OKUMA SEVGİSİ NASIL KAZANILIR?

A) OKUMAK

Okumak hepimiz için gerekli insanî bir ihtiyaçtır. Okumayan insan eksiktir. Okumak, yazmak ve düşünmek insan aklını en çok meşgûl eden kavramlardır. Akıl bu kavramlarla ne kadar çok ilgilenirse o ölçüde gelişir. Yazmaya yetenekli olan insanlar için bir başlangıçtır, okumak, okuduklarını düşünmek, düşündüklerinden yeni sentezlere ulaşmak. Zaten yazmak da düşünce ile ortaya çıkanı meydana koymaktır.(1)

Okumak bir medeniyettir. Kültürümüz okumanın gayesini “kendini bilmek” olarak yorumlar. Buna bir anlamda “insan-ı kâmil” olmak da diyebiliriz.

Yaşadığımız çağda insanlık büyük bir değişim ve dönüşümle yüz yüzedir. Bu büyük dönüşümün adı bilgi çağıdır. Bilgi çağını yakalamak, ancak onun zihniyet dünyasına açılmakla mümkün olur. Bilgi toplumu olabilmenin yolu “ilim zihniyeti”, “demokrasi” ve “kitap şuuru”na sahip medeniyetle açılabilir.

Türk Milleti olarak dünyada en az okuyan milletlerden birisiyiz. Bunun ana sebeplerinden birisini “eğitim sistemimiz”de bulabiliriz. “İnsanımız okumuyor.” Bu yüzden memleketimizde “aydın” çok, ama “münevver” az.(2)

Okumak insanoğlu için hayatını idame ettirmek gayesiyle yeme ve içme ihtiyacından sonra gelen ikinci sırada ciddi bir ihtiyaçtır. İnsan bu yanını ihmâl ettiği sürece kendini çok eksik hissedecektir. Bütün kutsî kitaplarda okumanın önemine ve lüzumuna çok geniş olarak yer ayrılmıştır. Kur’an’ın ilk emri “Oku” olmuştur. Çeşitli âyet ve hadislerde ilmin ve bilginin üstünlüğünden, sürekli olarak tahsilinden ve mezara kadar uzanan boyutundan bahsedilmiştir.

Bir insanın eğitimi beşikten mezara kadar sürdüğüne göre, ailelere, eğitim müesseselerine ve iş yerlerine pek çok vazifeler düşmektedir. Her zamankinden daha çok eğitilmeye muhtaç olduğumuz bir çağda hangi mevkide bulunursak bulunalım, zamanımızın çoğunu bir şeyler yapmağa, bir şeyler öğrenmeğe ve öğrendiklerimizi en yakın çevremizden başlamak suretiyle mutlaka başkalarına öğretmeğe çalışmalıyız.

Dünyanın en seçkin bölgesinde yaşıyoruz. Yeryüzünün bir cenneti olan vatanımıza Batı’nın ve şer güçlerin hayranlıkla ve hasetle göz diktiği de bilinen bir gerçektir. Öyle ise zamanımızın çoğunu bu asil milletin, bu cennet vatanın ana mes’elelerini çözmeğe ayırmamız gerekmektedir. Bu alana eğilmek hepimiz için millî bir görevdir.(3)

İnsanı yücelten ve ebedileştiren düşünebilmesidir. İnsanlar düşünerek kalıcı eserler vücuda getirirler, ilim, san’at ve teknikte çeşitli değerler ortaya koyarak, beşeriyetin hizmetine ve istifadesine sunarlar. Böylece hayatın daha güzel ve manalı olmasına öncü ve yardımcı olurlar. Gazzali, Mevlana, Sokrat ve Kant gibi Doğu ve Batı’nın bugün de en mükemmel insan tipleri olarak kabul edilen önderlerine bakılırsa, bu durum, onların çeşitli üstün ve fevkalâde vasıfları yanında, düşünme kabiliyetlerinin de üstün olmasından kaynaklanmaktadır.

Düşünmek, eşya ve olaylar arasındaki gizli münasebetleri aramak, anlamaya çalışmak, bunların uzak ve yakın sebeplerini ortaya çıkarmak, muhtemel neticeleri tahmin etmek ve geleceğe yönelik hükümler vermeğe yarar. İlim ve teknik bu sayede gelişir, fert ve topluma ait problemler bu yolla çözüme kavuşturulur.

Hz. Ali “Çekingenlik, ümitsizlik ve utangaçlık ilimden mahrumiyetle sonuçlanır.” diyerek öğrenmek için insanoğlunu soru sormaya teşvik etmiştir.(4)

Okuma sevgisine sahip olmayan bir toplum oluşumuzun sebebi, bu sevginin zamanında insanımıza yeterince verilmeyişidir. Zira kitap okuma ve kitap satın alma alışkanlığının bir zamanı vardır. Bu zaman ilkokul öncesinden başlayıp üniversite tahsili bitinceye kadar devam eden, özellikle öğrencilik harçlığına sahip olunan dönemdir. Bu dönem geçtikten sonra kazanç çoğalsa da kitap alınmaz ve okunmaz. O halde okur-yazar oranının artmasında güzel sonuçlar aldığımız toplumumuzun, okuyan bir toplum olabilmesi için de, öğrencilik yıllarında, öğrenci harçlığı ile kitap satın alma imkânının insanımıza sunulması gerekmektedir. Bu konuda birtakım ilâve tedbirlerin alınmasına ihtiyaç vardır. Alınacak tedbirlerin başında da kitap fiyatlarının artışına yol açan kâğıt israfının sür’atle önüne geçilmesi gelir. Özellikle ilk ve orta öğretim kitaplarında görülen israf korkunç boyutlara ulaşmıştır.(5)

Her yönüyle çileli bir hayata rağmen başladığı bütün okulları altın madalyayla bitiren, X ışınlarının kâşifi, çağdaşı diğer fizikçilerle birlikte nükleer enerji çağını başlatan Madame Curie; çocuk denecek yaşta ektiği bahçe ürünleri ve gazete satıcılığıyla para kazanıp daha sonra dünyayı aydınlatan elektriğin kâşifi Edison; uykuda bile zihni okuduğu konularla meşgûl olan İbn-i Sina; çileli bir gençlik hayatından sonra her biri birbirinden güzel eserleriyle dünyayı süsleyen Mimar Sinan, çalışma şevk ve heyecanı bakımından insanımıza her zaman örnek olacak sembol isimlerden sadece birkaçıdır. Romanlarıyla, kalabalık bir kitleyi etkileyen Charles Dickens, hayatını kazanmak maksadıyla öğrenimine ara verip fabrikada çalışmaya başladığı ve günde 16 saat çalıştığı zaman sadece 10 yaşındadır. “Hiçbir özel yeteneğim yoktur. Ben sadece her şeye şiddetle merak duyan bir kişiyim.” diyen Albert Einstein kendi adıyla bilinen izafiyet teorisinin sahibidir. Dünya tarihi incelenirse, eserleri ve buluşlarıyla dünyayı etkileyen insanların yorulmak bilmeyen çalışma azmiyle dolu olduğunu görmek mümkündür. Bu bakımdan, “Bir toplumda olumlu yönelişlerin meydana getirilmesi ve sürekli hale gelmesi yapıcı ve araştırıcı gayeler için çalışan ve bu uğurda ömürlerini tüketen insanların varlığına bağlıdır. Bilginler, san’atçılar ve bütün üretken insanların bu çabalarını sadece onların kendi başarılarını temin için yaptıkları çalışmalar gibi görmek onlara karşı yapılabilecek en büyük haksızlık olacaktır. Onlar inandıkları yolda bütün insanlığın huzuru, mutluluğu ve refahını temin için emek sarf etmişlerdir.” (6)

B) ARAŞTIRMAK VE YAZMAK

Münevver olarak Türk insanına bakış açımız yardımlaşma, dayanışma ve fedakârlık zeminine dayanmalıdır. İnancımıza göre “insanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır.” (7)

Herhangi bir konuda sarf edilen emeğin karşılığında alınacak hayırlı netice ve başarı odak şahsiyetler, rehber ve örnek insanların gayretlerine bağlıdır. Türk toplumu olarak insanımızı derleyecek, toparlayacak, saracak, kucaklayacak, eğitecek ve bizi birbirimizle bütünleştirecek kâmil insanlara muhtacız. Bu ihtiyaç insan fıtratının bir gereğidir. (8)

Milletler doğar, büyür ve yok olurlar. Milletler de nefes alırlar. Milletler, şairin dediği gibi, büyük evlâtlarıyla soluk alırlar. (9)

Zaman zaman bazı yetkililer tarafından “eğitimin başarısızlığından” söz edilir. Ancak, “kendi öz millî kültüründen habersiz, batılıları göklere çıkartıp gençliğimize aşağılık kompleksini aşılamak isteyen, halkı tepeden kuşbakışı seyreden, onun an’anelerini, giyimini, kuşamını, dilini, dinini, zevkini hor ve hakir gören “yabancılaşmış” bir eğitim sistemi niye başarılı olsun ki, böyle bir eğitim sistemini halk niçin ve nasıl sevsin ki?” (l0)

“İnsanımızı eskiye düşman ederek bir kültür krizine sebep olan eğitimimiz, minicik yürekleri ikiye bölmüş, kimlik ve kişilik çatışmasına itmiştir.” (11)

Kavramlarla insanlar arasında sevgileri de, güzel duyguları da geliştirebilirsiniz, kötü duyguları, düşmanlıkları da… Bizim öncelikle bu toplumu bir arada tutan ortak unsuları, değerleri kavramlaştırmamız lâzımdır. (12)

“Bütün değişikliklere rağmen Osmanlı’dan beri gelen irfan hayatımız devam ediyor. Saman altından yürüyen su gibi yeniden fışkırıyor. Bunların en mühimi dil”dir. (13)

Herhangi bir konuda araştırma yapacak olanların şu iki noktayı göz önünde bulundurmaları gerekir:

a) Araştırma yapılacak konuda araştırmayı yapandan önceki yerli ve yabancı araştırıcıların çalışmalarını titizlikle takip etmek ve vardıkları neticeleri tespit etmek.

b) Aynı konu ile ilgili kaynakları dikkatle okuyarak fişlemek.

Yukarıdan beri yapılan ve satırbaşlarıyla verilen izahat günümüz şartlarında münevverimizin cemiyetimizin problemlerine çözümler getirmek üzere artık kaleme sarılması zamanının geldiğini tespit ve bu tespite göre yapılacak olanları açıkça ortaya koyma gayretindedir. Zira eğitim sistemimiz, ekonomik durumumuz ve teknoloji yetersizliğimiz gibi bazı hususların ortaya koyduğu ortam istenilen seviyede düşünmekten alıkoymaktadır insanımızı. Eğitim yetersizliği düşünce çarkının çevrilmesine engel olmaktadır. Ekonomik gelişmemiz istenilen seviyeye geldiği zaman teknolojik yatırımlara imkân sağlanacak ve bu yatırımlarla da çağdaş bir düşünce sistemi oluşacaktır. (14)

C) TELEVİZYONUN OKUMA HEVESİNİ KÖRELTİCİ MENFİ ETKİLERİ

Televizyon kitap okuyucusuna okumayı yasak etti âdetâ. Kimse okumuyor. Ve kimsenin memleketinin çektiği sıkıntılarla ilgili olarak herhangi bir mes’elesi yoktur. (15)

“Uydurma söz ve fiillerin moda haline getirildiği bir zamanda yaşıyoruz.”(16) Televizyon bu modanın hem mucidi, hem de hamisi.

Televizyon gibi bir teknik harikasının Türk insanının kimlik bunalımını artırıcı bir su-i istimâl kapısı haline geldiğini esefle görüyoruz.

Evine buzdolabı ve çamaşır makinesi almadan her şeyden önce ilk planda bir televizyona sahip olan, ancak henüz geri kalmışlıktan kurtulamayan ülkemizde “en azından 30 milyon kişinin televizyon izlediği” dikkate alınırsa, ondan azami derecede faydalanabilmek için televizyon programlarının düzeltilmesi ve çok ciddî bir şekilde hazırlanması gerekmektedir. Eğer şimdilik bu mümkün değilse, en azından aile ve birey olarak bizlerin televizyonu daha dikkatli kullanarak faydalı ve zararlı bölümlerini kendimizin seçip, sınırsız bir televizyon seyretme yerine daha kontrollü bir şekilde, onun tutsağı durumuna düşmeden, olumsuz etkilerinden kendimizi ve çocuklarımızı her zaman korumamız önemli bir görev sorumluluğumuzdur.

Ç) TÜRKÇE’NİN GÜNÜMÜZDEKİ VAZİYETİ

Bilindiği gibi dil, kültürü meydana getiren unsurların en başta gelenidir. Onun içindir ki, millet demek her şeyden önce dil birliği demektir. Atatürk’ün dediği gibi “Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”

Dil’i anlaşma vasıtası, düşünme vasıtası ve kültürün hazinesi olarak en büyük milli müessese en aziz sosyal varlık şeklinde göreceğiz. Türkçe anamızın ağzımızdaki ak sütü, Türkçe, müşterek vatanımızdır. Aynı dille konuşacağımız gibi, dil üzerinde kavga da etmeyeceğiz. Dil’in tarihî derinliğini de, coğrafî yaygınlığını da şuurla tabiî bir vak’a olarak göreceğiz, seveceğiz, inceleyeceğiz, işleyeceğiz. Dilde birliğe toz kondurmayacağız. Türkçeyi nesillere çok iyi öğreteceğiz.

Dil’de fertler arasında da, nesiller arasında da uçurum açılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Dil’de zorlamayı kabul etmeyecek, dil’imizin tabiî gelişme yolunu daima açık tutacağız. Bir beyin yıkama aleti olan dilde tasfiyecilik, uydurmacılık gibi akıl dışı, ilim dışı ve çağ dışı akımların tahribine millet olarak mutlaka son vereceğiz. Uydurma dilin gündemden kaldırılması Türkiye’nin en hayatî mes’elesidir. Uydurma dil gündemde kaldıkça Türkçe tehlikededir, millî kültür tehlikededir, vatanımız tehlikededir!

Türkiye’de umumî konuşma dili tabiî, canlı, yaşayan Türkçe olacaktır. Ve unutulmayacaktır ki, Türkçe Türk Milleti’nin konuştuğu dildir. Zorlamadan, herhangi bir sun’îliğe kaçmadan samimiyetle konuştuğu dildir.

Türkiye’de yazı dili sadeleşme ile millî çizgisine oturmuş, istiklâline kavuşmuş, millî edebiyatla en güzel örneklerini vermiş Cumhuriyet devrinin temiz kültür dilidir.

Türkiye’de terim dili ise her sahada umumileşmiş, umumî kabul görmüş terimlerin oluşturduğu dildir.

Öte yandan Türkçe büyük bir millet dili, devlet dili, ebedî dil, kültür dili, ilim dilidir. Öyle olmalıdır, öyle kalmalıdır. Bu sebeple Türkçeye küçük bir dil, mahallî bir dil, ilim yapılamaz bir dil, bir müstemleke dili gözüyle bakamayız, onu böyle bir muameleye tâbi tutamayız. Yabancı dil öğretimi mühimdir. Yabancı dil öğretimi için üzerimize düşen her şeyi yapmalıyız. Ancak, Türkçeye kıyarak değil! (18)

D) OKUMAYI NASIL TEŞVİK EDEBİLİRİZ?

Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, bu ülkenin insanının kendi öz değerlerinden uzaklaşıp kendisine yabancılaşmasında kitap ve neşriyatın küçümsenmeyecek bir rolü vardır. O halde bu milletin evlâtlarının kendi öz değerlerine tekrar dönmesinde en büyük fonksiyonu icra edecek olan da, yine kitap ve neşriyat olacaktır.

Maddî ve manevî sahada kalkınıp belli bir iktisadî gelişme noktasına gelebilmemiz için elbirliği ile bu memleketin genç ihtiyar bütün insanlarını kitaplarla tanıştırıp baş başa bırakmalıyız. Bunun için de şu prensipler rehberimiz olmalıdır:

1) Hepimiz iyi bir okuyucu olmalıyız.

2) Devamlı olarak kendi kendimizi yenilemeliyiz.

3) Okumanın bir ihtiyaç olduğunu insanımıza öğretmeliyiz.

4) Çocuklarımızı kitaplara ısındırmak için çeşitli yollar denemeliyiz.

5) Kitap her zaman hayatımızın bir parçası olmalıdır.

6) Okullardaki kitaplık kolları daha canlı tutulmalıdır.

7) Çocukların her birinin ilgi alanları ayrı ayrı göz önünde bulundurulmalıdır.

8) Okuyucunun seviyesi çok iyi tespit edilmelidir.

9) Dinî ve millî günler ve bayramlar takip edilip değerlendirilmelidir.

10) Aktüel konular takip edilip ilgili kitaplar tavsiye edilmelidir.

11) Okuyucuya dergi ve mecmualar tanıtılmalı, bu konu için kitle haberleşme araçlar vasıta kılınmalıdır.

12) Okumayı teşvik eden yarışmalar tertip edilmelidir.

13) Yaşayan yazar ve ilim adamlarının bilgi ve görgülerinden istifade etmek için çeşitli vesileler araştırılmalıdır.

14) Din kültürü dersinin diğer fen ve kültür dersleri ile irtibatı sağlanarak çocuklarımıza bazı mefhumların izahı için safsata teorilerin görüşlerine sığınmaktan eğitimcimiz artık kurtarılmalıdır.

15) Meslekî dergilerin takip edilmesi pratiğe geçirilmelidir

16) Kız öğrencilerimizin en iyi şekilde yetişmesi için hususî ilgi gösterilmelidir.

17) Her çocuğun tek başına bir âlem olduğunu unutmamalıdır.

18) Her şeyin bir zamanının olduğu çocuklarımıza misâllerle anlatılmalıdır.

19) Kitap tavsiyesi şuurlu şekilde yapılmalıdır.

20) “İyi kitap”, çocuk için “anne sütü” gibidir.(19)

E) SONUÇ

Türkiye köklü tarihi, coğrafî konumu, toplum dinamiği ile dünyada halen mevcut 170 kadar bağımsız ülke içinde güçlü bir mirası ve parlak bir geleceği olan dünyanın ender ülkelerinden birisidir. Türkiye’nin nüfusu altmış milyonu aşmıştır. Dünyada Türkçe kaynaklı dilleri konuşan nüfus sayısı yüz elli milyonun üzerindedir. Bu durum kültür ve uygarlık açısından önemli bir olgudur. Türkiye bu nitelikleriyle ve geliştirdiği uygarlıklar senteziyle doğu ile batı, kuzey ile güney arasında ekonomik ve kültürel bir köprü konumuna sahiptir. Bu düşünce çerçevesinde Türkiye Avrupa Topluluğu kapsamında bir milyar İslâm nüfusa inancından ve ibadetinden taviz vermeden çağın en üst düzey bilim, teknik, san’at ve şuur boyutunu sağlamanın modelini ve misâlini verebilir ve her iki kapsamda da Türkiye’nin bir dünya misyonu vardır. Devlet kadrolarını işgal eden insanımızdan yeni yetişecek nesle kadar herkese bu şuur mutlaka aşılanmalı, Türkün kendine güveni yeniden tazelenmelidir.(20)

Not: Bu makale, Mesaj Dergisi’nin 03-09 Temmuz 1995 tarih ve 180, Yeşilgiresun Gazetesi’nin 29.06.1995, 30.06.1995, 01.07.1995 tarih ve 5986, 5987, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 24.01.2005, 31.01.2005, 07.02.2005, 18.09.2006, 25.09.2006 tarih ve 110, 111, 112, 177, 178 sayılı nüshalarında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

 

 

 

Ekrem YAMAN

Giresun Vali Yardımcısı

 

D İ P N O T L A R:

1) Arif EREN, “Okumak, Yazmak, Düşünmek…,” Mesaj Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 173 (9-22 Mayıs 1995), s. 19.

2) Necdet EKİCİ, “Okumaktan Amaç Kendini Bilmektir,” Mesaj Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 173 (9-22 Mayıs 1995), s. 22.

3) Hacı Osman KILIÇ, “Okuma İle Kalkınma Arasındaki Dinamizm,” Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 8-9 (Ekim-Kasım-Aralık 1986),s. (153-155).

4) Yrd. Doç. Dr. M. Faruk BAYRAKTAR, “Eğitimin En Önemli Hedefi Düşünmek ve Düşünmeyi Öğretmek,” Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 28 (Mayıs-Haziran 1991), s. (16-20).

5) Abdullah SEVİNÇ, “Okuma Sevgisi, Ders Kitapları ve Kâğıt İsrafı,” Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 18 (Mart 1989), s. 14.

6) Hasan ÖZTÜRK, “Başarı ve Çocuklarımız,” Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 19 (Haziran 1989), s. 138.

7) Dr. A. Hamdi KEPEKÇİ, “Teknoloji ve İnsan,” İcmal Dergisi, C. XII, Sayı: 139 (Mart 1995), s. 26.

8) “Birlik ve Kardeşlik İstikbalin Teminatıdır,” İcmal Dergisi, C. XII, Sayı: 139 (Mart 1995), s. 7.

9) “İki Yıl Sonra Yine Özal,” Mesaj Dergisi, Yıl: 4, Sayı:171 (25 Nisan-1 Mayıs 1995), s. 31.

10) Serdar ÇELİK, “Türkiye’de Milli Eğitim Davası,” Türk Ocağı Dergisi, Sayı: 16 (Nisan 1995), s. 35.

11) Vehbi VAKKASOĞLU, “Böyledir Osmanlı,” Mesaj Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 173 (9-22 Mayıs 1995), s. 37.

12) Doç. Dr. Ahmed DAVUDOĞLU, “Yeni Tehdit Tanımlamasına Uygun Kavramlar…,” Mesaj Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 155 (13-19 Aralık 1994), s. 28.

13) Cemil Meriç’ten Tesbitler, 10 Kasım 1976.

14) Arif EREN, A.g.m.

15) Cemil Meriç’ten Tesbitler, 11 Temmuz 1977.

16) Mevlüt ÖZCAN, Sorumsuzca Söylenen Sözler, C. III, Sabır Yayınları No: 8, İstanbul, Fatih Gençlik Vakfı Matbaa İşletmesi, 1990, s. 106.

17) Mustafa KÖYLÜ, “Televizyonun Olumsuz Etkileri,” Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 25 (Aralık 1990), s. 80.

18) Prof. Dr. Muharrem ERGİN, A. Aydın BOLAK, Prof. Dr. Süleyman YALÇIN, “Milli Mutabakatlar,” Türk Kültürü Dergisi, Yıl: 24, Sayı: 279 (Temmuz 1986), s. (413-414).

19) Doç. Dr. Mustafa BAKTIR, “Kitabı ve Okumayı Sevdirme Üzerine Bazı Notlar,” Din Kültürü Dergisi, Sayı: 25 (Ekim-Kasım-Aralık 1990), s. (12-24).

20) Prof. Dr. Orhan GÜVENEN, “Yirmibirinci Yüzyıl ve Türk Uygarlığı ‘İkinci Model’ Üzerine Düşünceler,” Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 24 (Eylül 1990), s. 20.