EKONOMİK HAYATA DAİR BAZI MÜTALAALAR VE TÜRKİYE’DE VERİLEN İKTİSADÎ MÜCADELELER

Ekonomi; insanımızı eski yıllara oranla daha çok meşgûl eder hâle gelmiştir. Cumhuriyetin ilânına kadar geçen asırlarda Osmanlı, Selçuklu devirleri ve yazılı tarihin başına kadar tarih sahnesinde gördüğümüz Türk devlet ve beyliklerinde uygulanan iktisadî modeller veya ekonominin karakteri ayrı, ayrı inceleme konusu olacak kadar zengin birer konudur. Cumhuriyet Türkiye’sinin 1930’larda yaşadığı “devletçi” veya 1950’den beri uygulamak istediği “liberal” modelle kalkınmasını gerçekleştirmek arzusunun müspet ve menfî tarafları olmuştur. Geçen devirler ülkemize küçümsenmeyecek bir sanayi potansiyeli kazandırmıştır. Nitekim şu anda evvelce yapılmış olan sanayi tesislerinin ürünleri ihraç edilmektedir.

Türkiye sanayileşirken mevcut sanayi kollarına göre ithâl ikamesine dayanan, iç piyasaya hitabeden sanayicileri; yalnızca ihracata yönelmiş tesislerle bir arada düşünülmelidir. Tekstilde yaşadığımız tecrübe bunun canlı misâlidir. Geçen zaman iç piyasaya mal üreten bu sanayi kolunu milletler arası rekabette söz sahibi yapmıştır.

1960’dan sonra DPT’nin kurulmasıyla Türkiye’de “karma ekonomi” modeli uygulanmış, yatırımlar Kalkınma Plânlarının hedeflerine uygun olarak kısmen devlet eliyle yönlendirilmiştir. 1964’den 1986 yılına kadar geçen 22 yıl “Ortak Pazar” karşısında Türkiye açısından kararsızlıkla heder edilmiştir. Yüksek gümrük duvarları ardında, teknolojisini yenileyemeyen, teknoloji üretemeyen kapalı bir ekonomi içinde kaldık. Teknoloji geriliğimiz bizi dış ticarette devamlı olarak açık vermeye âdetâ mahkûm etmiştir. Dengelerin devamlı değiştiği dünyada sanayileşmeden ayakta kalmak artık mümkün değildir. Biz nasıl sanayi ülkesi olacağız? Kaybettiğimiz zamanı nasıl yakalayacağız ve kayıplarımızı hangi yolla telâfi edeceğiz?

Türkiye 24 Ocak 1980’den itibaren “Tedbirler Paketi” adlı bir iktisat politikası uygulamaya başlamıştır. “Özal Modeli” diye özetlenen bu iktisat politikasında azgın bir enflasyona karşı vatandaşta oluşan bezginliğe, ümitsizliğe çâreler aranmıştır. Bu modelde faiz politikasından çok şeyler beklenmiş ve faiz politikasına “gelir dağılımı”nı iyileştirici bir görev yükletilmiştir.

Sıkı para politikası” uygulanacağı iddiasına rağmen “çok keyfî” bir para politikası tatbik edilmiştir. Özal modelinde Merkez Bankası tarafından karşılıksız, üretim yapmadan para basmak yerine, iç borçlanma yani devlet tahvili ve hazine bonosu çıkararak enflasyonu düşürmek düşüncesiyle yola çıkılmıştır.

Bu arada devlet bono ve tahvillerinin vâdeleri çok kısa tutulmuştur. Faizleri de çok yüksek tespit edilmiştir. Ayrıca bono ve tahvillerin para arar gibi bankaların portföylerinde önemli bir yer işgâl etmesine izin verilmiştir.

Vâdesi kısa, faizi çok yüksek tahvil uygulamasıyla devlet, faizleri yükseltici bir rol oynamıştır. Böylece fonlar, özel kesimin; yatırılabilir fonları da kamu kesiminin eline geçmiştir.

Bu dönemde yatırımlar ve enflâsyon münâsebeti isâbetle değerlendirilememiştir. Üretime tesiri olmayan veya çok sınırlı olan “alt yapı yatırımları”na olağanüstü ağırlık verilmiştir. Böylece kısa vâdede ekonomiye gelir sağlaması ve enflâsyonu aşağı çekmesi mümkün olan yatırımlar ihmâl edilmiştir.

Kamu fonlarının önemli bir bölümü konut yatırımlarına tahsis edilmiştir. Böylece Türkiye’deki konut açığı kapatılamazken lüks yazlık ve yaylalık villâlar sahillerimizi beton yığınına çevirmiş, Türkiye şantiyeye dönmüştür.

Böylece 4 Şubat 1988 kararlarına gelinmiştir. Bu dönemde faizler görülmemiş şekilde arttırılmıştır. Özel kesimin mâlî yapısı bir kere daha darbe yemiştir.

İktisâdî hayat isrâfa terkedilmiştir. Tüketimde isrâfın her türlüsü sergilenmiştir. “Gösteriş yatırımları” Türkiye’nin pek çok kaynağını heder etmiştir. Türkiye şartlarında olan bir ülkede sermâye/hâsıla nispetleri 4 civârında kalması gerekirken, biz 8 yatırıp 1 alacağımız yatırımlara girdik.

Bu dönemde kamu harcamalarındaki hesapsızlık gaddarca denilmeye lâyıktır. Doğrudan vergi, dolaylı vergi ve fonlarla(bir ara sayısı 130’a yaklaşmıştı) karşılanamayan bütçe giderlerini denkleştirmek için devlet tahvili ile iç borçlanmaya gidilerek masraflar bunlarla karşılanmıştır.

Personel ücretlerindeki değişik uygulamalar dengeleri altüst etmiştir. Bir yandan yetişmiş eleman israf edilirken, diğer yandan da “eşit işe eşit ücret” prensibi hedef seçilmiştir. Emekliler arasında uçurum yaratan uygulamalar ise ayrı bir sosyal ve iktisâdî garâbet misâlidir.

Türkiye gerçeklerini tanımayan ve yurtdışında değişik sahâlarda çalışan gençler ekonominin çeşitli alanlarında hazır olmadıkları işlere hâkim olmak üzere görevlendirilmiş, ardından ortaya birçok sû-i istimâller çıkmıştır. “Özal’ın prensleri”nin bir kısmının başı belâya girmiş, bazıları cezaevine düşmüştür.

Dövize çevrilebilir mevduat hesâbının, Tahtakale’yi teşvik ve tahrik eden bir uygulama olduğu görülmek istenmemiştir.

Bankacılık aslî fonksiyonundan uzaklaşmış, devlet tahvili alarak bundan kâr sağlayan bankacılık anlayışı piyasaya hâkim olmuştur.

Sigorta fonlarının ekonomiye katkısı ne olabilir sorusu cevaplanmış olmaktan çok uzaktır. “Zorunlu Tasarruf Kanunu”nun daha önceki “Tasarruf bonosu” ve “MEYAK kesintileri”nin âkıbetine zaman içinde uğradığını söylemek mübalâğa değildir. Bu çarpıcı misâli ayrıca inceleyeceğim.

Milletimiz için asıl olan Türkiye tarımı ve sanayisinin dış âleme açılması, milletlerarası rekabete girebilecek bir güce kavuşmasıdır.

Bunca denemeye rağmen tarım ve sanayimiz dış dünyaya yeterince açılamamıştır.

Zamanın Başbakanı Turgut Özal’ın ağzından dökülen “Benim memurum işini bilir” sözü talihsiz bir beyan olarak bürokrasinin içinde âdetâ rüşveti kolaylaştırıcı bir etki yapmıştır.

10 Ocak 1994’de yapılan devalüasyon ve Dolar fiyatının bir günde 9.000 TL’den 42.000 TL sına fırlaması insanımızın hafızasından hiç çıkmamıştır.

“REFAHYOL İktidarı”nın uyguladığı “Havuz Sistemi” kamu sektöründe rahatlatmaya vesile olmuş, israf önlenmiş, personel ücretlerine yönelik hatırı sayılır iyileştirmelerle ilâveler yapılmıştır.

Daha sonraki dönemlerde Türkiye IMF’nin desteğini almadan uzun zaman ayakta duramamıştır.

 

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 20.02.2006, 28.05.2007 tarih ve 154 ve 210 sayılı nüshalarında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

 

 

 

 

Ekrem YAMAN

Antalya Vali Yardımcısı

Web: www.halkapinar.gov.tr/ekremyaman

e.posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr