YÖNETİM VE HALKLA İLİŞKİLER

Yöneten-yönetilen ilişkisinin mevcut olduğu en eski çağlardan beri halkla ilişkiler kavramının varolduğu söylenebilir. Sistemli bir çalışma alanı olarak ortaya çıkışı ve gelişmesi ise 20.inci yüzyılda gerçekleşmiştir.

 

1- HALKLA İLİŞKİLER NEDİR?

A- TARİHİ GELİŞİMİ

Halkı bilgilendirmek ve onun desteğini kazanmak amacında olan çabalara tarihin eski çağlarında bile rastlamak mümkündür. Halkla ilişkiler konusunun ayrı bir uzmanlık alanı olarak ortaya çıkışını ve 19 uncu yüzyıl boyunca Amerikalı politikacıların halkla ilişkiler tekniklerini sıkça kullandıklarını görüyoruz. 20nci yüzyıl ile birlikte kamuoyunun gittikçe güç kazandığı ülkelerde halkla ilişkiler çalışmaları çoğulcu toplumun bir gereği olarak belirginleşmeye başlamıştır.

1916 yılında Rockfeller’in özel danışmanı olarak göreve başlayan gazeteci Ivy Lee ilk halkla ilişkiler adamı olarak bilinir. Bu alanda ilk eser olan “Kamuoyunun Belirginleşmesi” 1923 yılında E. C. Bernays tarafından yayımlandı.

Halkla ilişkiler konusunun önemi 1929 Ekonomik Buhranından sonra daha iyi anlaşıldı. Üniversitelerde araştırmalar yapıldı, kürsüler kuruldu. Bütün bu gelişmeler Avrupa’yı ve diğer dünya ülkelerini de etkilemeye başladı.(1)

Görüldüğü üzere “Halkla ilişkiler” Amerika Birleşik Devletleri’nde doğmuş, bu ülkede gelişmiş ve dünyaya yayılmıştır. Bugün A.B.D’ de 6.000 dolayında halkla ilişkiler hizmeti yapan firma ve 100.000 dolayında da bu işi meslek edinen uzman mevcuttur. İstatistiklere göre en çok para kazanan beş meslek dalı içinde “Halkla İlişkiler Uzmanlığı ” yer almaktadır.(2)

Oldukça plüralist bir nitelik kazanan 20 inci yüzyılın toplumları, gelişen demokratik haklar, yurttaşların ve kamuoyu baskı gruplarının yönetim üzerinde artan belirleyici etkileri halkla ilişkilerin önemini büyük bir hızla ön plâna çıkarmıştır.(3)

B- HALKLA İLİŞKİLERİN TANIMI

Halkla ilişkiler pek çok faktörden etkilenen dinamik bir süreçtir. Buna paralel olarak tanımı da zaman içinde ve özel şartlardan etkilenerek çeşitlilik arz eder. İki yüze yakın olduğu iddia edilen(4) bu tanımların ortak noktalarından hareketle şöyle bir anlatıma ulaşılabilir: Kamu yönetimi veya işletmeler tarafından, halkın sahip olduğu davranış biçimleri de hesaba katılarak, çoğu zaman belli bir yönde bir hareket veya eğilim oluşturmak üzere kamuoyunu etkileyerek onun anlayış ve desteğini kazanmak için girişilen plânlı çabaların tümüne halkla ilişkiler denebilir.

Bu tanımdan hareketle halkla ilişkiler:

  • Bilgi verme;
  • Tutum ve davranışların değiştirilmesi için halka yönelik ikna çabaları (onay yaratma);
  • Yönetimle halkın karşılıklı olarak bütünleştirilmesi gayretlerini içermektedir.(5)

Halkla ilişkiler tanımında olduğu gibi halkla ilişkiler sürecinin kapsadığı aşamaların tespitinde de değişik yaklaşımlar söz konusudur. En kapsayıcı tanımlardan birine göre bu süreçte beş önemli aşama yer almaktadır:

  • Üzerinde çalışılan meselenin araştırılması, açıkça belirlenmesi ve amaçların tespit edilmesi;
  • Belirlenen meselenin çözümü için bir “Halkla İlişkiler Programı”nın hazırlanması;
  • Bu programın uygulanması;
  • Programın etkinliğinin değerlendirilmesi, besleyici yankıların tespiti için araştırmalar yapılması;
  • ·        Besleyici yankıların gösterdiği doğrultuda gerekiyorsa programın yeniden ele alınması ve değerlendirilmesi.(6)

 

C- HALKLA İLİŞKİLERDE ÖNEMLİ BİR KAVRAM: HABERLEŞME

Yukarıda yapılan açıklamalardan, halkla ilişkilerin özünde haberleşme kavramının yattığı ve her halkla ilişkiler olayının aynı zamanda bir haberleşme olayı olduğu sonucuna varabiliriz.

Haberleşme belirli bir mesajı yollayan kaynak ve mesajın ulaşacağı hedef öğelerinden oluşan bir süreçtir. Bu iki öğe arasında mesajı ileten araçlar bulunmaktadır. Bu çerçeve içinde bir tanım yaparsak, haberleşme her türlü maksat için bilgi alış-verişi ile karşılıklı etkileşim ve ikna olma halidir.(7)

 

D- HALKLA İLİŞKİLER-REKLÂM AYRIMI

Halkla ilişkiler de olduğu gibi aslında reklâm, propaganda ve pazarlama alanları da haberleşmeye dayanır, fakat yöneldikleri amaçlar ve uygulamaları farklı biçimdedir.

Reklâm, üretilen bir malın satışını artırma amacıyla sadece müşterilere veya ilerde müşteri olabilecek kişilere yöneliktir. Halkla ilişkiler ise doğrudan doğruya mal satma amacını taşımaz. Bir kurumun saygınlığını ve iyi tanınmasını sağlamayı ve bunu yükselterek devam ettirmeyi hedefler. Bu amaçla bütün kamuoyuna hitap edecek ve çevreyi etkileyecek şekilde hareket eder.

Reklâm, hizmetler veya ürünler hakkında, halkla ilişkiler ise kurum hakkında bilgiler yayınlar. Halkla ilişkilerde gerektiğinde kurumun ismini duyurucu reklâmlar yayınlanırken, diğer tarafta ticarî amaçlı reklâmlar söz konusudur.(8)

Reklâmda kurumun ilgili birimi ile müşteriler arasında bilgi akımı sağlanmaya çalışılır. Bunun için genellikle basına para karşılığı ticarî reklâmlar verilir. Halkla ilişkilerde ise kurumla kamuoyu arasında bir bilgi akımı, çift yönlü ve besleyici yankıya dayanan bir haberleşme anlayışı üzerinde durulur. Basınla ilişkilerinde kurumla ilgili haber niteliği olan bilgileri duyurarak para karşılığı olmayan yayın yapmayı hedefler.(9) Yani asıl olay editörler, program yapımcıları ve haber muhabirleri gibi üçüncü kişilerin tercihine sunulmuştur. Halkla ilişkiler uzmanlarınca yararlanmaları için kendilerine sunulan doküman, belge ve araçlar hakkında bu kişilerin tercihleri önemli roller oynar.(10)

 

E- HALKLA İLİŞKİLER-PROPAGANDA AYRIMI

Halkla ilişkilerde asıl amaç doğru bilginin en uygun araçlarla iyi niyet esasları çerçevesinde ve dürüstçe kamuoyuna iletilmesidir. Kişi ve grupların başka kişi veya grupları düşünce ya da eylem yönünden etkilemek amacıyla bilinçli olarak uyguladıkları fikrî baskı diye tanımlanabilecek olan propaganda ise tek yönlüdür, abartmalar üzerine kurulmuştur ve iyi niyete her zaman yer vermemektedir.(11)

Halkla ilişkiler fikir tartışmalarına her zaman açıktır. Demokratik bir ortamda ve ikna metoduyla sonuca varmaya çalışır. Çift yönlü bir bilgi alışverişinin mevcut olduğu bu alanda yanıltıcılık ve baskı söz konusu değildir. Tartışmaya yer olmayan propagandada ise ön yargılar sürekli tekrarlanır ve gerekirse baskı yoluyla kabul ettirilmeye çalışılır. Çoğu zaman yanıltıcı olabilen propaganda gerektiğinde yıkıcı bir görünüm de kazanabilir.

 

2-KAMU YÖNETİMİNDE HALKLA İLİŞKİLER

A-GENEL BİR BAKIŞ

Devlet yönetiminin varolduğu her yerde ve zamanda, bu yönetimin herhangi bir biçimde halkla ilişkileri hep ola gelmiştir. Bu anlamıyla halkla ilişkilerin tarihi, insanlığın teşkilâtlı toplumlar halinde yaşamaya başladığı dönemlere kadar götürülebilir.(12)

Tarihî perspektif içinde bakıldığında, devlet sistemi çerçevesinde yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkilerin yönetenlerin istekleri doğrultusunda düzenlendiğini ve bu “Kamu Yöneticileri“nin sürekli olarak üstün bir konuma sahip olduklarını görüyoruz. Bu üstünlüğün korunması ve sürdürülmesi konusunda ise “Kamu Yararı” ve “Kamu Düzeni” gibi kavramlar kullanıla gelmiştir.(13)

Fakat, gelişmeler devletin böyle üstün bir konumda oluşunun yönetim-yönetilen ilişkisini açıklayan tek unsur olmayacağını göstermiştir. Halk desteği kalmayan ve halk çoğunluğunu karşısına alan bir sistemin yerini, yine halkın isteği doğrultusunda başka sistemlere bıraktığı gözlenmiştir. Devletin üstün oluşunun her şeyi çözmeye yetmediğini anlayan 20 inci yüzyıl devleti, halkı her yönüyle kazanma çabaları içine girmiştir. Yani yönetim bir yandan yönetilenin istediğini kendi istekleriyle bütünleştirip eş yönlü yapmaya çalışırken, diğer yandan kendine ters gelen istekleri azaltacak tedbirleri alma ihtiyacı hissetmiştir.(14)

Diğer yandan, kamu kuruluşlarının gerçekte halka hizmet amacı ile kurulmuş olduğu noktasından yola çıkarsak, bu kuruluşların başarısının halk için ve halkla beraber hareket etmelerine bağlı olduğu sonucuna varırız. Aslında devletin varlık sebebi de budur ve amacı halkın güven ve sevgisini kazanarak halk yararına hizmetler görmektir. Halkın görüş ve değerlendirmeleri hizmetin halk yararına olup olmadığı konusunda mutlaka başvurulması gereken bir ölçüdür. Öte yandan, demokratik yönetim anlayışındaki gelişmeler de halkla görüş alış verişini gerekli kılmaktadır. Demokrasinin bir başka gereği de kamu kuruluşlarının çalışmaları hakkında kamuoyunu bilgilendirmektir. Hattâ bu bilgilendirme işlemi, Birleşmiş Milletler ve UNESCO gibi bazı uluslararası kuruluşlarca da kabul edilmiş çalışmalar hakkında bilgi edinme hakkı olarak benimsenmektedir.(15)

Bütün bu yönleri göz önüne alındığında, kamu yönetiminde halkla ilişkiler kavramı teknik bir iletişim konusunun çok ötesinde, kamu yönetiminin çevresi ile geniş ölçekli bir alış-veriş oluşturma, bir uyum ve bütünlük sağlama süreci olarak ortaya çıkar. Bu sürecin kısa bir tanımına ulaşmak istersek, bir kamu kuruluşunun ilişkide bulunduğu toplum kesiminin güven ve desteğini sağlamak için giriştiği, iki yönlü iletişime dayalı, sonuçta kamuoyunda kuruluşun, kuruluşta da toplumun istediği yönde değişikliklerin gerçekleşmesine, böylece kuruluş ile çevresi arasında olabilecek en uygun ölçekte uyum ve denge sağlanmasına yönelik sistemli ve sürekli çabalar bütününe “Kamu Yönetiminde Halkla İlişkiler” diyebiliriz.(16)

 

B- İKİ YÖNLÜ İLETİŞİM: TANITMA VE KURULUŞA BİLGİ SAĞLAMA

Genel anlamıyla halkla ilişkiler kavramının önemli bir parçası olan iki yönlü iletişim olayı, kamu yönetiminde halkla ilişkiler sonucunda kuruluştan halka (tanıtma), halktan kuruluşa (bilgi sağlama) olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat yukarıda değindiğimiz gibi halkla ilişkiler konusunu yalnız iletişim tekniklerini kullanma süreci olarak ele almak yanıltıcı ve eksik bir değerlendirme olur. Çünkü, tanıtma ve olumlu imaj yaratma ile ilgili en ileri iletişim teknikleri de kullanılsa, bir kuruluşun eğer aslında halktan yana, halkın yararına bir hizmet politikası yoksa, etkili ve verimli hizmet verilemiyorsa, halkla ilişkiler tekniklerinden çarpıcı şekilde yararlanmak bile başarılı hizmet verilmemesinin eksikliğini gideremez. Çünkü anlatmaya çalıştığımız doğrultuda, bir halkla ilişkiler olgusu yalnız demokratik bir toplumda söz konusu olabildiğine göre, böyle bir sosyal ve siyasî yapıda kuşkusuz halktan uzun süre gerçekler gizlenemeyecektir. Kısaca, halkla ilişkilerde tanıtma söz konusu olduğu zaman uyulması gereken ilk kural halka sadece gerçekleri söylemektir.(17)

Başka bir deyişle, demokratik bir toplum ve bu toplumda sağlıklı bir halkla ilişkiler söz konusu edildiğinde, kamu yönetimi için izlenecek tek yol, oluşturulan ve yürütülen hizmet politikalarının halka tanıtılmaya lâyık olmasıdır.

Meselenin halktan kuruluşa bilgi sağlama yönüne baktığımızda, kuruluşa yansıyan bilgilerin yönetim süreci içinde değerlendirilip, halkın beklediği davranışlar içine girilmesi gerektiği fikrine ulaşırız. Aksi takdirde halkı duymaya, dinlemeye yönelik halkla ilişkiler çalışmalarının bir manası kalmayacaktır.

Açıklanmaya çalışılan bu iki yönlü sürecin amacı, bu yönlere paralel olarak iki merkezde toplanabilir:

  • Olumlu görüntü oluşturarak halk ile yönetim arasında anlayış birliğini, iyi niyeti ve halkın güvenini sağlamak;(18)
  • Yönetimin hizmet politikalarının halkın beklentileri doğrultusunda geliştirilmesi ve bu politikalarla ilgili uygulamaların daha verimli ve etkili hale getirilmesidir.(19)

Bunlara ek olarak konuyla ilgili diğer bazı noktaları da belirtmekte fayda vardır. Öncelikle halkın günlük yaşantısıyla bağlantılı olarak halkla ilişkiler, vatandaşın yönetimle olan ilişkilerinde işleri kolaylaştırmayı amaçlar. Devlet dairelerine yapılan müracaatların kolaylaştırılması ve güler yüzlü bir yönetim verilmeye çalışılması bu çerçeve içinde sayılabilir. Diğer yandan, halkla iş birliği yaparak hizmetlerin daha kolay ve çabuk görülmesi sağlanabilir. Halkın kendi katılımının bulunduğu okul, yol gibi eserlere daha fazla sahip çıkması, bu katılım aracılığıyla harekete geçirilen potansiyel ve sağlanan ekonomik destek halkla ilişkilerin bir başka önemli yönünü ve amacını da ortaya çıkarmıştır.

Kısaca, kamu yönetiminde halkla ilişkiler: demokratik rejimin gereğidir; doğru olanı savunmak ve halka benimsetmektir; yanlış bilgi edinilmesini engeller; ortak anlayış ve bütünleşmeyi gerçekleştirme aracıdır; halkın isteklerini değerlendirir; halkın katılımını sağlayarak etkinlik ve verimliliği artırmayı amaçlar açık ve güler yüzlü bir yönetimin gereğidir.(20)

 

TÜRKİYEDE HALKLA İLİŞKİLER

A-TARİHİ GELİŞİM VE SORUNLAR

Kamu kuruluşları için halkın güvenini ve desteğini kazanmak, bu kuruluşların başarılı olabilmeleri açısından hayatî önem arz eder. Aynı zamanda, demokratik toplumlarda idarenin halkın hizmetinde bir araç olduğu gerçeğini göz önüne alırsak, toplumda olumlu izlenim yaratacak bir teşkilâtla ilgili yapı ve işleyişe ulaşma gayreti içinde bulunmak kamu kuruluşları için bir görevdir.

Uzun yıllardır demokratikleşme çabası içinde olan ülkemizde, demokratik değer ve uygulamalar giderek artan bir şekilde yerleşirken, kamu yönetiminin halkla ilişkileri ve kamu kuruluşlarının toplum üzerinde olumlu izlenim bırakma gayretleri de çoğalmaktadır.

Meseleye daha yakından baktığımızda, diğer dünya ülkelerinde halk-yöneten ilişkilerinde rastlanmakta olan şikâyetlerle Türk Kamu Yönetiminde de sık karşılaşılmakta olduğunu görürüz. Basındaki haberlerden, kamuoyu yoklamaları ve çeşitli ilmî çalışmalardan çıkan gerçek, Türk Kamuoyunun şahsî ya da gruplar halinde, pek çok nedenle kamu yönetiminden şikâyetçi olduğudur.

Bu şikâyetlerin temel sebeplerinden biri idarî ve teşkilâtla ilgili günlük meselelerdir. Kamu yönetiminin istenen nitelik ve nicelikte hizmet sunması açısından birçok sorunu vardır. Verimli ve etkin hizmet vermekten uzak olan kamu yönetimi, halk tarafından lüzumsuz kalabalık memurlar ordusundan oluşan ağır ve pahalı çalışan; vatandaşların yönetimden beklediği iyi ve güler yüzlü davranışlardan uzak; kırtasiyeciliğe boğulmuş; aracılık, kayırmacılık ve rüşvet uygulamalarıyla güvenilirliğini kaybetmiş bir yapı olarak görülmektedir. Bütün bu günlük problemleriyle ele alındığında, kamu yönetimimizin halkın gözündeki imajının bozuk ve düzeltilmesi gittikçe zorlaşan bir tarzda oluştuğu söylenebilir.

Kamu yönetiminin halkın gözündeki imajının bozuk olmasının bir diğer önemli sebebi konunun tarihimizdeki gelişmelerinde yatmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet ve yönetimin halka dönük ve halkın yararına görev yaptığı kuruluş ve yükseliş dönemlerinde yönetenlerle halk arasında olumlu ilişkiler mevcuttu. Yönetenler için yönetilen “Allah’ın Emaneti ”olan halkı himaye etmek ve kimsenin onlara zulmetmesine izin vermemek padişahın görevidir. Halkın duası da “padişahın asıl hazinesidir”.(21)

Yöneten-halk ilişkileri üzerindeki bu anlayış sadece teoride kalmamıştır. Padişah ve ona bağlı yönetim mekanizması halkın kendilerinden beklediği bütün görevleri başarı ile yerine getirmişlerdir. Bir yanda halkı zulümden koruyan ve gözeten devlet, öte yanda çağının gerektirdiği üretim anlayışını üst düzeyde gerçekleştiren, can ve mal güvenliği olan ve adaletten şüphesi olmayan bir halk. Tabiîdir ki, halkla ilişkiler sürecinin bu iki ucu arasındaki uyum, görevini yapan unsurların olumlu kaynaşması ve halkla yönetimin amaç birliği mutlu bir refah toplumunu doğurmuştur.

Toprak düzeninde ve buna bağlı olarak vergi sisteminde 17 inci yüzyılda başlayan bozulmaya paralel olarak, yönetim kurumlarında da yozlaşmalar başlamıştır. Vergi toplama haklarının devletçe kendilerine satıldığı mültezimlerin kâr hırsı ve bunlara alet olan mahallî yöneticilerin olumsuz tavrına bir de para ile satılan memuriyetler eklendi. Kamu hizmetini bu yollardan ele geçirenlerin amacı artık halka hizmet değil, ” Onu soyma yarışında mümkün olan en büyük payı almaktı.(22) Sonuç, devlete isyanlara kadar varan toplumsal kargaşa, yöneten-halk kopukluğu ve güvensizliğidir.

Tanzimat dönemi ile birlikte yeni boyutlar kazanan yönetim halk ilişkisinde, siyasal gücü ele almaya başlayan Osmanlı bürokrasisi içindeki iki yaklaşım tarzı etkili olmuştur. Devleti batıştan kurtarmak amacıyla yola çıkan, fakat batı hayranlığı üzerine kurulmuş dünya görüşleri ile halktan uzak düşen “aydın-bürokrat “tipine halk zaten güven duymamıştır. İkinci kesim ise yalnızca devlet gücünü ele geçirmek amacındaydı ve bu amaç uğruna kullandıkları yöntemlerle halk üzerinde olumsuz izlenimler bırakmışlardır.

Kısaca, niteliği ve amacı ne olursa olsun, halktan kopuk ve onu yönetmeyi kazanılmış bir hak kabul eden sivil veya asker kişiler halkla ilişkiler sürecinin bir ucunu; ekonomik olarak ezilmiş, yöneticilere ve yönetime karşı her yönden uzak ve yabancı kalmış, hattâ yönetenleri “Gâvurluk” suçlamasında bulunacak kadar kendilerine zıt gören halk bu sürecin diğer ucunu oluşturmaktaydı.

Böyle bir yöneten-halk ilişkileri tablosunu devir alarak işe başlayan ve aslında eski dönemin güç mücadelesi çemberlerinden geçmiş Osmanlı aydın-bürokrat kesiminden başkası olmayan Cumhuriyet yönetimi de, içerisinde taşıdığı eski sistemin etkileriyle uzunca bir süre yönetenle halk arasında bir bütünleşme sağlayamadı.

Siyasî gücü elinde tutan ve özellikle başlangıçta ekonomik statüsü eskisine göre daha da artan Cumhuriyet bürokrasisi elitist davranışlarından vazgeçemedi. Halka karşı olan görevini yanlış yorumlayan bürokratların, ona tepeden bakma tavrının devam etmesi, halkın bu bürokrat tipini kendinden farklı başka bir dünyanın insanı olarak değerlendirmesine neden oldu.

Diğer yandan, Cumhuriyetin getirdiği devrim niteliğindeki yeniliklere karşı halkta ve kamuoyunu oluşturanlarda beliren tepki ve II inci Dünya Savaşı şartlarının getirdiği sıkıntılı yılların halka yansıyan yönleri, özellikle memura ayrıcalık tanıyan fiyat ve dağıtım yöntemleri vatandaş-yönetici ayrımını iyice su yüzüne çıkardı.

Çok partili döneme geçişle birlikte, memur partisi olarak görülen parti halkın tepki oylarıyla iktidardan düşürüldü. Bürokratlar geniş bir yetki ve itibar kaybına uğramaya başladılar. Sosyal statü ve ekonomik yönlerden zayıflayan bürokrasinin karşı tepkisi ise yönetim-halk ilişkisi açısından olumsuz sonuçlar doğurdu.

Halk tarafından ilk defa eleştirilmeye ve yetkilerine politikacılar tarafından müdahale edilmeye başlanan bir grup bürokrat bu duruma olumsuz tepki gösterdi. Politikacılarla çatışan ve yenik düşen çoğu zaman “sürgün” cezası ile cezalandırılan bu tip bürokratların halkın üzerinde olumlu izlenim bırakmaya yönelik bir idarî tavır içinde olmalarını beklemek zordu.

Birinci tip bürokratların karşılaştığı durumlardan etkilenen bir diğer grup bürokrat ise yeni siyasal güçlerle işbirliğine gitmeye yönelmiş ve “partizan bürokrat” tipinin başlangıcını oluşturmuşlardır. Siyasî iktidara göre yönünü ve insanların politik görüşlerine göre hizmet anlayışını belirleyen bu tip bürokratlar üzerinde halkın düşüncelerinin çok olumsuz olduğu gözlenmektedir.

Anlatılmaya çalışılan ilk iki tip bürokratın durumuna düşmemeye çalışan ve çoğunluğu teşkil eden üçüncü tip bürokratın tepkisi ise eylemsizlik oldu. “İdare-i maslahatçı” olarak damgalanan ve çoğunluğu teşkil eden bu tip bürokratların halkın üzerinde bıraktığı izlenimin de olumlu olduğu söylenemez.

Bütün bu anlatılanlar çerçevesinde diyebiliriz ki, Türk Kamu Yönetiminin halk üzerindeki olumsuz görüntüsüyle ilgili meselenin kökleri tarihimizin eski dönemlerine kadar uzanmaktadır. Cumhuriyet döneminde gelişen siyasî ve sosyal faktörlerin sonuçlarının da eklendiği bu sorun tüm ağırlığı ile varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

 

B- SORUNLARIN ÇÖZÜM YOLLARI

Halkımızda kamu yönetimi ve kamu görevlilerine karşı yerleşmiş olan olumsuz görüntüyü ortadan kaldırmak görevinin öncelikle kamu yönetiminin kendine düşmekte olduğu sonucuna varırız.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik yapıda başlayan değişikliklere paralel olarak Türk halkının yönetimden hizmet beklentilerinin arttığını, 1961 Anayasası ile yönetilenlerin yönetim karşısındaki durumunda gerçekleşen değişiklikleri, dolayısıyla birey statüsünden vatandaş statüsüne geçen yönetilenin, yönetim karşısında artık yalnız olmadığı, yönetimi demokratik yol ve yöntemlerle denetleyebilecek sosyal dinamiklere kavuştuğu gerçeğini kamu bürokratlarının hesaba katmaları kaçınılmazdır. Yönetilen artık tek tek değil örgütlü olarak veya bağlı olduğu örgütün gücünü arkasına alarak yönetimin önüne gelmektedir. Grev ve örgütlenme gibi Anayasanın doğurduğu hakların kullanımı, yönetim ile örgütlenebilen yönetilen arasındaki dengeyi eskisi ile kıyaslanamayacak ölçüde değiştirmiştir.(23)

Toplumda tüm kurumların giderek yerli yerine oturma süreci devam ederken kamu bürokratlarının yönetim-yönetilen ilişkilerini sürekli göz önünde tutmaları gerekmektedir. Tarihten miras kalmış bürokrasi-halk zıtlaşması yerine kamu yönetimi ve bürokrat-halk bütünleşmesi konusu gündeme getirilmelidir. İşte bu noktada halkla ilişkilerin katkısı oldukça önem kazanmaktadır. Kamu yönetimiyle çevresi arasında denge ve uyum sağlama konusunda halkla ilişkilerin ileri sürdüğü prensipler hayata aktarılabilir ve etkili olabilir.(24)

Türk Kamu Yönetiminin geçmişten devraldığı ve devam ettiği problemlerin tarihî süreç içinde yapılan bu değerlendirmeleri ile birlikte, günümüzde, özellikle günlük yaşantıda, kamuoyunun şikâyetçi olduğu konularda değerlendirilerek çözüm yolları aranmalıdır.

İleriye sürülebilecek bir çözüm yolu şüphesiz meselenin özü ile ilgili olandır. Kısaca denebilir ki, toplum üzerinde yönetimin olumlu bir görüntüye sahip olmasının vazgeçilmez şartı her kamu kuruluşunun üstlendiği görevi en etkili ve verimli bir biçimde yerine getirmesidir. Halkın beklentilerine uygun hizmet politikalarını hızlı, nitelikli, ucuz ve verimli hizmet üreterek gerçekleştiren bir kamu kuruluşu için halk tabiî olarak olumlu izlenimler edinecek ve destek verecektir.

Kamu kurumları topluma başarılı hizmet götürmenin yanı sıra, bu hizmetleri halka tanıtmalı halkın üzerinde olumlu izlenim yaratmak için onu bilgilendirmelidirler. Hizmetin hangi şartlarda, ne tür çalışmalarla ve fedakârlıklarla gerçekleştirildiği kamuoyuna anlatılmalıdır. Aksi takdirde yürütülen hizmetler hakkında halkın sadece tahminlere dayanarak değerlendirmeler yapması, sonucu istenmeyen yanlış izlenimlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Plânlı halkla ilişkiler programları ile yapılacak tanıtımlar reklâm ve propagandayla karıştırılmamalı ve halkla ilişkilerin temelinin doğru bilgi aktarımı olduğu unutulmamalıdır. Çalışmamızın ilk bölümünde belirttiğimiz gibi, toplumda yaratılacak gerçek dışı bir görüntü uzun ömürlü olmayacak ve beklenenin tersine halkın destek ve güvenini kaybetme sonucunu doğuracaktır.

Hizmetin başarı ile yerine getirilmesi ve kamuoyuna gereği gibi tanıtılmasının yanı sıra, halkla ilişkiler açısından önemli bir konu da, vatandaşla kamu kuruluşları arasında kurulan dolaysız günlük ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesidir. Kuruluşun toplumda olumlu izlenim bırakması yönünden son derece önemli olan günlük iyi ilişkilerin istenildiği düzeyde başarılı olmaması, verilen önemli hizmetlere bile gölge düşürür.

Bu konuda dikkat edilmesi gereken ilk mesele kamu görevlilerinin halkla dolaysız ilişkilerindeki davranış biçimleridir ve halkın şikâyetlerinin önemli bir bölümü bu ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Halkla dolaysız ilişkide bulunacak kamu personeli bu alanda yetenekli ve yeterli kişilerden seçilmeli ve kuruluş adına görüntü yaratacak olan bu personel hizmet içi eğitim yoluyla sürekli ve sistemli olarak eğitilmelidir.

Bir başka önemli husus da, başta politik niteliktekiler olmak üzere, kamu görevlilerinin çeşitli sebeplerle iş sahipleri arasında ayrım yapmalarının halk üzerinde çok olumsuz etkiler yarattığı gerçeğidir. Hukuk devleti ilkelerine de ters düşen bu davranış, vatandaşların hiç bir ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşit olduklarına dair anayasa hükümlerine de aykırıdır.

Bunların yanı sıra kamu görevlisinin şahsî görünümü; çalışma çevresinin fizikî görünümü; görevlinin çalışma isteği ve bu isteği etkileyen çalışma şartları; güdüleme yöntemleri ve ücret politikaları da halkla günlük iyi ilişkilerin sağlanması konusunda göz önünde bulundurulması gereken hususlardır.

İş sahiplerinin kamu yönetim mekanizması üzerindeki yargılarını olumsuz yönde etkileyen bir diğer sebepte günlük ilişkilerde karşılaşılan çeşitli güçlüklerdir. Bunlar arasında, özellikle büyük ve karmaşık iç örgütlenmeye sahip kamu kuruluşlarında günlük başvuruların hangi bölümde, kime ve nasıl yapılması gerektiği gibi çözümü vatandaş için zor olan konularda gerçekleştirilmesi gereken yol göstericilik hizmetlerinden söz edebiliriz. Kurumlar içinde yol göstericilik hizmeti için birimler oluşturulabileceği gibi, ülkemizin büyük kentlerinde bir süre denenmiş olan “İdari Danışma Merkezleri” de kurulabilir.

Fransız örneğinin etkisiyle TODAİE ( Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü) bünyesinde kurulan bu merkezler, bütün yetersiz yönlerine ve başarısızlıklarına rağmen Türk Kamu Yönetiminin halkla ilişkiler konusunda şeklî olarak ortaya koyduğu en belirgin örnektir.

Bu birim, içinde barındırdığı çeşitli bakanlıkların temsilcileri ile önce yönetim ile yönetilen arasında kolay bir haberleşme sağlamayı, daha sonra yapacağı değerlendirme sonucu, tartışmalı konularda yönetime tavsiyelerde bulunmayı amaçlamıştı. Halkla ilişkilerin ilk aşaması olan bilgi vermeyi imkânları ölçüsünde yerine getirmiş olmasına rağmen kendisine yüklenen, yönetimi halkın istek ve şikâyetlerinden haberdar etme ve bu konuda tavsiyelerde bulunma konularında başarılı olamamıştır. Merkezin ilgili yönetim birimleri ile doğrudan ilişkisi olmaması, merkezde yönetilenin istek ve şikâyetlerinin ne olduğu konusunda bir dokümantasyon birimi geliştirilememesi ve merkezle ilgili inisiyatifin akademik bir kuruluş olan TODAİE’ ye bırakılmış olması gibi sebepler sonucu, Merkez-İdare ilişkisi ya dolaylı olmuş ya da ihmâl edilmiştir.

İdarî danışma merkezinin konumu ve görevi ile Türk Kamu Yönetiminde varolan ‘yönetilenden gelen isteklere aldırmama’ alışkanlığı arasındaki büyük çelişki, başlangıçta olumlu sonuçlar veren bu merkezin etkinliğini giderek yitirmesi ve sonunda kapanmasına neden olmuştur.(25)

Bu örneğin dışında, bakanlık teşkilâtları ile enstitü ve üniversiteler gibi diğer kamu kuruluşlarının kendi bünyelerinde halkla ilişkiler birimleri mevcuttur ve çok etkin olmasa da yol göstericilik hizmetlerini yürütmeye çalışmaktadırlar.(26)

Günlük ilişkilerin kolaylaştırılmasının temelinde şüphesiz idarî yöntemlerin bu amaca hizmet eder yönde geliştirilmesi ve kamu kuruluşlarının daha iyi teşkilâtlanması yatmaktadır. Daha açık söylemek gerekirse, kamu dairelerindeki işlemlerle ilgili yöntemlerin karmaşıklıktan, gereksiz formalitelerden ve kırtasiyecilikten uzaklaştırılması şarttır. Bu mesele hemen her hükûmet programında ve kalkınma planında yer almış olmasına rağmen, kalıcı bir çözüme ulaştırılamamıştır.

 

SONUÇ

Çoğulcu bir özellik kazanan yüzyılımız toplumlarında gelişen demokratik haklar ve yurttaşların ve baskı gruplarının yönetim üzerinde artan belirleyici etkileri halkla ilişkiler konusunu oldukça önemli bir hale getirmiştir.

Halka doğru bilgi verme; halkın tutum ve davranışlarının yönlendirilmesi için ikna ve yönetimle halkın karşılıklı olarak bütünleştirilmesi gayretlerini içeren halkla ilişkiler süreci: Meselenin tespit edilerek bu konuda bir plânlama yapılması ve uygulanması ile uygulama sonucunda elde edilen besleyici yankıların değerlendirilmesi aşamalarından oluşur. Açıktır ki, bu sürecin yürütülmesi için etkin bir haberleşme yöntemine ihtiyaç vardır.

Yine haberleşmeye dayanan reklâm ve propaganda gibi kavramlardan halkla ilişkilerin ayrıldığı en belirgin nokta, doğru bilginin iyi niyet esasları çerçevesinde halka ulaştırılmasını amaçlamış olmasıdır.

Devlet anlayışının ortaya çıkmasından bu yana her çağda görülen yöneten-yönetici ilişkileri, demokratik gelişmeler doğrultusunda, artık sadece devletin üstün bir konumda olduğu anlayışıyla açıklanamaz duruma gelmiştir. Devletin üstün oluşunun her şeyi çözmeye yetmediğini anlayan yöneticiler, halkı her yönüyle kazanma çabaları içine girmişlerdir. Kaldı ki, devletin asıl varlık sebebinin halka hizmet etmek olduğu gerçeği de hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir.

Kamu yöneticilerinin halkla iyi ilişkilerin kaçınılmaz olduğu gerçeğiyle başlatacakları iki yönlü iletişimin birinci kısmı yürütülen hizmetlerin halkın yararına olması ve bunların halka tanıtılması, ikinci kısmı ise kuruluşa yansıyan bilgilerin yönetim süreci içinde değerlendirilip, halkın beklenti ve istekleri yönünde yeniden düzenlenmesi ile ilgilidir.

Ülkemizde halkla ilişkiler olgusunun tarihî geçmişinin ve bugününün değerlendirmesi, bizi yöneten-yönetilen ayrımı ve uzlaşmazlığının hâlâ çeşitli yönleriyle devam ettiği gerçeğine getirir.

Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinin tersine 17 inci yüzyılda başlayan halk-idareci zıtlaşmasının derin ekonomik ve sosyal nedenleri vardır. Tanzimat ve Cumhuriyet dönemleriyle artarak devam eden bu zıtlaşmanın özünde, halkın yöneticiye duyduğu güvensizlik ve onu kendinden uzak kültürlerin ürünü olarak görmesi ile yöneticilerin elitist yaklaşımları yatar.

Çok partili demokratik hayata geçişle birlikte bu sürecin içine yeni faktörlerde girmiş ve bürokrat ile halk arasında olması gereken yakınlaşma bir türlü sağlanamamıştır.

Günlük karşılıklı ilişkilerde de iş takip edenlerin şikâyetleri devam etmiş, karmaşık idarî yapıyı düzeltme ve kırtasiyeciliği azaltma hususunda önemli aşamalar kaydedilememiştir.

Kamu yönetimi-halk ilişkilerindeki sorunların çözümü için en temel şart her kamu kuruluşunun üstlendiği görevi en etkili ve verimli bir biçimde yerine getirmesidir. Böyle bir hizmet politikası karşısında halkın izlenimi tabiî olarak olumlu biçimde gelişecektir.

İkinci olarak bu hizmetlerin halka tanıtılması ve olumlu izlenim yaratmak için halkın bilgilendirilmesi gerekir.

Bir diğer önemli konu ise, vatandaşla kamu kuruluşları arasında kurulan dolaysız günlük ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesidir. Bu konuda, idarenin vitrini olan kamu görevlilerinin seçimi, eğitimi, davranış biçimleri ve görünümleri önem kazanır. Ayrıca idarî yöntemler geliştirilmeli ve örgütlenmeler iş sahiplerine kolaylık sağlayacak biçimde yenilenmelidir. Her kuruluşta yol gösterici nitelikteki birimlerin yanı sıra, daha önce ülkemizde denenen İdari Danışma Merkezleri gibi genel nitelikli halkla ilişkiler birimleri kurulmalı, geliştirilmeli ve yaşatılmalıdır.

 

Not: Bu makalenin hazırlanmasında Dr. Mustafa TAMER’in Türk İdare Dergisi‘nin 404. sayısında yayımlanan incelenmesinden büyük çapta istifade edilmiştir. Meslektaşıma teşekkür borçluyum.

Bu makale, Yeşil Giresun Gazetesi’nin 22.11.2000-01.12.2000 tarih ve 7612, 7620 sayılı nüshalarında ve Mersin Tercüman Gazetesi’nin 22.01.2007, 29.01.2007, 05.02.2007, 12.02.2007 tarih ve193-196. sayılı nüshalarında yayımlanmıştır.

Ekrem YAMAN

Çanakkale Vali Yardımcısı

 

DİPNOTLAR

1) Prof. Dr. Cemal MIHÇIOĞLU, “Halkla İlişkiler Nedir,”Fermani MAVİŞ (derleme), Eskişehir, 1986, s. 17.

2) Lawrence NOLTE, Fundamentals of Public Relations, New York, Pergamon Press Inc.,s . 45.

3) Yücel ERTEKİN, Yönetimde Haberleşme ve Halkla İlişkiler, Kurs Notları, 1986, s. (74-75).

4) ERTEKİN, Halkla İlişkiler, TODAİE Yayınları No: 202, Ankara, 1983, s. 13.

5) Folward BERNAYS, Public Relations, Üniversity of Oklahoma Press, Norman, 1952, s . 7.

6) Edward ROBİNSON, Communication and Public Relations, Merrill Books Inc., Colombus, Ohio, 1966, s. 96.

7) ERTEKİN, Kurs Notları, s. 51.

8) S. DUNN, M. BARBAN, Advertising, its Role in Modern Marketing, The Dryden Press, Hinsdale, Illinois, 1978, s. (676-685).

9) Ahmet RAMAZANOĞLU, Yönetici ve Halkla İlişkiler, Fermani MAVİŞ (derleme), Eskişehir, 1986, s. 48.

10) ERTEKİN, Halkla İlişkiler, s. (44-47).

11) RAMAZANOĞLU, A.g.e., s. 49.

12) H. GİLBERT, Public Relations in Local Goverment, Washington, Int. City Management Association, 1973, s. 5.

13 Metin KAZANCI, “Türk Kamu Yönetiminde Halkla İlişkiler Anlayış ve Uygulaması,” Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 6, Sayı :3, s. 74.

14) KAZANCI, A.g.m., s. 75.

15) Nuri TORTOP, “Halkla İlişkilerde Kamu Kuruluşları ve Basının Sorumluluğu,” Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 19 Sayı:1, s. (119-120).

16) Selçuk YALÇINDAĞ “Kamu Yönetiminde Halkla İlişkiler,” Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, s. (132-133).

17) YALÇINDAĞ, A.g.m.,s. (133-134).

18) TORTOP, A.g.m., s. 127.

19) YALÇINDAĞ, A.g.m., s. 135.

20) TORTOP, A.g.m., s. (120-125).

21) YALÇINDAĞ, “Kamu Yönetim Sistemimizin Tarihsel Evrimi Üzerine Notlar, ” Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2, s. 34.

22) YALÇINDAĞ, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, s. 138.

23) KAZANCI, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 3, s. (75-77).

24) YALÇINDAĞ, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, s. 143.

25) KAZANCI, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 6, Sayı:3, s. 85.

26) Alâeddin ASNA, Türkiye’de Kamu Kuruluşlarının Halkla İlişkileri, Fermani MAVİŞ(derleme), Eskişehir, s. (205-223).