30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI’NIN 64. YILDÖNÜMÜ MÜNASEBETİYLE BAZI GÖRÜŞLER

 

Bugün, 30 Ağustos 1922 tarihi ile simgelenen Büyük Zaferin 64. yıldönümüdür. Türk Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti “İstiklâl-i tam” ve “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır.” gibi iki büyük düşüncenin ilk kaynağı, ilk uygulama olayıdır. Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş, ülkesi işgâl edilmiş Türk Milleti yer, yer direnme ve kurtuluş hazırlıklarına başlamıştır. Memleketimizin doğu cephesi 1920’de batıdan daha büyük tehlike içindedir. Ermeni kuvvetleri 24 Eylül 1920’de saldırıya geçmişlerdir. Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa, 25 Eylül 1920’de Ermeni Hükûmeti’ne bir nota vererek 48 saat içinde Kars’a kadar, Türk Millî Misâkı içindeki bütün yerlerin boşaltılmasını istemiş ve 28 Eylül 1920’de Türk ileri harekâtı başlamıştır. Düşman, hiç ümit edilmeyen bir şekilde bozguna uğratılmış, kuvvetlerimizin doğu zaferi, Misâk-ı Millî’nin bir bölümünü gerçekleştirirken, batı için de kudret ve kuvvet kaynağı olmuştur.

Batıdaki bunalım sürüp gitmektedir o günlerde. 8 Temmuz 1920’de Bursa’mız düşman işgâli altına girmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kürsüsüne, tarihî beldenin kurtuluşuna kadar siyah örtü örtülmüştür. Bursa Milletvekili Muhittin Baha kürsüye gelmiş, Namık Kemal’in ünlü beytini ağlayarak okumuştur:

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini

Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini?”

Mustafa Kemal yerinden fırlamış ve Millet, tarih ve dünya önünde şu sözü vermiştir:

“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini

Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini.”

Tarih, Millet ve dünya önünde verilmiş bu sözün, 11 Eylül 1922’de yerine getirildiğine şahadet edecektir.

Büyük Millet Meclisi’nde, birbirinden çok farklı düşünceler, ayrı felsefe ve görüşlere sahip hizipler vardı. Ve bunlar arasında zaman, zaman esasa inen sert tartışmalar oluyordu. Fakat hepsi, bir noktada mutlak birlik hâlinde idiler. Vatanın kurtulması ve Millî Misâk içinde müstakil, haysiyetli, her varlığa sahip bir devletin kurulması. Devletin şekli üzerinde de ayrı, ayrı görüntüler sıralanabilirdi. O günlerde herkes, bu iç dünyasını, zaferin sonuna saklamak ihtiyatını da elden bırakmıyordu.

Kütahya-Altıntaş savaşlarının kaybedilmesi, Eskişehir ve Afyonkarahisar’ın düşmesi Meclis’te büyük hayâl kırıklığı yaratmıştı. Yunanlıların genel taarruza hazırlandıkları haberi de geliyordu.

Yunan Kralı Konstantin’in başkanlığında 19 Temmuz 1921’de Başbakan Gonaris, Harbiye Nazırı Teotokidis, Başkomutan Papulas’ın da katıldığı Âlî Karar Meclisi 17 Temmuz 1921’de Yunan işgâline uğrayan Kütahya’da toplanmış ve Yunan Ordusu’nun Ağustos ayı içinde Sakarya istikametinde taarruza geçmesini kararlaştırmıştı. Haberler Ankara’ya gelince Türk Ordusu Mustafa Kemal’in şahsî kararıyla Sakarya Nehri gerisine çekildi ve daha sonra muzaffer Türk Başkomutanı’nın “Sakarya melhâme-i kübrâsı” Sakarya kan seli adını vereceği ölüm kalım savaşına hazırlandı.

Durumun ağırlığını bilen Mustafa Kemal, kısa zaman önce Ali Fethi’ ye açıkladığı kararını Meclis’in yüce tasdikine sundu: Türkiye Büyük Millet Meclisi, 4 ve 5 Ağustos 1921 günlerinde, fasılasız 27 saat 20 dakika süren ve zaman, zaman çok çetin tartışmalarla geçen müzakerelerden sonra, Başkumandanlık Kanunu olarak bilinen tarihî kararını aldı. Millî hâkimiyet üzerine titreyen bu Meclis, tüm yetkilerini, ordularının başkumandanı Mustafa Kemal Paşa’ya veriyordu. Önce 3 ay için verilen bu yetki, daha sonra 30 Ekim 1921’de 3 ay daha uzatılacak ve nihayet kesin zaferin sonuna kadar hükümlerinin yürürlükte kalması kararlaştırılacaktı.

Başkumandan’ın, “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır ve bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz.” tarihî emri ile topyekûn harp felsefesini ortaya koyduğu ve tatbik ettiği muhteşem strateji dehâsı sonunda, 22 gün ve 22 gece fasılasız devam eden Sakarya Savaşı, 13 Eylül 1921’de kesin zaferimizle son bulmuştu.

Meclis, o güne kadar vatanın sinesinde bir ferd-i mücahid olan Mustafa Kemal’e, askerî rütbelerin en büyüğünü ve alabilmek için bir meydan savaşı kazanmak şart olan müşirlik(mareşal) rütbesini, tarihte yeri olan zaferin bânisi olabilmenin ifadesi olarak da Gazilik unvanını verdi: 19 Eylül 1921.

1921 sonuna kadar Gaziantep, Kilis, Urfa kurtarıldı, Fransızlarla anlaşma yapıldı. İkinci yılını tamamlamış olan Millî Mücadele’nin zafer hasreti, Meclis havasını yine doldurmuştu. Sakarya’dan sonra düşman usta bir taktikle Türk hazırlığını durdurmak için, Yunanlıların sulha hazır oldukları şâyiasını yaymaya başlamıştı.

Bunun Türk hazırlığını gevşetme gayesini güttüğünü anlayan Mustafa Kemal’in karşı hareketi, Millî Mücadele devrinin hâlâ meçhul safhasıdır ve Ali Fethi Bey’in hedefi açıklanmamış Londra yolculuğu ile gerçekleştirilmiştir.

Günler geçmiştir ve 26 Ağustos 1922 sabahı gelmiştir.

Ankara, şartların zorladığı gizlilik ortamını öylesine itinalı ve mükemmel hazırlamış ve gizlemiştir ki, 30 Ağustos akşamına kadar gelen haberler, cephenin genel hattında Türk ilerleyişini anlatmakla beraber, Yunan Ordusunun imha edilmesi kesin neticesini iletecek haber de gelmemiştir.

6 Eylül’deki haberler, Türk Ordusunun önünde bir Yunan varlığının kalmadığını bildiriyor ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’nın “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emrini yayınlıyorlardı.

Tâkip eden günler barış görüşmeleriyle Cumhuriyetin ilânını da beraberinde getirmiştir.

Bu yüce gaye uğruna kanlarını akıtan aziz şehitlerimize şükran duygularımı bu mutlu günün yıldönümünde dile getirirken, bu uğurda çalışan ve vatanın kurtuluşunu hazırlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yakın silâh arkadaşlarına Allah’tan rahmet diler, sevgi ve saygılar sunarım. 30.08.1986

 

Ekrem YAMAN

Ağlasun Kaymakamı

 

 

 

 

KAYNAK: Fethi OKYAR, Üç Devirde Bir Adam, Yayına Hazırlayan: Cemal KUTAY, Tercüman Tarih Yayınları Atatürk’ün 100. Doğum Yılı Yayınları No: 1, İstanbul, Dilek Matbaası, 1980, 606 s.