SATIRBAŞLARI İLE BAZI TÜRKİYE GERÇEKLERİ

1982 Anayasası’nın 108. maddesinde Cumhurbaşkanı’nın emrindeki Devlet Denetleme Kurulu’nun yargı organları ve Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni denetleyemeyeceğine dair bir ibare vardır. Yargı organlarının yürütmenin başı tarafından denetlenmemesi normaldir. Ancak Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulu eliyle Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni denetleyebilmelidir. Başkomutan sıfatıyla emrine verilen silâhlı devlet gücünü teftiş edemeyen bir cumhurbaşkanı uygulaması dünyanın başka hangi ülkesinde vardır? Bu konu iyi bir araştırma konusu olur. Hükûmet bu anayasa hükmünü iptâl etmeli ve Cumhurbaşkanı’nın gücü arttırılmalıdır.

Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin orduya sivil hükûmete karşı müdahale ve darbe yapma yetkisini veren yetkilendirme hükmü de değiştirilmelidir. Aslında derin devlet denilen yapılaşma legal ortamdan beslenmektedir. Darbe şartlarını hazırlayacak kötü niyetli bir komutan için her türlü yetki, meşrûiyet çerçevesi içinde, kanunlarımızda mevcuttur.

Millî Güvenlik Siyaset Belgesi” gerçekte Türkiye’nin asıl anayasasıdır.

Bütün bunları anlayabilmek için Avrupa’dan farklı bir devlet yapımızın olduğunun bilincine varmalıyız. Avrupa ülkelerinde bizdeki devlet mantığı yoktur.

Türkiye’de yargının askerî ve sivil yargı şeklinde çift başlı olması uygulamasına son verilmesi AKP Hükûmeti’nin önemli bir başarısıdır. Böylece sivil yargının askerî personel üzerinde de yargı yetkisi tesis edilmiştir.

AK Parti’nin önemli şeyler yaptığı ve zor görevlere el attığı su götürmez bir gerçektir.

Kürt mes’elesinde önemli olan PKK’nın Kandil’den indirilmesidir, silâhtan tamamen arındırılmasıdır. Bu hâlâ başarılamamıştır.

PKK’yı destekleyen ve Türkiye’de yaşayan bir Kürt kitlesinin olduğu da artık görülmelidir.

Demokratik Açılım” süreci ve tutuklamaların olması zahiren birbiriyle örtüşmüyor. Ancak KCK’nın başı olan Sabri AK’ın 28 Şubatçılarla işbirliği yaptığı iddiası da bir başka Türkiye gerçeğidir.

Kürt açılımı sürecinin her konusu işin uzmanlarının yakın gözetimi altında tutulmalıdır.

Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar OKKAN devletin kadife eldiveni idi. Ferdî olarak başlattığı açılım süreci katliyle sona erdi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref BİTLİS’in bir helikopter kazasında şehit düşmesi de içimizi yakan diğer bir acıdır. Eşref BİTLİS’in de Doğu ve Güneydoğu Bölgemizdeki tansiyonu düşürmek üzere attığı çok önemli adımlar vardır. Açılıma ferdî olarak başlayanlar tamamen katledildi. Bu da Türkiye’nin başka bir gerçeğidir.

Ergenekon tipi yapılanmaların bütün gizli örgütleri kullandığına dair bazı iddialar gündeme geldi.

Danıştay saldırısı ile başlayan dâvâ Ergenekon dâvâsı ile birleştirildi, çünkü suç işleyenlerin Ergenekon’la işbirliği ortaya çıkartıldı.

Bu tür bütün olaylara Ergenekon faaliyeti gözüyle bakarsanız hata yaparsınız. Çok ince ayrıntılarıyla dâvâların seyri ve gelişmeler incelenmeli ve kamu vicdanını yaralamadan, hakkaniyet ölçüleri içinde, adalet mekanizmasının titizlikle çalışması sağlanmalıdır.

Ergenekon yapılanması Gladio tipi bir yapılanmadır.

Ergenekoncuların tümünün dışa açık ekonomiye ve Türkiye’nin AB’ne üyeliğine karşı olduklarını görüyoruz.

Türkiye’de şimdiye kadar sadece Ergenekon zihniyetinin siyasî boyutu konuşuldu, ama zihniyet temeli ve ekonomi cephesi hiç konuşulmadı. Yavaş yavaş bunları da tartışmaya başlamamız lâzımdır.

Devletin gücünü kullanan devlet içinde görev yaptığı hâlde karanlık güçlere hizmet eden gruplar vardır. Cumhuriyet tarihinde ilk def’a bir parti karanlık güçlerin ortaya çıkartılmasını destekliyor.

Bu ülkeyi idare eden güçler; Kotrgerilla, Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi legal oluşumların meşruiyet zemini içindeki yapılaşmalarını ayrıntılı bilmiyorlar.

Bütün bunların başarılabilmesi için hukukî değişiklikleri yapacak siyasî irâde ve gücün olması gerektiğine inanıyorum.

28 Şubat Muhtırası’nda kendi vatandaşını düşman ve suçlu gören bir cehalet ibaresi vardır. 28 Şubat Süreci’nde “Ne mutlu Türküm diyene!” demeyenler TSK’nin içindeki küçük, ama etkili ve yetkili bir grup tarafından düşman ve suçlu olarak kabul ve ilân edildiler. Suçlu vatandaş vardır, ancak düşman vatandaş olamaz, olmamalıdır. Bu ülkede “Türküm!” diyen herkes Türk milletinin asil ve has bir evlâdıdır. Biz bir imparatorluktan millî devlete geçmiş bir milletiz. Ülkemizde yaşayan diğer dinlere mensup azınlıklar da bize Allah’ın birer emanetidir. “Türkiye’de yaşayan bir millet var… Cumhuriyet, Türk sözcüğünü, ırkın değil ‘Türkiye’ye vatandaşlık bağıyla bağlı herkesin adı’ olarak tescillemiştir. ‘Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir’ der Atatürk… Her milletin bir adı olur. Bu milletin adı da Türk’tür.” [1] Türk milletine mensup olmakla iftihar ederiz. Ancak kimseyi de kavmini sevdiği için kınamayız.

TSK’ni tenkit edebilirsiniz, ama bu bölgede de güçlü bir orduya her zaman ihtiyaç vardır. Bu da değişmeyen bir Türkiye hakikatidir.

28 Şubat sürecinin devamını sağlayan hukukî yetkilerin T.C. Anayasası’ndan ve kanunlardan çıkartılması şarttır.

1997’de Türk Silâhlı Kuvvetleri içinden bir grubun Avrupa’da PKK ile görüştüğü ve federasyonu bile müzakere ettiğini Bülent ORAKOĞLU’nun liderliğindeki bir grup ortaya çıkardı.

PKK’nın kuruluş gayesi şiddet uygulayarak insanları kendisine bağlamak ve Ortadoğu’yu karıştırmaktır.

Yapılabilecek iken yapılmayan veya yapılamayan her şey yapılmalıdır. Hükûmet bu çerçevede üzerine düşeni tehir etmemelidir.

Geçmişte Özalp İlçesi’ndeki askerî bir kışlaya General Mustafa MUĞLALI ismi verildi. Mustafa MUĞLALI ismi şahsî hatalarından dolayı yörede halkın tepkisini çeken bir isim iken bu kışlanın adı hâlen niçin değiştirilmedi?

Osmanlıda bağımsız düşünen özerk aydın yetişmedi. İşler iyi giderken mes’ele yoktu. Ancak işler tersine dönünce münevver ve okumuş kesim savaşlarda yok oldukça bu boşluğu kapatmak çok zor oldu.

Bu ülkede türbanı bile kabul etmeyen bir zihniyet Kürt mes’elesinin müzakeresini nasıl kabul edecek?

Fikir özgürlüğünün olmadığı yerde hür siyaset olamaz. Siyasî kanalları açmazsak Kürtlerle barış nasıl olacak? Barışmak için yakınlaşmak lâzımdır. Yan yana gelindiğinde kavga etmek uzaktaki kadar kolay olmaz. AKP’nin eksikliği tenkitçi, takipçi, program ve fikrî bir bütünlük ve derinlik içinde iktidarın alternatifi olabilecek kadrolarıyla hükûmeti silkeleyecek, hatalarını ortaya koyabilecek bir muhalefetin yokluğudur. Demokrat olmayan bir muhalefetin yokluğunu neye bağlamalıyız? CHP’yi niçin şimdiye kadar hep sol bir parti olarak gördük? Bu da aydınların yanlışı mı?

Dünyanın birçok ülkesinde derin devlet yapıları vardır ve bunlar millîdir. Bizdeki derin devlet yapılanması millî değildir. Bizde dış güçlerin emellerine ram olmuş bir yapılanma mevcuttur. Kemal YAMAK Paşa’nın Gölgede Kalan Bizler isimli kitabında bu konuyu tahlil eden bazı bölümler vardır. Bizdeki derin devlet kendi insanından korkan, milletimizin değer yargılarından ürken, dışa bağlı bir yapılanmadır. Hiçbir ülkede derin devlet kendi milletiyle uğraşmaz. Bu yapının tasfiyesi gerekir. İtalya ve İspanya’da derin devlet Gladio yapılanmalarına karışmamıştır. NATO bünyesindeki Gladio yapılanmalarının Türkiye’de varlığını hükûmet açıklamalıdır. Derin devlet yapılanmasında kullanılan medya, yargı ve parlamento ayaklarının ortaya çıkartılması ve yeniden yapılacak kanunî düzenlemelerle uygulamanın gözden geçirilmesi gerekir.

12 Eylül 1980 öncesi millet birbirine kırdırıldı. Hasan CEMAL dâhil birçok kişi bunu yazdı. Süleyman Demirel hâtıralarında bunu açık açık kaleme aldı. 11 Eylül 1980 gününe kadar devam eden terör 12 Eylül’de nasıl birden bire durdu? Türkiye’nin yaşadığı en büyük acılarla dolu bir kaos ve fetret devri madem ki, bir gecede durdurulabiliyordu, o hâlde generaller niçin 1979’dan itibaren 12 Eylül 1980’e kadar darbe şartlarının olgunlaşmasını beklediler?

27 Mayıs 1960’dan beri Türkiye sürekli olarak işgâl edilecek bir ülke mi idi ki, devamlı olarak darbe hazırlıkları yapıldı? Türkiye’de ordu milleti terbiye edilecek bir çocuk gibi görüyor. Türk Ordusu bünyesinden çıktığı milletine yeterince güvenmiyor. Emekli Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı KARADAYI 2009’da ortaya çıkartılan bir konuşmasındaki ses kaydında “Millet câhil, idare TSK’nin elinde 15-20 yıl daha olmalıdır!” diye açıkça fikir beyan edebiliyor.

Türkiye’de derin devlet varsa derin millet de vardır. Artık Türkiye kabuğunu kırmaya başlamıştır. Milletimiz gelişmeleri görüyor ve her şeyi yerli yerine oturtuyor. Merak edenlere Anadolu’yu gezmelerini tavsiye ederim.

Asimetrik tehditle karşılaşan taraf gizli ve yasal olmayan operasyonlar da yapmalıdır” ibaresi TSK’ni ordu millet olarak gören anlayışımıza ters düşmektedir. Türkiye’de sivil unsurların kontrol altında olmadığı bir gerçektir. Sivil unsurlar neye karşı kullanılıyor?

Günümüz Türkiye’sinde kurumlar arasında çatışma yaratılmaya çalışılıyor. Bunu yapanların ortaya çıkartılması gerekir. [2] 23.06.2011

 

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 04.07.2011 tarih ve 402 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

Ekrem YAMAN

Antalya Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr


[1] Melih AŞIK, “Adsız Millet!,” Milliyet, 16.06.2011, s. 15.

[2] Bu metin Canan BARLAS’ın yönettiği CİNE 5’de 27.12.2009 tarihli bir tartışma programındaki fikirlerin bir özeti olarak şahsî görüşlerimle birlikte kaleme alınmıştır. (E.Y.)