulmayan bir çocuk yol gösterir: Suları yarıp geçme yolunu.

Firavun, kendini Tanrı olarak ilân etmişse, Allah, onun karşısına Musa’sını dikecekti. Firavun’un büyü değnekleri varsa, Musa’nın da âsa mucizesi vardır.” [7]

İmtihan ve çile, hepimizi saran gökkuşağıdır.” [8] 03.01.2013

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 05.03.2013 tarih ve 484 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

Ekrem YAMAN

Sinop Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr

 



[1] Sezai KARAKOÇ, Yitik Cennet, 11. Baskı, Diriliş Yayınları: 21, İstanbul, Bayrak Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti., s. 12.

[2] KARAKOÇ, A.g.e., s. 15.

[3] KARAKOÇ, A.g.e., s. 46.

[4] KARAKOÇ, A.g.e., s. 73.

[5] KARAKOÇ, A.g.e., s. (74-75).

[6] KARAKOÇ, A.g.e., s. 95.

[7] KARAKOÇ, A.g.e., s. 99.

[8] KARAKOÇ, A.g.e., s. 102.