TÜRK MÛSİKÎSİ VE OSMANLI MEDENİYETİ HAKKINDA BİRKAÇ SÖZ

Şair, “Bâki kalan bu kubbede bir hoş sedâ imiş.” [1] diyerek dünyanın hâlini tarif ediyor. Birçok insan, tekdüze hayatları ve gelişmemiş özellikleriyle, niçin yaşadıklarını bile bilmeden bu dünyadan göçüp gidiyor. Fakat bu insanlara da, yeryüzüne de şekil veren insanlar vardır ki, bunlar, san’atkârlardır. Kâinatı başka bir boyuttan seyredenlerin elbette bizden farklı olarak sezdikleri değişik yönler mevcuttur. Tabiatı bin telli bir mûsikî âleti gibi yaratan ve her mevsim o bin telli mûsikî âletinden bize eşsiz besteler sunan büyük san’atkâr, ağaçların demdemesi, suların şırıltısı, yağmurun çisiltisi, taşların tıkırtısı ve bülbülün şakıması sayesinde o konçertonun esrarlı birer notasını her zaman dikkat nazarlarımıza verir. Bazen güzel bir şiir, zengin bir nesir, ince bir motif, lâtif bir tezhip, gürül gürül bir kahramanlık destanı, iyi dramatize edilmiş bir hikâye, beşerî heyecanlarımızı haykıran bir mûsikî nağmesi bizi o kadar coşturur ve heyecanlandırır ki, görüp duyduğumuz ses hevenkleri ve değişik objeler tıpkı bir meltem gibi dört bir yandan rûhumuzu sarar, bizi büyüler, güzelliklerin sihirli âlemine çeker ve bize ötelerden güftesiz-bestesiz ne nağmeler, ne nağmeler duyurur.

Osmanlı, tantana ve gösterişe girmeden, şan-u şöhretle zehirlenmeden toprakla bütünleşti, cihanları ve gönülleri fethetti. Türk mûsikîsi, millî kültürümüzün önemli bir unsurudur. Bizim mûsikîmizin Türklük kadar eski bir tarihi vardır. Bir millet ancak kültür unsurlarının canlı tutulmasıyla yaşar ve pâyidâr olur. Türk San’at Mûsikîmiz, hiçbir zaman eskimeyen eskilerimizden biridir.

Medeniyet, şayet bir milletin kendi mevcudiyetini anlatmaksa, bu muhteşem hutbenin malzemesi, o milletin ilmî, ahlâkî ve sınaî eserleri olmalıdır. Zira sosyal hayatın bize kazandırdığı terbiye ve çeşitli hüner ve san’atlar medeniyete bir şekil verir. Osmanlı devirlerinde san’atın imâna refakati sayesinde, bu muhteşem dünya; şâha kalkmış mâbetleri, şahâdet parmakları gibi öteleri gösteren minareleri, her biri başlı başına birer mesaj sayılan mermerlerin alınlarındaki mübarek desen ve motifleri, çeşit çeşit had san’atları, pırıl pırıl tezhipleri; solmayan işlemeleri ve kelebek kanatları kadar güzel nakışlarıyla seyrine doyulmayan bir güzellikler galerisi hâline gelmişti… Bu fâni dünyaya gelen herkes bir gün elbet öbür âleme gidecek; ama kimileri şanlı soyumuz gibi gönüllerimizde en tatlı hâtırâlar bırakıp öyle göçeceklerdir. Milletin kültürü ve rûh kökü ile bütünleşmiş, onu en ideal çizgide temsil sırrına ermiş gönül erleri, inanç kahramanları çocuklarımıza ve Türk gençliğine sevdirilip, dinletilip, okutulmalı ve yazdırılmalıdır.

Kalbin açlığını ve rûhun dermansızlığını sezebilen mutlular kervanına katılan Osmanlı bestekârlarının eserlerinden seçmeleri mutlaka dinlemişsinizdir.

Saraydan umduğu ölçüde destek göremediği için yakın öğrencisine serzenişte bulunarak ‘bu işin tadı kalmadı…’ diyen Dede Efendi’den(1778-1845) 150 yıl sonra bile, ülkedeki radyo ve televizyonlardan bestecinin herhangi bir eseri çalınmaksızın bir gün bile geçmemekte, orta büyüklükteki bir kasetçide Dede’nin bestelerinden oluşan kasetler bulunabilmektedir.” [2]

“Osmanlı, en üstün ve en ince bir zevk seviyesine erişmişti ki, bu zevk seviyesi, bu arınmışlık, her şeyde görülebilmekteydi. Kitap süslemelerinden tutun da mezar taşlarına kadar…” [3] Kabiliyetler, mevsimlik meyvelere benzerler. Ancak kendi atmosferlerinde olgunlaşır, semere verirler.

Osmanlı birçok unsurların mes’ût bir terkibidir. Osmanlı’da sınıf yoktur. Osmanlı, ülkesinin kapısını bütün insanlara açmıştır. Başka türlü düşüneni korur. Sadece hatasında ısrar ettiği için ona merhamet duyar. Osmanlı Devleti, bünyesindeki değişik milletlerle, karşılıklı anlayışla iç barışı asırlarca korumasını bildi. “Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan, şer’in evliyasıysa hakikatte âsidir.” diyen Yunus Emre âdetâ Osmanlı’nın hayat felsefesini bizlere ifade etmektedir. “Çokluk içinde birlikte yaşama formülü” İslâm medeniyetinin ve özellikle Osmanlı siyasetinin temelini oluşturmaktadır. Türk-İslâm medeniyetinin evrensel medeniyete sunduğu en önemli hediye de bu olmuştur. Bugün AB’de gerçekleştirilmek istenen de budur.

“Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak yaşamayı.” diyen Martin Luther King aradığını Amerikan ve Batı Medeniyetinde hiç bulamadı. Bunu dün biz başardık. “Yaşamak san’at, birlikte yaşamak büyük san’attır.” diyen Muhammed Said çok haklıdır.

“İhtişam ve zaaflarıyla Osmanlı ne kadar bizimse, gene Türkiye Cumhuriyeti de o kadar bizimdir. Birini tarihten yok sayarak, diğerini de onun zıddı varsayarak hiçbir yere gidemeyeceğimizi, akıl sahibi herkesin kabul etmesi gerekiyor. Her türlü karamsarlığı ve güçlüğü yeneceğinden emin olduğumuz Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dışımızdaki dünyayı kavradığı ve Osmanlı’yı mânâlandırdığı ölçüde 21. yüzyıla damgasını vuracaktır.” [4]

“En az üç bin yıl öncesini bilmeyen millet gaflet uykusundadır” [5] “Osmanlı Devleti, çok büyük bir medeniyet inşâ etmiştir. Osmanlı’nın kurduğu içtimaî nizâm nice ünlü ilim adamlarının onca gayretine rağmen izah edilemeyen bir hususî mükemmeliyet manzumesi olarak hâlâ hayranlıkla incelenmektedir!” “En eskimeyen sözleri, eskiler söylemiş.” [6] ve en büyük medeniyetlerden birisini kurmak da bize nasip olmuştur.

“Eskiler, mûsikî ile ilgili bahsin sonunu ‘fi-hi tafsilun’ sözüyle bağlarlarmış, yani ‘bu meselenin izahı güç ve hayli uzun’ anlamında… Baştan beri söylediklerimiz, söylenmesi gerekenlerin yanında bir hiç mesabesinde. En iyisi, ‘fi-hi tafsilun’ diyelim ve sözü bitirelim.” [7]

Not: Bu konuşma, Soda Sanayi A. Ş. Türk Müziği Topluluğu’nun 16 Nisan 2005 Cumartesi günü Mersin Kültür Merkezi’nde sunduğu Aleko Bacanos’tan Bimen Şen’e Türk Müziği Bestecileri Özel Programı’nda yapılmıştır. 

Ekrem YAMAN

Mersin Vali Yardımcısı

Web: www.halkapinar.gov.tr/ekremyaman

e-mail: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr


[1] Bâki

[2] Cihat ÇAM, “Klasik Türk Müziği Penceresinden 1995,” Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı 1996, Türkiye Yazarlar Birliği Yayın No: 17, Yıllık Dizisi: 13, Ankara, Feryal Matbaacılık Ltd. Şti., 1996, s. (296-299).

[3] Kaynağını not etmediğim güzel bir tespit.

[4] Dr. Çağatay ÖZDEMİR, Türk Yurdu Dergisi, Aralık 1999-Ocak 2000, 700. Yılında Osmanlı Özel Sayısı.

[5] Goethe

[6] Selim GÜNDÜZALP

[7] Bayram Bilge TOKEL, “Müzikte Gürültülü Bir Yıl,” Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı 1995, Türkiye Yazarlar Birliği Yayınları: 15, Yıllık Dizisi: 12, Ankara, Feryal Matbaacılık Ltd. Şti., 1995, s. (275-282).