YOLSUZLUKLAR ÜLKESİ HÂLİNE NASIL GELDİK?

 

Yolsuzluk “kamu gücünün özel çıkar sağlamak amacıyla kötüye kullanılması” olarak tanımlanmaktadır. Bu tarife göre, yolsuzluk olayında kamu gücünü kullanan kişinin yetkili olması ve kanunlara aykırı olarak özel menfaat sağlaması gerekmektedir. Bu menfaat rüşvet olabileceği gibi, kamu kaynağının kötüye kullanılması şeklinde de olabilir.

Rüşvetle birlikte ele alınan yolsuzluğun bir diğer özelliği de, karmaşık bir yapı sergilemesidir. Yolsuzluğa kaynaklık eden ilişkinin gizlenmesi, işlemlerin kanunlara uydurulma çabası, menfaat sağlayanların etkinliği ve bulundukları konumlar, bu karmaşık olguyu çoğu kez çözmemizi zorlaştırır.

Burada belertilmesi gereken bir diğer husus da, yolsuzluğun belgeli olduğu gerçeğidir. Çünkü yolsuzluk bir kamu kaynağının kullanımı ile ilgili olduğundan, bürokrasinin bu kaynak kullanımını belgelendirmesi gerekmektedir. Ancak buradaki belgelendirme, aynı zamanda “yolsuzluğu peçeleme” gayesi taşımaktadır. Yolsuzluk olgusunun karmaşık bir yapı sergilemesi de bu özelliğinden kaynaklanmaktadır.

Öte yandan yolsuzlukla mücadele sadece polisiye bir olay olarak görülmemelidir. Uluslar arası ilişkilerin gelişmesi, ekonomik ilişkilerin de karmaşık bir yapı sergilemesine yol açmıştır. Bu karmaşık ilişkileri sağlıklı bir şekilde tahlil edecek uzmanların sadece Maliyede değil, yolsuzlukla mücadele edecek olan poliste de, yargı merciinin çeşitli kademelerinde de olması gerektiği açıktır.

Yolsuzluk, Türk toplumuna virüs gibi yayılmıştır. Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Topçu’nun açıklamasına göre, 500 bin kişiye gerçeğe aykırı belgelerle bağlattıkları emekli maaşı ödüyoruz. Dünya Bankası’nın çiftçilere yönelik Doğrudan Gelir Desteği Projesi’nden para alabilmek için çiftçi olmayan insanlar başvurdu. Türkiye’de % 20 civarında kaçak elektrik kullanımı var. Kaçağın 700 milyon dolar tutan faturası yine vatandaşa ödetildi.

Neresinden bakarsanız bakın; bizdeki ekonomi, sistemsizlik ifade eden acayip bir düzen durumundadır. Bu sonuç, kolaycı aydınımızın bir eseridir.

Teker kırılınca yol gösteren çok olur, ancak Türkiye’nin denemelere tahammülü kalmamıştır. O yüzden her işi ehline devretmekten gayrisi yalandır.

Her şeye rağmen bu ülke insanının içindeki hamiyetperverlik hislerini öldüremediler. Bankaları boşaltanlar, dolarları, markları, kredileri yurt dışına kaçıranlar, bu ülke insanının merhametine, şefkatine, yardımseverlik hislerine ulaşamadan yakalanmış, zehirlerini daha fazla derinlere zerk edememişlerdir.

Alev Alatlı’nın Viva La Muerte’sinde Günay Rodoplu’ya söylettiği gibi, “Umut kirlenmemiş Anadolu insanında”dır.

TÜRK İNSANININ GELİŞTİRDİĞİ HİLELERDEN HİLE BEĞEN! 

✦ Emekli aylığı alan bir kişi öldüğü zaman, varsa dul kızına maaş bağlanabiliyor. Bazı kadınlar babaları ölünce kocalarından resmî olarak boşanıp maaş alıyorlar; dinî nikâhla eskisi gibi aile hayatlarını aynen sürdürüyorlar.

✦ Emekli bir kişi hastalandığı zaman oğluyla gelini boşanıyorlar. Gelin kâğıt üzerinde kayınpederle evlenmiş gibi gösteriliyor. Emekli ölünce maaşı geline kalıyor.

✦ Fakirlerin faydalanması için çıkarılan yeşil kartlardan maddî durumu yerinde olan birçok kişi de muhtarlıklardan yoksulluk belgesi alarak istifade ediyorlar.

✦ Emekli olup memleketine taşınacaklara yolluk verildiği için taşınmayacak olanlar bile uzak bir ile taşınacağını beyan ederek yolluk alıyorlar.

✦ 17 Ağustos Depremi’nden sonra devlet, deprem mağdurlarına kira ve hasar yardımı ödeyince mağdur olmayan binlerce insan bu parayı almak için sıraya girdi.

✦ Depremi yaşayan belediyelere yapılan yardımdan, depremi yaşamayan, ancak partisi iktidarda olan birçok belediye de deprem parası aldı.

YOLSUZLUĞUN SEBEBLERİ NELERDİR?

1. Gözü doymaz bazı iş adamları ile kötü niyetli ve ahlâksız bazı bürokratların ve bazı siyasîlerin kanunlara aykırı biçimde bir menfaat birliği oluşturmaları.

2. Bu işbirliğinin sonucu olarak “devleti soyarak iş yapma alışkanlığı”nı meslek edinen bir kültürün bazı çevrelerde yerleşmesi ve yayılması.

3. Devletin kaynaklarını çıkar aracı olarak gören bu çevrelerle, bürokrasinin içli-dışlılığı-karşılıklı menfaat birliğine yönelik ilişkiler.

4. Siyasetin kamu adına, kendisinin çözmesi gereken bazı işleri yasadışı faaliyetleri meslek edinen gruplara –çetelere ihâle etmesi- çözüm yolunu yer altı dünyasında araması

5. “Bugün git yarın gel anlayışı”nın egemen olduğu bürokrasi

6. Farklı yorumlara yol açan -açık olmayan- yasalar ve hukuk kuralları(mevzuat).

7. Kamunun saydam olmaması.

8. Siyasî partilerin finansman arayışları, siyasî partilerin mâlî açıdan saydamlaşmaması, yeterince denetlenmemesi.

9. Politika yapmanın pahalı mâliyeti, politikacının kaynağı açıklanmayan seçim harcamaları.

10. Kamuda düşük ücret politikası ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan, beceri seviyesi düşük memur çalıştırılması.

11. Ekonomik gerçeklerle bağdaşmayan para cezaları.

12. Yolsuzluğa karşı sağlıklı bir sosyal kültürün oluşmaması, toplumun duyarsızlığı.

13. Kayıt dışı ekonominin varlığı-etkisi ve yüksek gücü.

14. Kanunların yetersizliği, yargının ağır çalışması, yolsuzluk ve rüşvet olaylarını kovuşturmada yetersizlik.

 

YOLSUZLUKLARIN ARTMASININ ALTINDA YATAN SOSYOLOJİK TEMEL

Modern Türkiye’nin siyasetçileri toplumun gerçek mes’eleleriyle mümkünse hiç uğraşmamaktan yanadır Bu işler bürokratik elite terk edilmiş durumdadır. Toplumun mes’elelerini dışarıda bırakan bir “siyaset”e tâlip olanlar ise; tabiî olarak her rüzgârla salınmaya daha müsait bir ruh haline ve menfaat beklentisine sahiptir. Yolsuzlukların bu derece artmasının altında yatan sosyolojik temel de budur. Öte yandan önemli olan bu yolsuzlukların çapından ziyade, etrafı saran müdanaasızlık atmosferidir. Türkiye’de yolsuzluk artık kimseyi yaralamıyor; çünkü herkes bu düzenin daha kötü bir yozlaşma içinde olduğunu; idareci elitin siyasî ve ideolojik tutumunun bu durumun temel etkeni olduğunu biliyor.

Ne var ki, siyasetin resmî ideolojinin yarattığı tahakkümcü bir kuşatma altına alınmasının tabiî sonucu, bizzat siyasetin ve siyasetçinin yozlaşmasıdır. Dolayısıyla bugün siyasetçilerden şikâyet edenler, yüzlerini Ankara’ya çevirip, bu siyasetçilerin nasıl ve niçin “siyasetçi” haline geldiklerini sorgulamalı; nihayette bu sistemin kime yaradığı sorusunu sormalıdırlar. Böyle bir analizden sonra ortaya çıkan sonuç, Türkiye’nin bütün diğer sorunlarını önceleyen temel bir mes’elesi olduğunu ortaya koyar: Türkiye’nin temel mes’elesi, devletle toplum arasında ve ona paralel olarak askerle sivil arasında, otoriter zihniyetin biçimlendirdiği hiyerarşik bir vesayet sisteminin yerleşik kılınması ve bunun Cumhuriyet, Atatürk gibi sembollerle kutsanmasıdır. Bu sebeple ülke her geçen gün daha da süflî olaylara sahne olmakta; ama durumu görmezden gelen halkımız o çok istenen değişimi bir türlü gerçekleştirememektedir.

Bu tablodan çıkan kıssadan hisselerden biri burjuvaziye: Yukarıdaki mes’eleyi göğüslemeden ne kadar manipülasyon yapıp ‘oluşum’ yaratırsanız yaratın; bir hamle sonrasında hâlâ aynı yerde ‘geziniyor’ olacaksınız… İkinci hisse ise muhafazakârlara: Toplumun ve tarihin reel dokusundan, yani çeşitlilikten bir millet türetmedikçe, hayâlinizdeki millîlik sizi yozlaşmanın payandası kılmaya ve kullanmaya devam edecektir.

YOLSUZLUK EKONOMİSİNİ MEŞRÛLAŞTIRAN HATALI UYGULAMALAR

Yolsuzluk olgusunun kurumsallaşmasına yol açan uygulamalar büyük ölçüde 1985 sonrası uygulanan ekonomik politikalardan kaynaklanmıştır. Bu dönemde alınan bazı kararların temelinde kayıt dışı parayı, ekonomiye kazandırmak gayesi vardır. Ancak bu yapılırken, çetelerle mafyayla âdetâ iş birliği yapılmış, bu kişilerin toplumda itibarlı kişiler olmalarına çalışılmıştır. Dönemin Başbakanı, eski kaçakçıların birer iş adamı olduklarını açıklamıştır. Bu dönemde kirli para Türkiye için bir umut olarak görülmüştür.

Yine bu dönemde, borçla devlet harcamalarını finanse etme anlayışı devleti yönetenlerce benimsenmiş, kanunlara uymama âdetâ bir ilke olarak görülmüştür. O kadar ki, dönemin Başbakanı Anayasayı kastederek “Anayasayı bir defa delmenin” pek de sakınca doğurmayacağını söylemek cesaretini göstermiştir.

Bu anlayışı hâkim kılmak isteyen dönemin iktidarları, hukuku da kendi anlayışlarına uydurmaya çalışmışlardır. Bu gayeyle yapılan bazı düzenlemeleri ve doğurduğu sonuçları şöyle sıralayabiliriz.

1. Merkez Bankası’nca yapılan altın satışlarında kimlik tespiti uygulamasından vazgeçilmesi.

2. Hayalî ihracatın bir politika olarak benimsenmesi ve bu konuda yapılan denetimlerin bir Başbakanlık genelgesiyle engellenmesi.

3. Sık aralıklarla vergi afları çıkarılması.

4. İmar aflarının kötüye kullanılması ve yozlaştırılması.

5. İdarenin siyasîleştirilmesi ve politikada “ben kadromla çalışırım düşüncesi”nin egemen olması ve bunun toplum tarafından olağan karşılanmasına çalışılması.

6. Sendikasızlaştırma-teşkilâtlı toplum olmanın engellenmesi.

7. Emek harcamadan, üretmeden, “köşeyi dönme” düşüncesinin kamu kaynaklarına dayandırılması.

8. Yolsuzlukla suçlananların cezalandırılmaması, dolayısıyla “yapanın yanına kâr kalır düşüncesi”nin ve kanaatinin topluma hâkim olması.

9. Teftişin siyasî gayelerle kullanılması, dolayısıyla etkisizleştirilmesi.

10. “Ben zengini severim”, “Benim memurum işini bilir anlayışı”nın yaygınlaşması ve bürokraside âdetâ genel bir kabul görmesi.

11. Paranın gücünü bütün değerlerin üzerinde görme anlayışı ve bu anlayışın tabiî sonucu olarak toplumu küçük görme, aşağılama, adam yerine koymama davranışının bazı çevrelerde yerleşmesi.

YOLSUZLUĞUN ÖNLENMESİ İÇİN ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

Gaye, yolsuzluğu özendiren sistemi değiştirmektir. Bu konuda yapılması gerekenleri:

a)Siyasî,

b)Hukukî,

c)İdarî olarak üç ayrı başlık altında sıralayabiliriz.

a) Siyasî Alanda Yapılması Gerekenler

1)      Milletvekili Dokunulmazlığı Sınırlandırılmalıdır

Anayasanın, suç isnadı altında bulunan ve özellikle adı yolsuzluğa karışan milletvekillerinin yargılanmalarını engelleyen 83. maddesi değiştirilerek, milletvekili dokunulmazlığı sınırlandırılmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde yolsuzluğun siyasî ayağı ortaya çıkarılamaz. Bunun sonucu olarak da parlamentoya karşı toplumda meydana gelen şüphe, parlamenter sistemi, dolayısıyla Türk demokrasisini yaralar, demokrasiye olan güveni sarsar. Yolsuzluktaki şeytan üçgenini meydana getiren, politikacı-bürokrat-hortumcu ilişkilerinin bütün ayrıntılarıyla sorgulanabilmesi için bu düzenlemelerin yapılması mecburîdir.

Bu değişiklik önerisi kürsü dokunulmazlığının mutlaka sağlanmasını teminat altına almaya yönelmiş, ağır hapis veya ölüm cezasını gerektiren cürümlerde suçüstü hâli ile zimmet, ihtilâs, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflâs, kaçakçılık, resmî ihâle ve alım-satımlara fesat karıştırma cürümlerinden dolayı milletvekillerinin, Meclis kararı olmaksızın sorguya çekilip yargılanabilmesine imkân tanınmıştır. Ancak bu hâllerde de suç işlediği ileri sürülen milletvekili, ağır hapis veya ölüm cezasını gerektiren cürümlerde suçüstü hâli veya Meclis’in kararı olmadıkça tutuklanamayacak ve tutulamayacaktır. Bunun sebebi, milletvekilinin sorgulanma ve yargılama sırasında dahi, yasama fonksiyonuna katılabilmesini sağlamaktır.

2         Meclis Soruşturması Siyasîleştirilmemelidir

Anayasamız, suç işlediği öne sürülen Başbakan ve bakanlar hakkındaki soruşturmaları 100. maddesinde yer alan “Meclis soruşturması” prosedürüne bağlamıştır. Ne var ki, son zamanlarda Meclis soruşturmasının siyasîleştiği, suçlama ve aklamaların siyasî gayeler doğrultusunda gündeme gelip, gündemden çıktığı ve siyasî pazarlık konusu yapıldığı görülmektedir. Bu durumun yolsuzlukla mücadelenin önünü tıkayan önemli bir engel olduğu inkâr edilemez.

Yolsuzlukla mücadelede samimî ve kararlı bir politika tâkip edilmek isteniyorsa, Anayasa’nın 100. maddesinde, Meclis soruşturmasının siyasîleşmesini engelleyecek ve bağımsız yargıyı daha fazla yetki ve görevle işe dâhil edecek bir değişikliğe gidilmelidir.

3 Siyasete Ahlâk Hâkim Kılınmalıdır

Siyasî sorumluluk yok sayılarak, yolsuzlukla mücadele edilemez. Yolsuzlukla mücadelede asıl olan yolsuzluğun siyasî ayağına ulaşmaktır. Bu yapılmadığı takdirde yolsuzluğun beli kırılamaz. Bunu sağlamak için, dokunulmazlığın dışında ayrıca Siyasî Partiler Kanunu’nda değişiklik yapılarak siyasî partilerin nakdî kaynakları kamunun bilgisine sunulmalıdır. Bu cümleden olarak, seçime giren politikacıların, seçim öncesi yapacakları harcamaların tutarı ve kaynağını açıklama zorunluluğu getirilmelidir.

Seçimle bir kamu hizmetine talip olan her vatandaş mazbatasını almadan önce, mal varlığını kamuoyuna açıklamalı, böylece temiz siyasetin önü açılmalıdır.

Bir “Siyasî Ahlâk Kanunu” çıkarılmalı, milletvekillerinin kamu kesiminde ve özel sektörde yapamayacağı işler bu kanunda tanımlanmalıdır.

b) Hukukî Olarak Yapılması Gerekenler

Demokratik kitle teşkilâtlarını güçlendirecek politikalar tâkip edilmelidir.

Yolsuzlukla mücadelede bir toplum kültürünün oluşması için, demokratik kitle teşkilâtlarının çalışmaları özendirilmeli, önündeki engel ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü yolsuzlukla mücadele aynı zamanda bir kültür sorunudur. Toplumun bu konuda hassas olmasını sağlayacak tedbirler alınmalı, topluma mesaj verecek, eğitecek müesseseler yolsuzluğun doğurduğu yozlaşma konusunda halkı aydınlatmalıdır. Yolsuzlukla mücadelede kararlılık ve sürekliliğinin sağlanması, büyük ölçüde bu kültürün oluşmasına bağlıdır.

1) Kamu Yönetimi Saydamlaşmalı ve Şeffaf Olmalıdır

Kamunun saydamlığını sağlayacak, kanunî düzenlemeler yapılmalıdır. Devlet idaresinde gizliliği geçerli kaide hâline getiren rejimlerin, yolsuzluğa bütünüyle açık rejimler olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Devletin, millî güvenliğinin mecburî kıldığı sırlar dışında, kendi vatandaşından gizleyeceği bir sırrının olmaması gerekir. Günümüzde vatandaşın bilgilenme hakkı, basın hürriyetinin bir yönelişi şeklinde temel haklardan biri olarak görülmektedir. Kaldı ki, siyasî iktidarların toplum tarafından denetiminin en önemli yollarından birisi kamunun saydamlığıdır. Bu çerçevede, yolsuzluğun üzerine âdetâ çarşaf örten, “bankacılık sırrı”, “meslek sırrı” ve “devlet sırrı” kavramlarıyla çeşitli kanunlarda yer alan tanımlar yeniden gözden geçirilmeli ve uluslar arası normlara uygun olarak bu kavramların yeni tanımları yapılmalıdır.

2)Medya Hür Olmalıdır.

Yolsuzlukla mücadelenin etkinliği açısından basın ve yayın hürriyetinin önemi bellidir. Medya üzerindeki baskıların kaldırılması gerekir.

c) İdarî Olarak Yapılması Gerekenler

1) Yargı Bağımsız Olmalıdır.

Yolsuzlukla mücadelede, yargının tarafsızlığını ve güçler ayrılığı ilkesi doğrultusunda bağımsızlığını sağlamak çok önemlidir.

Yargının bağımsızlığını teminat altına almak gayesiyle oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için 1982 tarihli Anayasamızın benimsediği model, ne yazık ki, yargıyı yürütmenin etkilerine açık bırakmıştır.

Yargıyı bağımsız kılmak için:

Öncelikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı, Anayasanın 159. maddesi değiştirilmek suretiyle, yeniden teşekkül ettirilmeli ve Adalet Bakanı ile Adalet Bakanlığı Müsteşarının Kurulda görev almalarına son verilmelidir.

Yine Anayasa’nın 159. maddesinde yapılacak bir değişiklikle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin, doğrudan doğruya yüksek yargı organlarınca seçilmesi modeli getirilmeli ve Cumhurbaşkanının Kurul üyelerini seçme yetkisi kaldırılmalıdır.

Anayasanın 144. maddesi hükmünce hâkimler ve savcılar hakkındaki araştırma, inceleme ve soruşturmaların Adalet Bakanlığının izni ile Adalet Bakanlığı müfettişlerince veya Adalet Bakanlığının görevlendireceği kıdemli hâkim ve savcılar eliyle yapılması metot ve uygulamasının benimsenmesi de, idarenin yargıyı etkilemesine yol açabilecek başka bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.

Anayasa’nın 144. maddesinde yapılacak bir değişikle, hâkimler ve savcılar hakkındaki araştırma, inceleme ve soruşturmalar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na bağlı müfettişlere bırakılmalıdır.

Diğer yandan, Anayasanın 104, 146, 154, 155, 156 ve 157. maddelerinde Anayasa Mahkemesi üyelerinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekilinin seçiminde Cumhurbaşkanına tanınan yetkiler kaldırılmalı, söz konusu yüksek yargı organı üyelerinin seçimi tamamen yargıya bırakılarak, idare ve yargı arasında tam bir ayrılık sağlanmalıdır.

2) Adlî Kolluk Gücü Oluşturulmalıdır

Yargı sürecini geciktirecek faktörlerin ortadan kaldırılması için gerekli kanunî ve idarî değişiklikler yapılmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde, toplumun yargıya olan güveni sarsılır. Çünkü her zaman geciken adalet, adaletsizlik doğurur. Yolsuzluk olaylarının ortaya çıkartılmasının bir uzmanlık işi olduğunun unutulmaması gerekir. Bu tür tahkikat çerçevesinde olayın sorgulanması ve belgelendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Adlî kolluk gücünün oluşturulması için gerekli olan kanunî düzenlemeler yapılmalıdır. Gerektiğinde özel uzmanlık mahkemelerinin kurulmasından kaçınılmamalıdır. Ankara Sanayi Odası’nın kendi üyeleri arasında yaptığı bir anketin, yargı ile ilgili bir bölümü oldukça çarpıcıdır. ASO üyelerinin % 39’u adalete hiçbir güven duymadıklarını ifâde etmiştir. Adalete duydukları güvenin tam olduğunu söyleyenlerin oranı ise sadece % 2 seviyesinde kalmıştır. [1]

3) Teftiş Müesseseleri Güçlendirilmelidir

Teftiş birimleri güçlendirilmeli ve siyasî baskılardan tamamen arındırılmalıdır. Çünkü yolsuzluk sorunu sadece polisiye tedbirlerle çözülemez. Yolsuzlukla mücadele yalnız devletin caydırıcı gücüyle değil; milletin, işçinin, dürüst işverenin yanında onlarla uyumlu bir devlet mantığıyla daha da etkili olarak yapılır. Milletin çıkarlarını koruyan, haksız rekabeti engelleyen dürüst bir iktidar mantığıyla da yolsuzlukla mücadele başarılı sonuçlara doğru yürütülür.

4) Kamu Harcamalarını Teftişte Çağdaş Metotlar Seçilmeli ve Teknolojik İmkânlar Kullanılmalıdır

Sayıştay Kanunu yeniden ele alınarak, Sayıştay’ın “performans denetimi” yapmasına imkân sağlanmalıdır. Böylece verimsiz kamu harcamalarının önü alınacak, meselâ “Tuz Gölü’nde alabalık tesisi kurma” gibi âfâki bir düşünce hiçbir zaman gündeme gelmeyecektir. Bu sayede Ayaş Tüneli projesi ile tünel inşaatına gömülen paraların hesabı sorulmadan, bazı uluslar arası seviyedeki ihâlelere ilişkin kirli defterler ve hesaplar kapatılmaya yüz tutmadan gerekenler yapılabilecektir.

5) Devlet İhâle Kanunu’nda Hırsızlığa Kapı Kapatılmalıdır

Yeni yürürlüğe giren İhâle Kanunu’nun tatbikattan doğan hataları zaman içinde ortaya çıkacaktır. Bugün siyaseti finanse eden ve dolayısıyla yönlendiren bir olgunun da; kanunî düzenlemelerin eskimişliği, yetersizliği veya fonksiyonunu yeterince ifâ edememesi sonucunda yönlendirilebilen devlet ihâlesi ile siyasî partilerin kendilerine, sempatizan ve militanlarına devlet kesesinden kaynak aktarmaları olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan İhâle Kanunu hırsızın gözünü diktiği bir nema kapısı olmamalıdır. Dürüst insanlara her kademede bu hususta görev düşmektedir.

 

6) Yolsuzlukla Mücadelede Koordinasyona Önem Verilmelidir

Yolsuzlukla mücadelede Adalet Bakanlığı-İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı arasında mutlaka koordinasyon sağlanmalı ve sağlıklı bir istihbarat arşivi oluşturulmalıdır.

7) Maliye Bakanlığı Yeniden Yapılandırılmalıdır

Maliye Bakanlığı yeniden yapılanmalı, kayıt dışı ekonomiyle mücadelede Bakanlık daha müessir bir hâle getirilmelidir. Bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği en az seviyeye indirecek ve vatandaşa devlete karşı güven verecek bir anlayış hâkim kılınmalıdır. Meselâ, sosyal güvenlik kuruluşlarının tek bir çatı altında toplanmasını sağlamaya matuf son kanunî düzenlemelerden önce bir işveren kendi primini Bağ-Kur’a, yanında çalıştırdığı işçinin primini SSK’ya, vergisini vergi dairesine yatırmaktaydı. Oysa bütün bu ve benzeri ödemeleri tek bir beyanname ile bir tek merkeze, vergi dairesine ödemek mümkündür. Vatandaşı prim öderken ve vergisini yatırırken canından bezdirmemek lâzımdır.

 

8) Bazı Kamu Görevlilerinin Mal Varlıkları Kamuoyuna Açıklanmalıdır

Yolsuzluklarla mücadelede, bürokrasi önemli konuma sahiptir. Kamu kaynaklarını menfaat sağlayarak kullandıran bürokratların, kamuda görev almamalarını sağlamanın en etkili yollarından biri de, bürokratlara mal varlığını kamuoyuna açıklama mecburiyetinin getirilmesidir. 3628 sayılı “Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”nda yapılacak bir değişiklikle, belli seviyedeki kamu görevlilerinin mal varlıklarını düzenli aralıklarla kamuoyuna açıklamaları mecburiyeti getirilmelidir. [2]

YOLSUZLUKLA MÜCADELE EDEN MALÎ POLİSİN BAZI OPERASYONLARI

Kasırga 1 (EGEBANK)

Bu operasyonun maddî boyutu 750 trilyon lira. 54 kişinin yakalandığı ve 22 kişinin tutuklandığı operasyonda işlenen suç, çıkar amaçlı suç örgütü kurarak EGEBANK’ ın içini boşaltmak.

 

Kasırga 2 (SÜMERBANK)

Operasyonun maddî boyutu 750 trilyon lira. 35 kişinin yakalandığı ve 11 kişinin tutuklandığı operasyonda işlenen suç, çıkar amaçlı suç örgütü kurarak SÜMERBANK’ ın içini boşaltmak.

 

Kasırga 3 (YURTBANK)

Operasyonun maddî boyutu 400 trilyon lira. 19 kişinin yakalandığı ve 7 kişinin tutuklandığı operasyonda işlenen suç, çıkar amaçlı suç örgütü kurarak YURTBANK’ ın içini boşaltmak.

 

Balina Operasyonu

Operasyonun maddî boyutu 100 trilyon lira. 88 kişinin yakalandığı ve 43 kişinin tutuklandığı operasyonda işlenen suç, çıkar amaçlı suç örgütü kurarak hayalî ihracat yapmak.

 

Buffalo Operasyonu

Operasyonun maddî boyutu 500 trilyon lira. 39 kişinin yakalandığı ve 10 kişinin tutuklandığı operasyonda işlenen suç, çıkar amaçlı suç örgütü kurarak sahte belgelerle kaçakçılık yapmak. 

 

Paraşüt Operasyonu

Operasyonun maddî boyutu 500 trilyon lira. 101 kişinin yakalandığı ve 71 kişinin gözaltına alındığı operasyonda sanıklar, organize bir şekilde hayalî ithalat ve ihracat yapmak, devleti dolandırmak ve rüşvet vermekle suçlandı.

 

Paraşüt Operasyonu

Operasyonun maddî boyutu 3 trilyon lira. 12 kişinin yakalandığı ve 4 kişinin tutuklandığı operasyonda sanıklar, suç örgütü kurmak, Türk Dil Kurumu kaynaklarını usûlsüz yollardan zimmete geçirmekle suçlandı.

 

Yeşil Vadi Operasyonu

Bursa’da gerçekleştirilen ve maddî boyutu 500 trilyon lira olan operasyonda 33 kişi yakalandı, 20 kişi tutuklandı. Aralarında avukat ve kamu görevlilerinin de bulunduğu sanıklar, imarsız yerleri hileli satışla imara açarak haksız kazanç elde etmekle suçlandı.

Sonuç

Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı’ndan azledilmesiyle Tapınak Şövalyeleri, bakan indirmenin sarhoşluğuyla uzun zaman zafer tamtamları çaldılar.

Okullar, tâcizin, ırza tasallutun yuvası olmaya başladı, uyuşturucu madde satıcıları köşeleri tuttu, çeteler, örgütler hücreler oluşturdu, fikir üretmesi gerekenler baskılarla uyuşturuldu… Millî eğitim sistemini yürütenler ise, hâlâ dindar safarisiyle eğitim camiasının sıkıntılarının atlatılacağını sanıyorlar.

“Hasta adam” söyleminin Avrupa’da Türkiye için yeniden telâffuz edilmeye başlanmış olması gafletten uyanmak için yeterli ikaz olmalıdır.

Türkiye’de entelektüel fikir fukaralığı yoktur. Yapılması gereken şeyleri fikrî seviyede ilgisi olan herkes seslendiriyor.

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 10.03.2008, 17.03.2008 tarih ve 245, 246 sayılı nüshalarında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

Ekrem YAMAN

Antalya Vali Yardımcısı

Web: www.halkapinar.gov.tr/ekremyaman

e.posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr


[1] Türkiye’de ve Dünyada Devlet-Özel Sektör İlişkisi-ASO, Ankara, 2000, s. 29.

[2] Kemal KILIÇDAROĞLU, “Yolsuzluk Bürokrasiden Besleniyor,” Platform Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 2(Aralık 2001) s. (16-23).