Ülkemizin ve belki de bütün insanların ortak derdi; cehâlet, tefrika, birbirini yeme, işsizlik, geri kalmışlık, terör ve fakirliktir. Bu dertlerin çâresi de zenginlerimizin organize olması, plânlı ve programlı çalışarak her yıl bir önceki yıldan daha çok yatırım yapmasıdır, plânlı çalışmayı öğrenmesidir.

Milletimizin 5 bin yıllık bir kültürü, bilinen bir tarihi, medeniyeti ve değer yargıları vardır. Bizler birliği kesrette, rızayı Hakkı halk arasında, halka hizmette arıyoruz. 21. asra giden Türkiye’nin asra mührünü vurabilmesi için bilgiyi akılla, inançla bütünleştirerek tatbikata koyan dürüst, ilkeli yöneticilere şiddetle ihtiyacı vardır.

Bu millet valilerde şefkat, duyarlılık ve mes’ûliyet; belediye reislerinde intizam, nezâfet ve çarşı pazar emniyeti; hâkimlerde hak düşüncesi, bîtaraflık ve medenî cesareti; esnafta dürüstlük ve güveni hep esaslı vasıf olarak aramıştır.

Bütün sıkıntılara, olumsuzluklara rağmen bu toplum yılgınlığa, bedbinliğe düşmemişse, teslimiyet batağına saplanmamışsa o usta ellere bir gün mutlaka kavuşacağı inancı ve ümidini kaybetmediği içindir. Çünkü her devrin bir hükmü, her hükmün bir vâdesi vardır. Vâdesi dolan tarih olur. Tarihte her hareket hep bir kişinin ayağa kalkmasıyla başlar. Türk Milleti günümüzde hizmete ve başarıya susamıştır.

“Allah yeryüzünde cennet olarak Türkiye’yi yaratmıştır.” Bu vatanın en büyük felâketi; yalan ve sahte şöhretlerdir. Ufku olmayana bin güneş doğsa da o yerde sabah olmaz. Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır. Bütün bu doğrulara rağmen ne yazık ki, Türk toplumunun en ilginç özelliklerinden birisi, “yaratıcı” ve üretken insanlarına öldükten sonra sahip çıkmasıdır.

Ebede bakan demokrasi, aklın ışığı ve imânın nurunu birleştiren eğitimle, birlik ve beraberlik içinde, geleceği okumak ve dünya dengesinde yerimizi almak zorundayız.
Dünyaları zengin edecek bir kültür mirasımız olmasına rağmen, bir türlü başka milletlerden para ve yardım istemekten ve başkalarına boyun eğmekten kurtulamadık. Baştan başa birer gül bahçesi olan tarihî yamaçlarımız yerine, gidip başkalarının dikenliklerine takıldık.

Bugün ülkemizde hak düşüncesi, insaf ve adalet mülâhazaları ara sıra, canı yanmışlarca seslendirilen imdat çığlığı gibi bir şey.. silinip gitmiş yüreklerde merhamet ve şefkat hissi.. körelmiş vefâ, sadakat ve güven duygusu, unutulmuş gibi şeref, itibar ve haysiyet tutkusu…

İhtiyaçlar, insanı çalışmaya, üretmeye ve bu sayede kabiliyetini geliştirmeye zorlar. Kâinattaki her şeyin hedefi ve gâyesi kendisinden üstündür.

Tembelliğin cezası sefalettir. İçinde kıvrandığımız fakirlik tembelliğimizin tabiî bir sonucudur. Oysa her insan dünyada imrenilecek bir hayat yaşamalı, ardında muhteşem bir iz bırakmalıdır. Her yerde içi boş, dışı süslü bir sürü ceset dolaşmakta ve değdiği her rengi soldurmaktadırlar. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen de, hayatından lezzet alır. İçi güzel olan âlemi güzel görür. Güzelliği görenin fikri güzelliği yoğurur ve kalbine huzur esenliği üfler.

Kusurdan münezzeh bahçe ancak cennettir ve her şeye bir noksanını katmak yalan dünyanın özelliğindendir. İnsanın sözünü etkisiz hâle getiren şey insanın yapmadığını yapmış gibi söylemesidir. Zira uzak dairelerle meşgûliyet nefsin mes’ûliyetini unutmasının en kolay ve kendince mâkûl bahânesidir. Oysa bilinen bir hakikattir ki, bir tane doğru bir yığın yalanı bitirir, yok eder.

Toplum hayatındaki huzurun çâresi, insanların hayat standartları arasında çok büyük farklar oluşmamasıdır. Hayatın huzuru vicdan huzuruna; insanı vicdanen mahkûm edecek, pişman edecek şeyler yapmamaya bağlıdır.

Bir insanın kıymeti himmeti nispetindedir. İnsanlar, her zaman milletlerine ve insanlığa karşı minnettar ve borçludur. Hırs ve acelecilik her zaman kaybetmeye sebeptir. Herhangi bir şeyi elde etmekte hırs gösteren sonunda mutlaka hüsrana uğrar.
Fertleri hatalı olan bir cemiyetin hatalardan mâsum olması da düşünülemez. Çünkü milletlerin sıhhatleri fertlerinin sıhhatine bağlıdır. Her şeyin güzelliği ölçüsündedir. Ölçü kaçırılınca ortada güzellik de kalmaz.

Bilen insanlar fikir sahibidir. Mesleklerde ihtisas insanların mizaçlarının gereğidir. Bir işte gerekeni yapmayıp işi Allah’a havale etmek tembelliktir. İşin sonucunu Allah’a bırakmak tevekküldür. İşin kısmetine râzı olmak kanaattir. Eldekini yeterli görmek ise gayretsizliktir. Herkes mizacına uygun işte çalışmalı ve mutlaka başarılı olmaya gayret sarf etmelidir.

Dünya hayatında hepimiz rolümüzü oynayacak, görünüp kaybolacağız.
Toplum hayatında geçerli her devrin bir hükmü ve hükümrânı vardır. Eskiden kılıcı keskin, kalbi katı olanlar zamanın hükümrânı oluyordu! Bugün zamanın ruhu, kuvveti ve hâkimi; hak, akıl, bilgi, kanun ve umumun fikridir.

İnsanın süsü, yüz; yüzün süsü göz; aklın süsü, dil; dilin süsü, sözdür. Dil, kalbin tercümanı; kalem dilin vekilidir… Niyetim asla sizlere akıl vermek değildir, kalemimi dilimin vekili kılmaktır. Çünkü söz bir cevherdir. Millet olarak bizim yükselişimizin ve saadetimizin anahtarı istişâredir.