ÜÇÜNCÜ DÜNYA: MAHALLİ POLİTİK KÜLTÜRLER

Eğer birinci dünyanın politik kültürleri güçlü, ortak bir elemana sahip olsa ve onların üstünde ikinci dünyanın sağlam ve ona tâbi bir elemanı bulunsa, dar fikirli politik kültürlere göre, üçüncü dünya anlaşılabilir mi? Mahdut görüşlü kültürler vatandaşların devlet idaresi ile ilgilenmedikleri yerlerde var olurlar, sözgelimi onlar kendileri ne merkezî kararların alınmasında katkıda bulunurlar, ne de bu kararların alınması sırasında kararları etkilemek için varlık gösterirler. Şüphesiz, devlet gelişmiş dünyaya göre, çalışanı harekete geçirmek amacıyla vardır. Ancak devlet toplum teveccühünün zayıf bir odak noktasında tedbir alınsın diye topluma gerekenden daha az müdahale eder. Ne var ki, kültürel yaklaşım talebini savunanlar için zayıf devletin meydana gelmesini hazırlayan bir sebep mahdut görüşlü kültürler değil midir?

Bir ölçüde cevap evettir. Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra üçüncü dünya ülkelerinin liderlerinin dünkü nesli, kesinlikle devlet otoritesini güçlendireceği inancı ile politik kültürün devlete mal edilmesini istediler. İlköğretim, etnik grupların aksine, millete sadakati öğretti. Kitle iletişim araçları millî olaylar kadar mahallî olayları da anlattı ve sık sık bağımsızlık için yapılan mücadelenin kahramanlık hikâyelerini hatırlattı.

Ancak, yalnızca yeni bir kadın ve erkek tipi ortaya koymakla başarısızlığa uğramış olan komünist partilerin belirtmiş oldukları gibi, çok küçük başarılarla karşılaşmış olan üçüncü dünya politik kültürlerin biçimini değiştirmek için gereğinden fazla çaba harcadı. Sonuçta gelişmekte olan dünyadaki millî meclislerin başarısı son on yıl içindeki dinî törenlerin başarısından biraz daha fazla oldu. Eğitim Bakanı ziyarete geldiği zaman ilkokul çocukları el sallayarak ona ülke bayrağını verebilirler, fakat gerçek millî meclisler bu işi öyle kolayca yapamazlar.

Geleneksel liderlerin devam eden otorite problemlerine, üstelik bir kültürün tabiî zorluklarına rağmen, üçüncü dünya idareleri karşı koydular. Çünkü devlet kuruluşları az gelişmiş bir yapıya sahiptir, çoğu kez merkezî idareler geleneksel liderlerden dolayı yörelerini idare etmekte zorlanmaktadırlar ki, uygulamada onların kendi çabaları bir millî meclisi yalanlamaktadır.

Meselâ, Eğitim Bakanı yeni, modern bir okulun açıldığı bir bölgeyi farz olunduğu gibi ziyarete gelmiş olabilir. Oysa gerçek niyet geleneksel mahallî liderlerle ittifak kurmaktır. Millî meclissiz bir parlamenter sistem kaçınılmaz surette sahte, riyakâr bir uygulama olacaktır.

Ancak dar fikirli bir kültür bile birçok insanın, çok net bir şekilde olmasa da, millî idarenin farkında olduğuna zımnen delalet eder. Bununla birlikte bu ifade üçüncü dünya ülkelerindeki insanların siyaset bakımından saf, toy oldukları anlamına gelmez. Gerçekten üçüncü dünya ülkeleri, çoğu kez mahallî karışıklıklar ve etnik politikalardan dolayı, realitede, kaynakların bölüştürüldüğünün oldukça farkındadırlar. Meselâ, Kuzey Nijerya’daki Hausa-Fulani emirlikleri (“Allah’ın gölgesi” olarak bilinen geleneksel dinî lider olan) emirin mutlak otoritesi üzerine tesis edildi. Millî seviyede rejimin müteakip değişikliklerinin daha uzun ömürlü olduğu politik sistemler elastikidir. Millî idarede olduğu gibi, emirlik en azından önemli bir ilgi odağıdır. Toplum içinde davranışlarıyla farklı bir unsur meydana getiren bir gurup olarak millî olmayan bu kültürleri tasvir etmek onların önemini olduğundan eksik veya hafif göstermek olur. Birçok üçüncü dünya ülkesi tarafından, toplum içinde davranışlarıyla farklı bir unsur meydana getiren bağımsız guruplar ve zayıf bir millî kültüre sahip olan ülkelerden ziyade, çoğulcu ve zengin bir kültüre sahip olan ülkeler göz önünde tutulmuşlardır. Meselâ Hindistan’da devlet kuruluşları gereği gibi tesis edilmişlerdir, ancak ülke politikasının temel anlayışlarından birisi olan kast sisteminin çok büyük müşkülâtı ve insanlar arasında inanç farklılıkları vardır. Bu durumda bu görüş açısı göz önünde tutulursa, üçüncü dünya ülkeleri içindeki mahallî dar görüşlü politik kültürleri çok daha iyi bir şekilde tasvir etmek mümkün olur.

ÂDETLER VE ÇAĞDAŞLIK

Birçok yazar üçüncü dünya kültürlerinin asıl vasfının âdetlere, geleneklere bağlılık olduğunu ispat etmişlerdir. Geleneksel ilişkiler bu gibi fikirleri kendisine örnek olarak almaktadır. Bu tür ilişkilerde faaliyetler şümûllü bir yayılma alanını kapsar, bu konuda yazarlar görüşlerini iştirakçilerin şahsî vasıfları esası üzerine bina ettirmişlerdir. Politikada bu, politikacılar ve kamu hizmetinde çalışanların akraba, dost ve taraftarlara sahip olmak mecburiyetinde oldukları anlamına gelir ki, bu mânâ onların rolünün ‘modern’ bir yorumu ile ihtilâfa düşmektedir. Devlet idaresinde memur olan modern düşünceli bir kimsenin uyguladığı kurallar veya iktisadî hayata hâkim olan gurupların birbirleri ile rekabet etme talepleri arasında gereği gibi denge sağlamaya çalışan politikacılar bu geleneksel bakış açısına yabancıdırlar. Kadınlar için çoğu kez daha az, erkekler için bazen gerçekten bir problem olan memuriyet görevi ile ilgili sosyal mecburiyetlerin ifâsında gelişmemiş ülkelerin kendilerini dürüst olarak görmelerini Hence Western çoğu kez “kötü” tesirler olarak vasıflandırmaya dikkat eder.

Gelenekler ve çağdaşlık arasındaki bu ayırım üçüncü dünyadaki politikaların anlaşılmasında faydalıdır. Çoğu kez yeni ile eski arasındaki ihtilâf başkent ile sayfiye yerleri arasında daha şiddetli gerginlik hazırlar. Fakat eski ile yeni bir arada var olabilmekte, hattâ bir araya gelebilmektedirler. Hakikaten geleneksel Konfüçyüsçü politik kültür belki de sadece Japonya’da değil, aynı zamanda Tayvan, Singapur ve Güney Kore’de ekonomik gelişmeye yardım etmektedir. Japonya iktisadî yönden bir dereceye kadar başarılıdır, çünkü Japonya ‘modern’ bir toplum değildir(ferdî bir batılı toplumdur). Üçüncü dünyada, geleneksel bağlılıklar, meselâ, yukarıda adı geçen bir etnik gurup, geleneksel sayfiye yerlerinden modern şehirlerin içine doğru bir destek şebekesi meydana getiren insanların sağladığı gibi, etkili tarzda bir politik seferberlik sağlayabilir. Bu sebeple, bugün, hiç olmazsa ekonomik gelişmeye karşı bir engel olmaktan daha çok bir çare olarak sunulan geleneksel kültürün bazı elemanları politika uzmanlarının çoğu tarafından tartışılacaktır.

Not: Bu makale, Yeşilgiresun Gazetesi’nin 01 Haziran 1995 tarih ve 5966 sayılı nüshasında yayımlanmıştır.

Ekrem YAMAN

Giresun Vali Yardımcısı