TÜRKİYE’NİN BİR BİLİM POLİTİKASI VE ÖNCELİK LİSTESİ VAR MIDIR?

 

En kıymetli sermaye yetişmiş, tecrübeli kalifiye elemandır. Kalifiye eleman; düşünce üreten, gelişmeleri tâkip edebilen ve yorumlayıp yeni boyutlara geçebilen elemandır. Böyle bir şahsın yetişmesinin zaman ve para değeri düşünüldüğünde ortaya gerçekten büyük rakamlar çıkar. Bunun yanında mevcut bilim kategorilerinin yaygınlığı ve genişliğini de hesaba katınca durumun ne kadar ciddî olduğu anlaşılır. Bu şekilde bir ülke her alanda yeterli sayıda elemanı kendi insan ve millî kaynaklarından sağlamaya çalışırsa çalışsın bu rakamların dehşeti karşısında aciz kalmaya mahkûmdur.

Ülkemizin bir bilim politikası ve öncelikler listesine ve bunu uygulayacak makamların yeterli ehliyet ve lojistik desteğe sahip olmaları mes’elenin can damarını teşkil eder.

Erman Toroğlu’nun dediği gibi “Bizde insanların yaşarken kıymet-i harbiyesi olmaz; ama ölünce de onun ismini yaşatmak için birbirimizle yarışırız.[1] Bu vefâsızlık bilim sahası dahil birçok kesimde böyle olduğu için Türk insanı her zaman hem başarıya açtır, hem de başarılı insana sahip çıkamamanın perişanlığı, vefâsızlığı ve ezikliği içindedir.

Rahmetli Özal’ın destek ve ruh verdiği Türkiye’nin dışa açılma, kendimiz kalarak dünya ile entegre olma hamlesi yıllar sonra sporda 2002’de Türk Millî Takımı’nın Dünya Kupası’nda kazandığı futbol başarısı ile taçlandı. Nice yıllardan sonra ilk def’a 2002 Dünya Kupası’nda Türk Millî Takımı’nın başarılarıyla “millet” olduğumuzu hissettik, çünkü futbol bütün unsurlarımızla bizde müşterek bir payda inşa etti. Türk Milleti’nin umutları 2002 Dünya Kupası üçüncülüğünü kazanmak suretiyle futbol sahalarında yeşerdi.

Biz sadece futbolda değil, eğitimde, endüstride, bilgi teknolojisinde, iktisat idaresinde de dünyanın en son ulaştığı standartları ve kaliteyi istiyoruz. Bundan sonra Türkiye’yi yönetemeyenleri de demokratik usûllerle hırpalamamız gerekiyor.

Biz tarih boyunca çok mes’eleleri göz ardı etmiş, istikbâli iyi plânlayamamış ve neticede başkalarının ablukası altına girmiş milletlerden biri sayılırız. Bu açıdan hemen her şeye karşı sürekli hazırlık ve metafizik gerilim içinde bulunmak aslında bir vecibedir.

Bir milletin yeniden dirilmesinde görülen o ki, bir toplum dirilirken toplumun bütün katmanları ve bütün üniteleri beraber diriliyor. Tarih de bunun şâhididir. Yani sanayi alanında dirilmekten ticarette canlanmaya, kültürel değerlerde kendini bulmaktan dine yönelmeye, sporda başarıdan askerî alanda yenilenmeye kadar bütün ünitelerde aynı diriliş bahis mevzuudur. Türkiye şimdilerde bu dirilişe namzet bir ülke olarak görünmektedir.

Onun için bu milletin her ferdi büyük bir performans ortaya koymalı, ekonomiden kültüre, ilimden, spordan idareye varıncaya kadar hemen her sahada, milletlerarası yarışta bayrağımızı göndere çekme gayesi, çabası, gayreti, azmi, hırsı içinde olmalıdır.

Hep beraber değişimi, gelişmeyi, sonuna kadar savunalım; ama geçmişi yok sayma gafletine ve ihanetine düşmeyelim. Aksi halde olayları ve dünya gelişmelerini yorumlama kabiliyetimiz ve sezgilerimiz gelişmez, yeniden doğma ve yenilenme sırrından hiç nasip alamayız.

Türkiye’de ideolojik ve politik körlük ve bunun yol açtığı fanatizm, sadece bugünkü evrensel insanî değerlere değil, tarih boyunca bütün dinlerin, kadim kültür ve geleneklerin üzerinde ittifak ettiği ahlâkî değer ve ilkelere de aldırış etmemekte; bunları açıkça, bilerek, isteyerek ve sistematik olarak çiğnemekten çekinmemektedir.

Bilim politikamızın ve öncelikler listemizin ihtiyaçlarımıza göre elden geçirilmesi, iyileştirilmesi, yetişen insanımızın vatanına hizmette alın terini akıtacak çalışma şartlarının çok daha cazip hâle getirilmesi ve bu ülkede çalışmaya özendirilmesi gerekir.

 

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 25.06.2007 tarih ve 214 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

 

Ekrem YAMAN

Antalya Vali Yardımcısı

Web: www.halkapinar.gov.tr/ekremyaman

e.posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr  


[1] Zaman Spor Eki, 20.7.2002, s. 1.