HUZURLU YAŞAMANIN KURALLARI NELERDİR?

 

Pek çok insan hayat enerjilerinin büyük miktarını “ufak şeyleri dert ederek” harcadıkları için, hayatın güzelliğini ve büyüsünü tümüyle fark edememektedirler. Çabalarınızı bu hedefe doğru yönelttiğiniz takdirde daha sevecen ve ılımlı olabilmek için kendinizde çok daha fazla enerji bulacaksınız.

Ben bugüne kadar kesin kusursuzluğu arayan hiç kimsenin hayatında iç huzuru bulabildiğini görmedim. Her şeyin mükemmel olmasını aramakla iç huzuru istemek birbirine ters düşer.

Gereken iç huzura sahipseniz, çeşitli ihtiyaçlar, tutkular ve endişeler sizi daha az rahatsız eder.

İş altında ezildiğinizi düşünmek sizi daha çok strese sokacağı için, sorunu da olduğundan daha büyük hâle getirecektir.

Hayata bakış açımızı oluşturmak için en önemli adım başka insanları sevme kapasitemizi geliştirmektir.

Rahibe Terasa’nın bize bir öğüdü vardır: “Bu dünyada çok büyük işler yapamayız. Sadece küçük şeyleri büyük sevgiyle yapabiliriz.

Her kim olursanız olun, ne iş yaparsanız yapın, şunu unutmayın ki, dünyada hiçbir şey sizin ve sevdiklerinizin mutluluğuyla iç huzurundan daha önemli olamaz. Eğer her işi tamamlama saplantınız varsa, gerçek bir mutluluğa hiçbir zaman kavuşamazsınız. İşin gerçeği şudur ki, hemen her şey bekleyebilir. İş hayatımızda gerçekten “ivedi” sınıfına giren çok az şey vardır. Yeterince dikkat ederseniz, her iş zamanında bitirilir.

Hayatın gayesi her işi bitirmek değil, bu yolda atılan her adımın tadını çıkararak, sevgi dolu bir hayat sürmektir.

İnsan başkalarına bir şey verdiği zaman daima kendini iyi hisseder. Yaptığınız iyiliği başkalarına anlatarak bu olumlu duyguyu sulandırmaktansa, kimseye bahsetmeyin ve olumlu duygunun tamamı sizde kalsın.

İlgi odağı olma hevesinizi kurutursanız, dikkatleri üstünüze toplama ihtiyacının yerini, bunu başkalarına bırakmaktan doğan sessiz bir iç huzur alacaktır.

Kafamızın salim olması büyük ölçüde, içinde bulunduğumuz anı ne kadar yaşayabildiğimize bağlıdır. Bir gün veya bir yıl önce neler olduğu ya da ertesi gün neler olabileceğinin önemi yoktur. Sizin var olduğunuz yer içinde bulunduğunuz andır.

Çoğumuz birçok şeyi aynı anda dert etme sanatında ustalaşmışızdır. Geçmişteki sorunlarımız ve geleceğe yönelik endişelerimiz yaşadığımız ana hükmettikçe, biz de kaygılarla ve ümitsizlikle dolu bir bunalıma gireriz. Bu durumdayken hayattan zevk almayı, önceliklerimizi ve mutluluğumuzu ileri bir tarihe erteleyerek, gelecekte “bir günün” bugünden daha iyi olacağına inanmaya çalışırız.

Sahip olduğumuz ve kontrol edebildiğimiz tek zaman, içinde bulunduğumuz andır. Aklımızı yaşadığımız ana verebilirsek, içimizden korkuyu atabiliriz.

Hepimiz düzeltilmekten nefret ederiz. İnsanların en büyük arzularından biri, başkaları tarafından dikkatle dinlenmektir. Dinlemeyi bilenler herkes tarafından en çok saygı ve sevgiyi görürler. Karşılarındaki insanı ikide bir düzeltme alışkanlığı olanlarsa, pek sevilmezler ve herkes onlardan kaçınmaya bakar.

Düzeltme huyunu bırakın. Bu huydan vazgeçmek ne kadar zor gelse de, emin olun, çabanıza değecektir.

Sabır hayatınıza sükûnet ve kabullenme boyutunu katar.

Yeterince derinlemesine bakabilirseniz, hem insanlarda hem de sizi bunaltan durumlardaki art niyetsizliği görebilirsiniz.

Çocuklarınızla, patronunuzla, zorlu bir insanla veya durumla başa çıkmanız gerektiğinde, eğer “ufak şeyleri dert etmek” istemiyorsanız, sabrınızı geliştirmek çok iyi bir başlangıç olacaktır.

Hayat adil değildir. Bu yargı moral bozucu olsa da, kesinlikle doğrudur. Ne var ki, bu gerçeği kabul etmek insanı çok rahatlatan bir görüş sahibi de yapar.

Hayatın adil olmadığını anlamışsak, hem kendimize hem başkalarına karşı hissedeceğimiz şey, şefkattir. Şefkat de, dokunduğu her yere sevgi ve iyilik bulaştıran, yürekten gelen bir duygudur.

Dizginlerin elinizden çıktığını hissetmişseniz ve önünüzdeki işlere bezginlikle bakıyorsanız, kolları sıvayıp işe sarılmak yerine, gevşeyin, derin soluklar alın ve kısa bir yürüyüşe çıkın.

İşlerin tamamını yapamayacaksınız diye kaygılanmak gereksizdir. Zihniniz açık ve huzurluysa ve stres düzeyiniz azaltılmışsa, işinizde çok daha verimli olur, çalışmaktan keyif alırsınız.

Pek çok insan tersine inansa da, hayat gerçekten acil bir durum değildir.

Çoğu kez daha huzurlu bir insan olma yolundaki ilk adım işin ivediliğini kendi kendimize yarattığımızı kabul etmektir. İşlerimiz plana göre yürümese de, hayat devam eder. Bu nedenle, “hayat bir acil durum değildir” diye sık sık kendimize hatırlatmak çok yararlı olacaktır.

Şükran ve iç huzuru birbirinden ayrılmaz bir bütündür.

Sabah uyanır uyanmaz aklınıza teşekkür etmeyi getirirseniz, güne huzur içinde başlamanız kaçınılmazdır.

Önce karşınızdakini anlamak, kimin haklı kimin haksız olduğu konusu değildir; sadece etkili bir iletişim kurmanın temel felsefesidir. Bu yöntemi kullandığınız zaman, sizinle konuşan insanların ciddiye alınmaktan ve sözlerinin dinlenmesinden memnun kaldıklarını fark edeceksiniz. Bu da, çok iyi ve sevgi dolu ilişkiler anlamına gelir.

Cevap verme hızınızı kesip daha iyi bir dinleyici olmak sizin daha huzurlu bir insan olmanızı sağlar, çünkü üstünüzdeki baskıyı azaltır. Bir düşünecek olursanız, hemen cevabı yapıştırmak için karşınızdakinin ne söyleyeceğini tahmin etmeye çalışmanın ne çok enerji tükettiğini ve insanı gerdiğini fark edersiniz. Oysa konuşan kişinin bitirmesini beklerken ve söylenenleri dikkatle dinlerken üzerinizdeki baskının kalktığını görürsünüz. Siz daha rahat hissedince, bu rahatlığınız konuştuğunuz insanlara da geçecektir. Daha iyi dinleyici olmak sizi sadece daha sabırlı bir insan yapmakla kalmaz, ilişkilerinizin kalitesini de artırır. Söylediklerini gerçekten dinleyen biriyle konuşmayı herkes sever.

Çoğu insan pek de ciddiye alınmayacak şeyler üzerine tartışıp kavga ettikleri için hayatları anlamsız bir dizi çatışmaya dönüşür. Bu tarz bir hayatta öyle çok hüsran ve kırgınlık vardır ki, insan gerçekten neyin önemli olduğunu ıskalayı verir.

Daha huzurlu bir hayat sürmenin yolu, hangi alanlarda savaşıp hangilerine hiç bulaşmadan, başımızı çevireceğimize bilinçli olarak karar vermektir. Eğer ana hedefiniz her şeyin tam istediğiniz gibi dört dörtlük olması yerine, nispeten stresten arınmış bir hayat sürmek değilse, çoğu mücadelenin insanı en sakin duygularından bile çekip uzaklaştırdığını göreceksiniz. Eşinize sizin haklı, onun haksız olduğunu ispatlamanın gerçekten bir önemi var mıdır? Ya da birisi ufak bir hata yaptı diye onunla kapışmanın?

Ufak şeyleri dert etmek istemiyorsanız, savaşacağınız alanları akıllıca seçmeniz çok önemlidir. Bunu başardığınız zaman hiç savaşma gereği duymayacağınız günler de gelecektir.

Moralimiz bozukken bakış açımız çarpıklaşır ve her şeyi çok acilmiş gibi görmeye başlarız. Ruh halimiz iyiyken her şeyin çok daha güzel göründüğünü unuturuz.

Hayat bir sınavdır.

En kaçınılmaz hayat derslerinden biri başkaları tarafından onaylanmamaktır. Övgü ve yergi aynı şeydir diye düşünürseniz, herkesi her zaman memnun edemeyeceğiniz gerçeğini kendinize hatırlatmış olursunuz.

Hayat beni olgunlaştırdıkça, başarılara karşı daha az muhtaç olduğumu anlıyorum.

Rastgele iyilikler yapmak, karşılık beklemeden bir şey vermenin sevincini tatmak için çok etkili bir yoldur. En güzel uygulama biçimi de, yaptığınız şeyi kimse bilmeden olur.

Davranışların ardında yatana bakmak tahmin ettiğinizden kolaydır. Hemen bugün deneyin ve güzel sonuçları görün.

Haklı çıkmakta ısrar ederseniz, çoğu kez bir bedel ödeyeceğinizi söylüyorum; bu bedel sizin iç huzurunuzdur. Ilımlı ve huzurlu bir insan olabilmek için çoğu zaman gönlübol olmayı, haklı olmaya yeğlemeniz gerekir. En iyi başlangıcı da, ilk konuşacağınız kişiyle yapabilirsiniz.

İnsanları sevdiğinizi bildirmenin en iyi zamanı şimdidir.

İdeal olanı bunu şahsen ya da telefonda söylemektir.

Alçakgönüllülük ve iç huzuru birbirlerinden ayrılmaz bir bütündür. Kendinizi başkalarına ispatlamak için ne kadar az çaba harcarsanız, içinizde huzur bulmanız o kadar daha kolay olur.

Kendini ispatlama çabası tehlikeli bir tuzaktır. Sürekli kendi başarılarınızı göstermek, böbürlenmek ve ne kadar değerli bir insan olduğunuza başkalarını inandırmak için muazzam bir enerji harcamak gerekir. Oysa insan böbürlendiği zaman başarısının veya gurur duyduğu bir şeyin yaratacağı olumlu duyguları sulandırmış olur. Daha da kötüsü, siz kendinizi ispatlamaya çalıştıkça diğer insanlar sizden uzak durmaya bakarlar, arkanızdan konuşup sizin güvensizlikten kaynaklanan övünme ihtiyacınızı eleştirirler, hatta sizden nefret etmeleri bile mümkündür.

Oysa ilginçtir; insan takdir görmeye ne kadar az düşkün olursa, o oranda daha çok takdir toplar. Sessiz bir özgüven sahibi olup, kendilerini her an haklı ve iyi gösterme kaygısı duymayan, kimsenin başarısını çalmaya kalkmayan insanlara da, herkes hayranlık duyar. Övünme gereği duymayan, ortaya egosunu değil, yüreğini koyan bir insanı herkes çok sever.

Gerçek tevazu pratik yaparak geliştirilebilir. Bu çok güzel bir şeydir, çünkü karşılığı sakin bir huzur duygusuyla hemen gelir. Bir daha karşınıza böbürlenme fırsatı çıktığında, bu dürtüye karşı direnin.

Dikkat etmezsek, günlük hayatımızdaki sorumluluklarımız bizi kolayca bezdirebilir.

Yaptığınız her işin hesabını tutarsanız, hâlinden memnun bir insan olmanız gerçekten çok zordur. Hesap tutmak kimin ne iş yaptığı, kimin daha çok iş yaptığı gibi şeylerle aklınızı bulandırıp, cesaretinizi kırar. Doğrusunu isterseniz, bu tam anlamıyla “ufak şeyleri” dert etmektir.

Huzurlu yaşamanın ana kurallarından biri, başkalarını yargılamanın insanın enerji tüketmesini gerektirdiğidir ve mutlaka sizi olmak istediğiniz konumdan uzaklaştırır.

Sizi çok iyi düşünmeye ve hepimizin çok farklı olduğu gerçeğine saygı duymaya davet ediyorum. Bunu sağladıktan sonra başkalarına karşı sevginiz ve kendi benzersizliğinize olan beğeniniz artacaktır.

Eğer hayatınızın huzur ve sevgiyle dolu olmasını istiyorsanız, huzur verici ve iyi şeyler yapmanızda fayda vardır.

Çevrenizdeki çöpleri toplamak yapabileceğiniz pek çok yardımdan sadece bir tanesidir. Birisine kapıyı açıp geçmesi için yol vermek, huzurevlerinde kalan yaşlı insanları ziyaret etmek ya da bir evin garaj yolundaki karları küremek bile sizi tatmin edecek iyiliklerdir. Sizi çok zahmete sokmayacak, fakat yine de birisine faydası dokunacak şeyler düşünün. Eğlenceli olduğu kadar şahsî doyumu da vardır ve çevrenize iyi örnek olursunuz. Sonunda herkes kazançlı çıkar.

Bugüne kadar kaç kişiye, onları ne çok beğendiğinizi söyleme zahmetine katlandınız? Dahası, çevremdekilere başka insanlardan ne sıklıkta övgü duyduklarını sorduğum zaman, verilen cevaplar ne yazık ki, “Son kez ne zaman övüldüğümü hatırlamıyorum,” ya da “Hemen hiç duymadım” gibisinden oluyor.

Birisine onun bir özelliğini beğendiğinizi söylemek, “rastgele yapılacak bir iyiliktir.” Bir kere alıştınız mı, hiçbir çaba gerektirmez, fakat çok olumlu karşılık alırsınız. Pek çok insan başkaları tarafından takdir edilmeyi bekleyerek ömür tüketirler. Bunu özellikle de ebeveynlerinden, eşlerinden, çocuklarından ve dostlarından beklerler. Eğer içtenlikle söylenmişse, yabancılardan gelecek övgü bile keyif verir. Bir kimseye onun hakkındaki güzel düşüncelerini söylemek, bunu söyleyen kişiyi de tatmin eder. Bu bir sevgi ve iyilik eylemidir. Düşüncelerinizin birisinin yaptığı doğru işe yöneldiğini gösterir. Düşünceleri olumlu yönde toplanmışsa, insan kendini huzurlu hisseder.

Bir insanı yargıladığımız veya eleştirdiğimiz zaman bu davranış o kişi hakkında hiçbir şey açıklamaz; sadece bizim eleştirmeye ne kadar muhtaç olduğumuzu açığa çıkarır.

Eleştirici olmak sadece çözüm getirmemekle kalmaz, yaşadığımız dünyaya karşı bizi daha öfkeli ve güvensiz kılmaya da yol açar. Unutmayın ki, hiç birimiz tenkit edilmekten hoşlanmayız. Tenkit edilmek çoğu zaman bizi savunmaya geçirir veya içimize kapanırız. Bugüne kadar tenkit ettiğiniz kaç kişi ona hatalarını gösterdiğiniz için size teşekkür etmiştir?

Tenkit etmek de, tıpkı sövmek gibi kötü bir alışkanlıktan başka bir şey değildir. Buna çok kolay alışırız, çünkü can sıkıntımızı giderir ve bize konuşacak bir şey sağlar.

Tenkite tepki göstermek tenkitin kendisini hiç mi hiç yok etmiyor. Tersine, olumsuz tepkiler gösterince sizi tenkit eden kişi yaptığı değerlendirmede haklı olduğuna inanıyor.

Bir kimseyi ya da onun fikrini yargıladığınız zaman bunu yapmanız o kişi hakkında hiçbir şey ifade etmez, ama sizin herkesi yargılama hevesiniz hakkında çok şey açıklar.

Hayatın da tıpkı bir otomobil sürmek gibi, dışarıdan içeriye doğru değil, içeriden dışarıya doğru olduğunu anladığınız zaman çok güzel şeyler olmaya başlayacaktır. O anda tercih ettiğiniz başka bir yeri düşünmektense, kendinizi bulunduğunuz yerde huzur bulmaya verirseniz, huzuru hem oracıkta ve o anda bulmaya başlarsınız. Sonra çeşitli yerlere taşınıp yeni işler denedikçe ve yeni insanlarla tanıştıkça, içinizdeki o huzur duygusu da sizinle birlikte olacaktır. “Nereye giderseniz, siz oradasınız” ifadesi kesinlikle doğrudur.

Aynı anda birkaç şey yapma hatasına ne kadar sık düşeriz.

Aynı anda birkaç iş birden yaptığımız zaman, kendimizi o ana verebilmemiz mümkün değildir. Bu nedenle de, sadece yaptığımız işten alacağımız zevki kaçırmakla kalmayız, o işe yöneltmemiz gereken dikkat dağıldığı için, etkimiz de azalır.

Bu konuda ilginç bir uygulama, bir anda sadece bir iş yapmak amacıyla zaman dilimleri ayırmaktır. Bir anda sadece tek iş yapmaya karar vermeniz yeter.

Hiç şüphe yok, daha huzurlu bir insan olabilmek için çoğu zaman esnekliği, katı bir ısrara yeğlemek gerekir(tabiî istisnalar dışında).

Göreceksiniz, eğer daha esnek olmayı kendinize hedef alırsanız, çok güzel şeyler olmaya başlayacak. Daha rahat bir insan olacak, fakat üretkenliğinizden kaybetmeyeceksiniz. Hatta üzülerek ve gerilerek enerji harcayacağınız için, daha da üretken olacaksınız.

Yapılan tahminlere göre ortalama bir insan bir günde yaklaşık 50.000 düşünce üretiyor. Bu sayı adamakıllı yüksektir.

Huzurlu bir insan olma hedefiniz varsa, olumsuz düşünceleri ciddiye almamak size çok şeyler kazandırır.

Öğrenmeye açık olacağımız yerde, kimi zaman mahcubiyetten, kimi zaman korkudan ve inattan ya da sırf gurur yüzünden kendimizi sımsıkı kapatırız.

Bu üzücüdür, çünkü çoğu kez bize en yakın insanlar en doğrusunu bilmektedirler. Bizim ne zaman bezgin ve kendimize zarar verecek davranışlarda olduğumuzu onlar daha iyi görürler ve çoğu kez kolay çözümler önerirler. Eğer bunu öğrenmeyecek kadar gururlu ve inatçıysak, hayatlarımızı iyileştirecek birçok güzel ve kolay yoldan mahrum kalırız.

Dostlarımın ve ailemin önerilerine hep açık kalmaya gayret göstermişimdir. Hatta onlara şu soruyu bile sormuşumdur: “Benim gözümden kaçan şeyler nelerdir?” Bunu sormakla sadece o kişiye önemli ve özel olduğunu hissettirmekle kalmaz, bir de çok faydalı öğütler duyarsınız. Bunu yapmak insanın kendisini geliştirmesi için bu kadar kolay ve kestirme bir yolken, kimsenin uyguladığı yoktur. Bütün gereken biraz yüreklilik, alçakgönüllülük ve egonuzu bir yana atabilme becerisidir. Özellikle de önerileri göz ardı edip bunu tenkit olarak alma alışkanlığınız varsa veya ailenizin bazı üyelerine hepten kulak tıkıyorsanız… Onlara içtenlikle bu soruyu sorduğunuz zaman nasıl şoke olacaklarını düşünebiliyor musunuz?

Danışacağınız kişinin niteliklerine göre soru seçmeyi unutmayın.

Huylarınız sizin kişiliğinizi oluşturur. Sözgelimi, hayatınızda bir terslik çıkınca hemen gerginleşme huyunuz varsa, herhangi bir tenkite hemen kendinizi savunarak karşılık veriyorsanız, hep haklı çıkmakta ısrarcıysanız, zihninizi üzücü şeyleri düşünmekte serbest bırakıyorsanız veya hayatı çok ivedi bir durummuş gibi yaşamaya alışmışsanız, ne yazık ki, hayatınız da bu alışkanlıkların bir yansıması olacaktır. Hep hüsran içinde olacaksınız, çünkü kendinizi hüsran içinde olmaya alıştırmışsınız.

Oysa içinizdeki sevgi, sabır, anlayış, iyilik, alçakgönüllülük ve huzur gibi nitelikleri de aynı şekilde tekrarlama yoluyla yüzeye çıkarabilirsiniz. Ne kadar sık tekrarlanırsa da, o kadar başarılı olacaktır. O halde, ne gibi davranışları huy haline getirdiğimize dikkat etmekte büyük fayda vardır.

Eğer sık tekrarladığınız şeylerin huy haline geldiğini hatırlarsanız, farklı alışkanlıklar geliştirmeye başlarsınız.

Pascal’ın ünlü bir sözü vardır: “İnsanlığın bütün sorunları, kişinin tek başına bir odada sessizce oturamamasından kaynaklanır.

Sakin bir zihnin iç huzurun temeli olduğuna eminim. Tabiî, iç huzuru olan bir insan dışarıya karşı da huzurludur.

Zihni sakinleştirmek ve sessizleştirmek için birçok teknik vardır: Eski deyimiyle tefekküre dalma, derin soluklar alma, gözünde canlandırma bunlardan bazılarıdır.

Birisine bir iyilik yapacağınız zaman, yapın gitsin; içinizde çok tatlı bir huzur hissedeceksiniz (eğer kendi içinizde yeterince sakinseniz.)

Çoğu insan bilir ki, hayatlarımızdaki en büyük stres kaynaklarından biri de sorunlarımızdır.

Gelecekte ne olacağını bilemeyiz… Sadece, tahminde bulunur ve bunun gerçekleşeceğine inanırız. Çoğu zaman ufak bir şeyi büyütme eğilimindeyizdir.

Biz her şeyin belli bir biçimde olmasını istiyoruz, ama öyle olmuyor. Hayat bildiğini okuyor. Bu konuda en güzel sözü Benjamin Franklin söylemiştir: “Bizim sınırlı bakış açımız, ümitlerimiz ve korkularımız hayatımızın ölçüsü olmuştur; içinde bulunduğumuz şartlar düşüncelerimize uymadığı zaman bunlar bizim zorluklarımız olur.” Hayatımızı hep her şeyin, insanların ve olayların istediğimiz gibi olmasını dileyerek geçiririz; böyle olmadığında da kavga eder. Acı çekeriz.

Beklentilerinizi bir yana bırakıp hayatı olduğu gibi kabul ederseniz, hür olursunuz. Bir şeye sımsıkı asılıp tutunmak, ciddî ve gergin olmak demektir. Ucunu bırakmaksa, yüzünüzün gülmesini sağlar.

Sevginin müthiş bir dönüştürme gücü vardır. Şartsız sevgi hem verende hem alanda huzur dolu duygular yüzeye çıkarır.

İç huzuru hayatın kaçınılmaz çelişkilerini anlayıp kabullenmekle kazanılır; acı ve zevk, başarı ve başarısızlık, sevinç ve keder, doğum ve ölüm. Sorunlar bize cana yakın, alçakgönüllü ve sabırlı olmayı öğretebilir.

Bir kimseyle ters görüşlerdeyseniz, unutmayın ki, o kişi de kendi fikrinin doğruluğundan en az sizin kadar emindir. Ama biz hep taraf tutarız; doğru olan ille de bizim görüşümüzdür. Bu, egomuzun yeni bir şeyi öğrenmeyi reddetme yoludur. Ayrıca, bir hayli gereksiz stres yaratan kötü bir alışkanlıktır.

Hiç esneklik göstermediğiniz bir iddiayı devamlı ispatlamak insanı çok yorar. Oysa haklı olmayı başkasına bırakmak hiçbir çaba gerektirmez. Hatta size doğrudan enerji verir.

Zaman zaman sözde başarılarımıza kendimizi kaptırmak çok kolay olur. Ömrümüzü hep bir şeyleri başarmak, övgü kazanmak, daha çok tanınmaya ve beğenilmeye çalışmakla geçiririz. Buna o kadar çok önem veririz ki, bu arada gerçekten neyin anlamlı olduğunu göremez oluruz.

Eğer ana hedeflerinizden biri huzurlu ve sevgi dolu bir insan olmaksa, en anlamlı başarılarınızın tanımını yeniden yapın ve iyilik yapmayla, mutluluğa daha çok ağırlık verin.

Duygularınız tıpkı bir barometre gibidir; size iç dünyanızdaki havanın nasıl olduğunu gösterir.

Kendinizi düşüncelere kaptırmadığınız, olayları aşırı ciddiye almadığınız zamanlarda duygularınız genellikle olumludur. Düşünme kabiliyetinizi kendi faydanıza kullandığınızı doğruluyorlardır. Bu durumda zihnî ayarlamalar yapmaya gerek yoktur.

Hayatınızın pek de hoş geçmediği zamanlarda, öfkeli, küskün, bunalımda, hüsran içinde veya buna benzer durumlardayken duygularınızdan oluşan uyarı sistemi hemen kırmızı alarma geçip, raydan çıktığınızı haber verir; artık düşünceleriniz sapmaya başlamış, perspektifinizi kaybetmişsinizdir. Bu durumda zihnî ayarlama yapmak gereklidir.

Genel inanışın tersine, olumsuz duyguların incelenmesi ve çözümlenmesi gerekli değildir. Çözümlemeye kalkıştığınız zaman çoğu kez sizi daha da uğraştıracak yeni olumsuz duygular belirir.

İçimizdeki mücadeleler çoğu zaman başkalarının sorunlarına sarılmamızdan kaynaklanmaktadır; birisi kendi derdini bize anlattığında, hemen bunu yakalamak zorunda olduğumuzu sanıp, o işe kendimizi de katarız. Hayatınızdaki tatsız olayların ne kadarına gönüllü katıldığınızı gözden kaçırmamanız gerekir.

Hayata daha ılımlı bakabilmek istiyorsak, kendi sınırlarımızı bilmek ve bu süreç içinde oynadığımız rolün sorumluluğunu anlamak zorundayız.

Kendimizi kurban yerinde, bunalmış ve ezilmiş hissetmemek için bu işin anahtarı, başka bir topu ne zaman tutacağımızı iyi bilmektir.

İyi ve kötünün, keyif ve acının, beğenilmek ve beğenilmemenin, başarı ve hatanın, şöhretin ve utancın… kısaca her şeyin gelip geçeceğini hatırlatır. Her şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır ve öyle olması da gerekir.

Başınızdan geçen her olay artık bitmiştir. Aklınıza gelen her düşünce başlamış ve sona ermiştir. Her duygu ve ruh hâli değişip, yerini başka birine bırakmıştır. Mutluluk, keder, kıskançlık, bunalım, öfke, aşk, utanç, gurur ve başka akla gelebilecek her türlü insanca duygudan payınızı almışsınızdır. Peki, bunlar nereye gitti? Cevabını kimse bilemez. Bildiğimiz tek şey, önünde sonunda her şeyin yok olacağıdır. Bu gerçeği hayatınıza almakla, rahatlatıcı bir serüvenin ilk adımını atmış olursunuz.

Hayal kırıklığımız iki ana sebepten oluşur. Keyifliyken, bunun hep böyle sürmesini isteriz. Ama hiç öyle olmaz. Herhangi bir ıstırabımız varsa, hemen bitmesini isteriz. Ama çoğu zaman öyle olmaz. Mutsuzluk yaşadığımız anların tabiî akışına bakın. Mutsuzluk, yaşadığımız anların tabiî akışına karşı debelenmenin bir sonucudur.

Hayatın sadece birbiri ardına gelen durumlardan ibaret olduğunu bilmenin büyük yararı vardır. İçinde bulunduğumuz bu anı, başka bir an izleyecektir. Hoşumuza giden bir şey olmaktaysa bu anın getirdiği mutluluğun tadını çıkarın, fakat unutmayın ki, o an er geç yerini başka türlü bir ana bırakacaktır. Eğer bunu kabul edebiliyorsanız, o an değişirken bile huzurlu kalabilirsiniz. Eğer bir ıstırabınız varsa ya da çok mutsuz bir dönem geçiriyorsanız, bunun da geçeceğini bilin. Bu bilinci yüreğinizde barındırmak, en çetin zamanlarınızda bile perspektifinizi korumanızı sağlar. Her zaman kolay olacağını söyleyemem, ama çoğu kez çok işe yarar.

Arzu ettiğimiz sevgiyi bize başkalarının sağlamasını beklemektense, kendimiz bir sevgi kaynağı olmalıyız. Başkalarına örnek olmak istiyorsak, önce biz kendi içimizdeki sevgi ve şefkati harekete geçirmek zorundayız.

Ne kadar çok sevgi gösterirseniz, o kadar çok sevgi görürsünüz. Sevecen bir insan olmak sizin elinizdeyken, sevilen bir insan olmak sizin kontrolünüzde değildir. O hâlde, sevgi göstermeye ağırlık verirseniz, hayatınızın fazlasıyla sevgi dolduğunu göreceksiniz. Çok geçmeden de dünyanın en büyük sırlarından birini keşfedersiniz: Sevginin ödülü kendisidir.

Hayatın karmaşası, yüklendiğimiz sorumluluklar ve koyduğumuz hedefler arasında kaybolup, bunalmak çok kolaydır. İnsan bir kez böyle bir ortama girdi mi, kendisi için neyin daha önemli olduğunu unutmaya ve bunu ertelemeye çok yatkındır.

Düzenli olarak kendinize gerçekten neyin önemli olduğunu sorduğunuz takdirde, bazı seçimlerinizin belirlenmiş hedeflerinize ters düştüğünü gereceksiniz. Bu strateji eylemlerinizle hedefleriniz arasında birlik sağlamanıza yarar ve sizi daha bilinçli, daha sevecen kararlar almaya yöneltir.

Yüreğin sezgisine güvenmenin anlamı, hayatınızda hangi yolu izleyeceğinizi, ne gibi tedbirler alacağınızı ve ne değişiklikler yapacağınızı bilen ve sizi sessizce uyaran iç sesinize kulak vermek ve buna güvenmektir. Çoğumuz yüreğimizin sezgisine kulak tıkarız, çünkü ya bir şeyi etraflıca düşünmeden doğru karar veremeyeceğimize inanırız ya da doğru cevapların o kadar basit olamayacağından korkarız.

Yürek sezginizin size yanlış cevaplar vereceği korkusunu yener ve ona güvenmeyi öğrenebilirseniz, o zaman hayatınız gerçekten de olması gerektiği gibi, büyülü bir serüven hâline gelecektir. Yürek sezginize güvenmek, hayat keyfini ve sağduyunuzu saran engelleri yok etmekten farksızdır. Gözlerinizi ve kalbinizi en büyük bilgelik kaynağına açmanın yoludur.

Eğer yürek sezgisine güvenmeye yabancıysanız, önce zihninizi tamamen boşaltmak ve iç dünyanıza kulak vermek için kendinize biraz zaman ayırın. Bu sırada aklınıza üşüşecek her türlü bozguncu ve olumsuz düşünceyi kovun ve sadece sakin düşüncelerin yüzeye çıkmasına izin verin. Yüreğiniz size mesaj gönderdiği zaman bunu hemen eyleme geçirirseniz, hayatınızda olumlu ve sevgi dolu değişiklikler görerek ödülleneceksiniz. Hemen bugün yürek sezginize güvenmeye başlayın ve hayatınızda ne harika bir fark yaratacağını izleyin.

İçimizdeki mücadelelerin çoğu hayatı kontrol etme arzusundan ve gerçekte olduğundan farklı hâle getirme ısrarından kaynaklanmaktadır. Ne var ki, hayat her zaman (hatta çoğu zaman) istediğimiz gibi değildir… Sadece olduğu gibidir. Bizim huzurumuz o anın gerçeğini ne kadar kabul edebildiğimize bağlıdır.

Kendinizi o anın akışına bırakıp, onları telaşsızca kabullendiğiniz takdirde içinizde daha huzurlu duygular belirecektir. Karşınıza çıkacak küçük zorluklar üzerinde bu tekniği deneyin. Giderek aynı bilinçli davranışı daha büyük olaylar üzerinde de uygulayabilir hâle geleceksiniz. Bu da gerçekten çok güçlü olmanızı sağlayacaktır.

Kendinize ait onca gerçek sorunla, yapmanız gereken onca işle, hayatın nice çelişki ve karmaşasıyla başa çıkmaya çalışırken huzurlu bir hayat sürmeye çalışmak zaten yeterince zordur. Ama bir de başka insanların sorunlarıyla uğraşmaya kalkarsanız, sizin huzurlu olma hedefiniz imkânsız hâle gelir.

Çoğumuzun başka insanların kusurları veya sorunları üzerine eğilmemizin ana sebeplerinden biri, kendimize dikkatle bakmaktan kaçınmamızdır.

Kendinizi gerçekten ait olmadığınız bir yere takılmış hâldeyken yakalarsanız, hemen gerekli alçakgönüllülüğü ve akılcılığı gösterin ve çekilin. Göreceksiniz ki, böyle yapmakla boşa harcayacağınız onca enerjiyi ve dikkati gerçekten sizi ilgilendiren, gerekli olan alanlara kaydırabileceksiniz.

Biz hayatta ne istersek onu görürüz. Eğer çirkinlik ararsanız, bol bol bulabilirsiniz. Amacınız çev renizdeki insanlarda, işinizde, bütün dünyada kusur bulmaksa, hiç zorluk çekmeden bulursunuz. Ama bunun tersi de geçerlidir. Eğer olağan şeylerdeki olağanüstülüğü ararsanız, bunu görmeyi de öğrenebilirsiniz. Şükredeceğimiz, hayranlıkla bakacağımız o kadar çok şey var ki… Hayatın kendisi çok değerlidir ve olağanüstüdür. Dikkatinizi bu noktaya verdiğiniz anda küçük ve olağan bulduğunuz şeyler yepyeni bir anlam kazanacaktır. [1] 30.07.2013

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 06.08.2013 tarih ve 506 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

Ekrem YAMAN

Sinop Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr



[1] Bu yazının hazırlanmasında Dr. Richard CARLSON’un hazırladığı Ufak Şeyleri Dert Etmeyin isimli eserden istifade edilmiştir.

Kaynak: Dr. Richard CARLSON, Ufak Şeyleri Dert Etmeyin, Ter. Esat ÖREN, 8. Baskı, İstanbul, Sena Ofset, 2004, 223 s