İSLÂMİYET HAKKINDA BİRKAÇ NOT

 

İleriye doğru Müslümanların ibret alacakları noktaları tek, tek tespit etmemiz gerekir. Bu tespitler insanımızın şuur dünyasında değişime ve dönüşüme vesile olacaktır.

İslâm dünyası akıl dışılıklarla bugün bulunduğu noktaya gelmiştir.

İnsanlığı olmayanın İslâm mensupluğu olamaz.

Bugün hâlâ dünyanın en zengin ülkesi olan Suudi Arabistan’ın100 Miluzağındaki Etiyopya ve Somali gibi vatandaşları aç ülkelere hac farizası sırasında kesilen kurban etleri yeterince ulaştırılamıyor. Bu, Suudi Arabistan’ın umurunda bile değil. Suudi Arabistan’ın kurban eti israfı Allah’ın nimetinin heder edilmesidir. Bu kötü uygulama hayvan katliamı değil, idarî bir beceriksizliktir, lâkaytlıktır. 2007 yılında 700 bin kurbanın et, deri ve sakatatının değerlendirilebildiği söyleniyor. Bu bile geçmişe göre mühim bir gelişmedir. Hacca giden bir insanın kurbanının kendi ülkesinde kesilmesi dinimizce mümkündür. Buna rağmen hacı adayları Diyanet Vakfı’na 100 Dolar vererek hac farizasının ifâsı sırasında kurban kestiriyorlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yeniden yapılandırıp “sesini çıkartacak” hâle getirmek lâzımdır.

Ülkemizde, yakışık almasa da, sıkılarak belirtmek zorundayım, neredeyse kurban derisi mafyası diyebileceğim guruplar oluşmuştur. Diyanet Vakfı, Kur’an kursları, Türk Hava Kurumu da bu guruplardan geriye kalan kurban derisinin peşinde koşturuyorlar. Bu ülkeyi yönetenler açıkça kurban mes’elesinde görüşlerini ortaya koymalıdırlar.

Türkiye’de “Ilımlı İslâm” diyenler ABD’nin temsilcileridir. İslâm’ın ılımlısının özelliklerini birileri ortaya koysa da hep beraber öğrensek? İyi olmaz mı?

Bu ülkede İslâm’ın aslı yaşanmıyor. O yüzden 10 bin Km. uzaktan “Ilımlı İslâm” adı altında bozulmuş İslâm vitrine çıkartıldı.

Türkiye’de din Haçlı zihniyetinin tâkibine açılmıştır. Kendi benliğine ihanet edenlerin âkıbeti her zaman hazin olmuştur. Tarih ibretli örneklerle doludur.

“Eğer bir insan taassup tarafından birkaç def’a kâfir ilân edilmişse Allah’ın indinde gerçek İslâm’a hizmet etmiş sayılmaz.” diyen Gazali’nin bu ölçüsü dikkate değer.

Dincilikle sahte laiklik ve bu ikisinin kavgası Türk halkına dayatılıyor. 1.000 yıllık dinimizin adını değiştirip Türk milletine Hıristiyanlığı dayatanlar, kiliseleri Türkiye’de yaygınlaştıranlar dinci geçinenlerdir.

Bazı âyetler henüz açılmamıştır. Cebel-i Tarık Boğazı’nda sıcak ve soğuk suyun birbirine karışmadığını Kaptan Custo’dan öğrendik. Kıyamete kadar bütün zamanlara yetecek mesajlar Kur’an’da vardır.

Taberi’nin tefsiri 30 cilttir. Taberi’nin yaşadığı zamanda yeterince kâğıt bile yoktu.

Kur’an-ı Kerim rüzgârları ‘dölleyici’ ilân etmiştir. İlim rüzgârların dölleme yaptığını 100-150 yıl önce öğrendi. Olayların net olarak anlaşılması için zamanın gelmesini beklemek lâzımdır.

Kur’an-ı Kerim Arapçanın şaheseridir.

Huruf-u mukatta, Kur’an’da mânâları zamanla anlaşılacak, günü geldiğinde çözülecek şifrelerdir. Amerika’daki Halife Reşid huruf-u mukatta şifrelerinden biri olan 19 rakamının sırrını ortaya koymuştur.

Mezhep, yorum ekolüdür. Hicret’in ilk 200 yılı içinde mezhep sayısı 100’ü bulmuştur. Bugün ise mezhep sayısı 4’e düşmüştür.

Galaksilerde bizden başka varlıklar da vardır. İnsanoğlu birtakım varlıklardan üstündür, ancak en üstünü değildir. Evrende insanoğlundan daha şuurlu varlıklar vardır.

Kur’an insanın başka bir varlığa dönüşmesini kabul etmez. O yüzden Hint düşüncesini Kur’an’la uyuşturamazsınız.

13. yüzyılda Telmiyye, indirilen dinin hükümlerinin kaldırılmak istendiğini bildirir.

Türbe ziyareti İslâm’ın aslına uygun olmalıdır.

İslâm mirasının içinde üstü örtülü olan hakikatlerin üstünü açın, bugünkü sorunlarımıza mutlaka çareler buluruz.

Çarşaf; örfümüzde, geleneğimizde vardır.

Türban, rahibelerin kıyafetinden bir taklittir. Her taklit aslının yanında iğretidir. Hiç mesabesindedir. Saint Paul’ün kiliseye soktuğu bir kilise kıyafetidir. Müslüman geleneğinde türban yoktur. Prof. Dr. Nevzat YALÇINTAŞ, “Türbanı bir fitne sebebi olarak içimize soktular.” diyor. Bunu sokan Amerika’dır.

Çarşaflıların dışarı ile işbirliği yaptığına dair herhangi bir kayıt yoktur.

Dinci gruplar Merve KAVAKÇI’yı kullandılar.

Daima uyanık olmamız lâzımdır.

Batı Allah ile aldatmanın kahrını 9 asır çekti. Engizisyon cellâtlarının “Allah adına!” diye katlettikleri insanlar gerçek mü’minlerdir.

Hz. Peygamber’in hayatında lânet okuduğu tek bir vak’a vardır: “Yeryüzünün olmazsa olmaz değerlerini tahrip edenlere lânet olsun!”

Tarihin ilk çevrecisi Hz. Peygamber’dir.

Kamu malını talan edenlerin dininin olmayacağını Kur’an beyan ediyor.

Günümüzde satılan camiler de vardır. Aksiyon Dergisi bunu ‘Satılan camilere ne oldu?’ başlığı altında haber yapmıştır. [1]

1999 yılında Türkiye’ye eritilmiş hâlde 3.000 ton domuz yağı ithal edildi. Bu kadar yağın nereye gittiği hakkındaki sorular TBMM’nde bile yeterince cevap bulamadan sür’atle değiştirilen Türkiye’nin gündemi içinde kaynadı gitti.

Türkiye’de Hıristiyanlaşmanın devamı domuz üretiminin teşviki ve kredi verilerek domuzun meta hâline getirilmesidir. Ülkemizde gıda kodeksi değiştirilerek domuz eti gıda kapsamına alındı. Domuz eti gıda kodeksi içinde yerini alırken mağazaların vitrinlerine de çoktan yerleşti. Ardından adeta perde arkasında çitlerle kapalı ve yol güzergâhından görünmeyecek şekilde izbe ahırlarda üretilen ve beslenen domuz, çiftliklerde üretilir hâle geldi.

Avrupalılar AB metinlerine “hazmetme kapasitesi” tâbirini boşuna koymadılar. Türkiye asla kolay hazmedilecek bir lokma değildir. Batı bunu çok iyi biliyor. Gözlüyor, tahkik ve tetkik ediyor, gözlemlerini bir süzgeçten geçirip kullanıyor. Onlar kendi itikatlarına göre doğru olanı yapıyorlar. Noksan olan biziz.

Türkiye’nin AB içinde eritilmesinin mümkün olmadığı ortadayken Bulgaristan’daki 800 bin Müslüman problem gibi ortaya konuyor ve basında mahallî kıyafetli bir Türk kadını problem kaynağı olarak kamuoyunun önüne getiriliyor.

Avrupalı Müslüman Türk’ten tarih boyunca hep korkmuştur, varlığından rahatsız olmuştur. Küçük çocuklarını ‘Türkler geliyor!’ diye korkutmuştur, Türk korkusuyla terbiye etmiştir. İslâm’ın Türkler sayesinde dünyaya yayılmış olmasından rahatsızlığını kitaplarına geçirmiş, akademik ortamlarda bu rahatsızlıklarını alenen ortaya koymuşlardır. Türkiye’nin Müslüman yurdu olmasını Hıristiyanlar asla kabullenememişlerdir. Türkler olmasaydı İslâmiyet Arabistan yarımadasında hapsolup kalırdı diyen Batılı ilim adamları vardır. Bu, açıkça Türk’e karşı bir hıncın, kinin ifadesidir. Osmanlı ve Selçuklu’nun İslâm’ın dünyada bayraktarlığını yapması Batılı için affedilemeyecek büyük bir suçtur, cürümdür.

“Siz Müslüman’sınız, biz ise Hıristiyan’ız. Bayrağınızın rengi ve üzerindeki ay ve hilâl bizi rahatsız ediyor” diyen Batılıların, AB sözcülerinin sözleri yüzüne karşı söylenen zamanın devlet ricalinden Prof. Dr. Erdal İnönü’nün yaşadığı hayal kırıklığını okumak isteyenler 1990 yılı Temmuz ayındaki gazeteleri iyi incelemelidir.

 

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 25.09.2012 tarih ve 461 sayılı nüshasında yayımlanmıştır.

 

 

 

 

Ekrem YAMAN

Sinop Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr



[1] Bu makalenin dinî konulardaki ayrıntılı bilgileri için Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün TV programlarındaki konuşmalarından büyük çapta istifade ederek tuttuğum notlardan faydalandım.