AB ÜYELİĞİ SEVDAMIZ, GÜMRÜK BİRLİĞİ ANLAŞMASI VE TÜRKİYE’NİN KAYIPLARI

 

İktisadî mânâda bugünkü Türkiye âdetâ Batı başkentlerinden yönetiliyor, yönlendiriliyor, etki ve nüfûz altına alınmaya çalışılıyor.

Helmut Koln’ün bir sözü vardır: “Türkleri AB’ye almayacağınızı söyleyin! Gitsinler başlarının çaresine baksınlar.

Gümrük Birliği’nin 1996’nın başından beri Türk ekonomisine vurduğu darbe 220 milyar dolardır. Gümrük Birliği’ne AB üyeliğinden önce giren ilk ve tek ülke Türkiye’dir.

Çağdaş muasır medeniyet seviyesi bugün için Batı Medeniyetidir. AB’ye üye olmadan önce Gümrük Birliğine girerek ülkemizi sıkıntıya sokmasaydık daha iyi olmaz mıydı? Demokratik, eğitim ve hukuk alanlarında Batı medeniyetinin ulaştığı çağdaş değerleri milletimizin yapısına uygun hale getirerek ve iktisadî kalkınmamızı sağlayarak da gelişmek mümkündü. Türkiye ayağına çalı dolandırmadan yürüyecekse Gümrük Birliği Anlaşmasının AB ülkeleri lehine verdiği imtiyazlarından kurtulmalıdır.

Batı ile münasebetlerimizde Batı’nın namusuna güvenilemez. Batının kitabında vicdan yoktur. Batı ile ilişkilerimizde rasyonaliteyi hâkim kılmalıyız. Batı, akılcıdır. Batı, çoğu zaman bir vicdan medeniyeti gibi düşünülür. Aslında öyle değildir.

Bir yandan Türkiye’nin AB ile müzakereleri 35 dosya üzerinden yapılıyor. Diğer yandan da Türkiye yoğun bir Hıristiyan propagandası altında tutuluyor.

Türkiye’de bilgisi, dirayeti, liyakati, ehliyeti olan insanların ülke yönetiminde kilit noktalarda görevlendirilmesi lâzımdır. Bu ülkede sağduyu sahibi insanların ekseriyeti siyaseti dürüst insanların bulaşmaması gereken kirli bir iş olarak telâkki ediyor.

Şimdiye kadar AB ile yapılan müzakereler katılım müzakereleri değildir.

Gümrük Birliği bazıları tarafından hâlâ güllük gülistanlık bir icraat olarak gösteriliyor. Gümrük Birliği AB’ne giriş kapısı gibi takdim ediliyor. Dış ticaret anlaşmaları ikilidir. İki tarafı bağlar. Gümrük Birliği Anlaşması 27 AB ülkesine de sıfır gümrük uygulamayı sağlıyor. Türkiye olarak bizim imzaladığımız Gümrük Birliği Anlaşması tek yanlıydı ve bu sayede Türk pazarı AB malları ile doldu. Gümrük Birliği yeniden gözden geçirilmelidir, çünkü Türk malları Avrupa Birliği üyesi ülkelerin malları karşısında rekabet şansını kaybetmiştir. Bizim tüccarlarımız AB ülkelerinde mal pazarlayamıyor. Uluslar arası ilişkiler karşılıklı, dengeli ve âdil olmalıdır. Gümrük Birliği Anlaşması var olduğu sürece Türk ekonomisi sıkıntıda kalacaktır. Bu birliğin alternatifi serbest ticaret anlaşmasıdır. Türkiye AB ile yaptığı ticaretten her yıl yaklaşık olarak 10 milyar dolar zarar ediyor. Bu bir sömürüdür, sömürge ülkelerine geçmişte lâyık görülen bir muameledir. AB ülkeleri hiçbir zaman bizim lehimize olan bir uygulamayı devam ettirmezler. Türkiye’nin pazara dönüşmesi Gümrük Birliği Anlaşması ile sağlanmıştır. 2007 yılı dış ticaret açığı yaklaşık olarak 63 milyar dolardır. 33 milyar dolarlık enerji ithal ediyoruz. 5 milyar dolarlık elektrik ve mamulleri satıyoruz.

2005’de dünyada tekstil kotaları kaldırıldı. Bizdeki tekstil firmaları bu yolla Mısır’a kaçmaya başladı. Firmalarımız iktisaden zayıfladı.

Niçin direkt olarak sermaye yatırımı yapacak olan yabancı sermaye ülkemize gelmiyor? Niçin serbest bölgelere yatırım yoktur?

Maliye politikalarında süreklilik esastır. Bizde sık sık vergi mevzuatı değişikliği ile yatırım tercihleri üzerinde keyfî oynamalar yapılıyor.

Topluma yol göstermek gibi ‘küstah’ bir macera içinde yer alanlar, ister istemez o toplumun belli fertleri tarafından göklere çıkarılırken, menfaatleri zedelenen birçoklarınca da yok farz edilmeye mahkûmdurlar. Hayatta bahtiyarların ilk vazifesi, insanlara karşı merhamet etmektir, acımaktır. Hayatta yalnızlık yalnız kalamamaktır. Zaman bir tünele benzer, sonu görünmeyen bir tünel! İnsanî ilişkiler içinde insanların mes’ut olması diplomanın, servetin işi değildir. Mes’ut olmak bir san’attır. Toplumun en küçük birimi olan bir aile içinde eşler saadet san’atının esaslarını elinde tutacak ki, o ailede uyum sağlansın. Milletlerin ve ülkelerin mutluluğu da her halde iktisaden müreffeh hale gelmekten geçiyor. Ancak hayat denilen kitabı okuyanlar hayatına daha iyi yön verebilirler.

Türk insanı riyakârlığa kayarak aydınların, yönetenlerin, servet ve varlık sahiplerinin çürümüşlüğünü kapatmaya kalkmıştır. Riya ise şirktir. Riyakâr şirke kayarsa onun sonu hiçbir zaman hayırlı olmaz. Türk milleti o mânâda ciddiyetsizliğin içine düşmüştür. Sonumuz hayırlara vesile olsun demekten başka elimden şimdilik bir şey gelmiyor.

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 24.05.2010 tarih ve 349 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

Ekrem YAMAN

Antalya Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.8k.com

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr