KUL ZULÜM EDER, KADER ADALET EDER

“STV’ de Sır Kapısı Programı’nda seyretmiştik. Bir sürücü kursu sahibi, eski bir ahbabına “kıyak” tarafından bir ehliyet verir. Yani kursa gelmesine gerek görmeden. Hattâ ehliyeti evine posta ile ulaştırır.

Acemi sürücü teşekkür için o arkadaşına gitmek üzere yola çıkar ve yol üzerinde karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir çocuğa çarpar. Gerisini tahmin edersiniz; çocuk ölür ve ölen çocuk ehliyeti veren sürücü kursu sahibinin oğludur.

Burada çocuğun elbette bir suçu yok, o babasına ait bir faturayı ödemiş bulunuyor.

Benzer bir hâdise de Portekiz’de meydana geldi. Sarhoş araba kullanan bir bayan, kendisini mahkemede başarılı bir şekilde savunan ve ceza almasını engelleyen avukatını ezmiş.

Sarhoş sürücü, beraatını kutlamak için yine içip direksiyonun başına geçmiş. Yolda bir vatandaşa çarparak 20 metre sürüklemiş. Hastaneye kaldırılırken vefat eden adam; sarhoş sürücüyü cezadan kurtarmak için dil döken avukatı imiş!” [1]

 

28 DİKİŞLİK YARAYLA KAZANILMIŞ ACI BİR HAYAT TECRÜBESİ

1998 yılı Temmuz ayında Ankara Ulus’taki Ayakkabı Dünyası isimli mağazadan iki çift ayakkabı, bazı mağazalardan kıyafet ve Ulucanlar Süpermarket’ten yiyecek ve içecek malzemeleri aldıktan sonra misafir olarak kaldığımız kayınvalidemin evine geldik. Öğle yemeği vakti biraz geçmişti.

Baldızımın oğlu Özkan ile birlikte apartmanın bahçesine inen oğlum Emre’ye bilâhare ablası da iştirak etti. Ekip kısa bir süre top oynadı. Ancak Emre, topu yakalamak üzere koşarken apartman giriş kapısının camına çarparak hayatının en büyük sıkıntısına sadece on dakikalık oyun uğruna katlanmak zorunda kaldı. Netice felâketti. Oğlumun kolunda 28 dikişlik kocaman bir cam kesiğinin açtığı yara meydana geldi. 12 gün süreyle özel bir sağlık merkezindeki pansumana taşındık. Pansumandan bezmiştik. Tatil burnumuzdan fitil fitil geldi. Hepimiz de eve bağlanıp kalmıştık. Günlerce çekilen ağrı ve sızı ise cabası. İzi yıllarca kalacak, belki de hayat boyunca hiç silinmeyecek yara baba sözü dinlememenin herhalde cezasıydı. Çünkü yemekten sonra Ankara’nın en büyük parkı olan Altınpark’ta top oynamaya, gezmeye gitmek üzere verdiğim söz, döktüğüm dil Emre için hiçbir şey ifade etmemişti. Sonunda lüzumsuz ısrarlar üzerine kerhen verdiğim izin sırasında kendisini açıkça ikaz ettim:

-“Oğlum, senin gözüne görünecek bir felâket var! Allah büyük bir felâketten korusun!”

Ama nafile! Çocuğun ağlamayla takviyeli ısrarlarına rağmen annesinden onay çıkmamış, fakat mecbur kalınca “Git bakalım!” demiştim. Çocuğumuzun başına gelecek bir sıkıntıdan onu korumak için çırpınmalarımız bir fayda vermedi. “Akacak kan damarda durmaz!” sözü bir kere daha tecelli etti. Hepimizin gözü önünde yanlışta ısrar sonunda yaşanan acı bir hayat tecrübesi hafızalarımızda yer etti.

Kan revan içinde gittiğimiz bir tabip yüzbaşıya ait Deva Sağlık Merkezi o yaz ikinci adresimiz oldu.

Başa gelecek sıkıntılar bazen insanoğluna mâlûm oluyor, ancak felâketin önüne bir türlü geçilemiyor. Âdetâ insanın basireti bağlanıyor. Bu acı tecrübeyi yâdettikçe oğlum, ailesine çektirdiği ıstırabı her seferinde yaşamaktan duyduğu eziklikle hayatın hiçbir zamanının hoyratça yaşanmaması gerektiğini, anne ve babaların hiçbir zaman evlâdının başına bir sıkıntı gelmesini istemediğini, onların getirdiği yasakların yaşadıkları hayat tecrübelerinin imbiğinden süzülmüş acı derslerin tabiî birer neticesi olduğunu geç de olsa anladı.

Kul hata eder, Allah ise adalet eder. Kulun hatada ısrarı ise Mevlâ’nın şefkat tokatlarının arka arkaya gelmesine sebep olur.

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 21.01.2008 tarih ve 238 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

 

 

 

Ekrem YAMAN

Antalya Vali Yardımcısı

Web: www.halkapinar.gov.tr/ekremyaman

e.posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr


[1] Süleyman ÜNAL, Hodri Meydan sütunu, Zaman Gazetesi, 27 Ocak 1999, s. 5.