9 MART 1971 MÜDAHALE TEŞEBBÜSÜ

 

“12 Mart, 9 Mart’ın eylemini durdurdu. Fakat daha sonra 9 Martçılar 12 Martçıları tesirsiz hale getirdi ve zaman içinde birçok müesseselere hâkim oldu.

9 Mart ne hukuken ne (de) fikren yargılanabildi. Madanoğlu davası bir noktada kesildi. ‘Altından çok şey çıkacak, fazla derine gidilmesin.’ görüşü benimsendi. Dış bağlantılar kurcalanmadı. ‘Aydın’ ve ‘bürokrat’ eylemlerinin iç yüzü ortaya serilmedi. Buzdağının görünmeyen kısmı öylece kaldı ve farklı tepkisellik projeleriyle çok işler becermeye devam etti.

Sol, genel çizgileriyle ve aslî varlığıyla hiçbir zaman demokrat olamadı. 9 Martçılar aksiyon darbesini yapamadılar; ama kültürel darbeyi başardılar!” [1]

“Batur 9 Mart Cuntası’nın ve 12 Mart Muhtırası’nın önemli aktörlerindendi. 27 Mayıs’ta Kütahya’da Başbakan Menderes’i derdest ederek yakalayan subay Batur’du.

Batur, 73 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de rol aldı. Çankaya’ya kendisini düşündüğünden Gürler’e destek vermedi. Gürler’in oylamasına katılmayan birkaç generalden birisidir. Batur 9 Mart Cuntası’nın lideri gibidir. Rejimi hedef alan sol ihtilâl hazırlıklarının karargâhı Batur’un komutanı olduğu Hava Kuvvetleri binasıdır.

80’deki turlarda Çankaya’ya en çok yaklaşan aday Muhsin Batur olmuştur. 93. turda 303’e kadar çıkmayı başarmıştır.

Batur’un adaylığında en şaşırtıcı gelişme MSP lideri Erbakan ile yaptığı ittifaktır. Erbakan yanına aldığı Oğuzhan Asiltürk ve Recai Kutan ile birlikte gittiği Batur’un evinden işbirliği sonucuyla çıkmıştır.

MSP’nin CHP adayı Batur’a verdiği destek parti içinde ve tabanında dalgalanmaya sebep olmuştur. Buna rağmen parti yönetimi adaylıktan çekilmesine rağmen Batur’u ve CHP lideri Ecevit’i ikinci kez aday olması için ikna etmeyi başarmıştır. Ancak MSP’nin onca oy desteğine rağmen kendi partisi CHP’de yaşanan fireler, Batur’un Çankaya’ya çıkışını engellemiştir.

Batur’un kaleme aldığı 12 Mart Muhtırası Erbakan’ın lideri olduğu Millî Nizam Partisi’nin kapanmasına sebep olmuştu. 28 Şubat süreci de benzer biçimde Erbakan’a darbe vurdu…” [2]

“Eğer Talat Aydemir 22 Şubat 1962 sabahı tanklarla Çankaya’yı çevirip Cumhurbaşkanı ile kuvvet komutanlarını kıstıran Fethi Gürcan’a “Enterne et onları” deseydi, bugün biz Talat Aydemir’i “eski Devlet Başkanı” olarak tanıyor, 22 Şubat’ı da “Devrim Günü” olarak anıyor olacaktık.

Oysa şimdi Aydemir’i “çılgın bir ihtilal girişimcisi” olarak tanıtıyor tarih kitapları…

Başarıya ulaşan darbecileri ise “eski Cumhurbaşkanı” sıfatıyla selamlıyoruz.” [3]

“Hasan Cemal’in de yazı işleri müdürlerinden biri olduğu ve Doğan Avcıoğlu’nun yönettiği, İlhan Selçuk’un yazarlığını yaptığı Devrim dergisinde yazıyla, çiziyle asker kışkırtılıyordu.

Devrimci gençler ses getirici eylemler için kaşınıyor, seferber ediliyor, bu arada sağa sola da bomba attırılıyordu.

Darbe tarihi de belirlenmişti:

9 Mart! (1971)

Bu tarihte asker darbe yapacak, parlamentonun kapısına kilit vuracak, siyasal partiler kapatılacak, yani o zamanki deyişle ‘cici demokrasi’ sona erecek ve Türkiye ‘demir yumruklu bir dikta’yla ‘aydınlanma ve devrim yolunda’ ilerlemeye başlayacaktı.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler son anda karşı tarafa geçince, 9 Mart darbesi yattı.

Yerine 12 Mart darbesi geldi.

Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları hiyerarşi içinde iktidara el koydular. Hem ‘Madanoğlu cuntası’sını temizlediler, hem Başbakan Demirel’i devirdiler.

Demokrasi ve insan haklarının da canına okudu 12 Mart. Daha acısı, Deniz Gezmiş’ler için idam sehpaları kurdu askeri yönetim…” [4]

“Mahir Çayan’lar da Ağca’lar da, bütün tetikçiler gibi, bazı mihraklar tarafından kullanıldı. ‘Hangileri hangi mihraklar tarafından kullanıldı?’ sorusuna kesin cevap verilemez. Mihraklar birbirleriyle uğraşır, bazen biri diğerinin önüne geçer; ama hepsi şartlara göre her türlü tetikçiyi kullanabilir. Münasebetler karmaşıktır, karanlıktır, iç içedir…

Kennedy cinayeti aydınlatılabildi mi? Amerika açık ülke, güçlü ülke. Sorgu ve takip teknikleri çok gelişmiştir. Yine de aydınlatılamadı. Aydınlatılamazdı da.

Üst mihraklar hiçbir zaman kendi mensuplarını tetikçi olarak kullanmazlar. Kullansaydılar, ipin ucunu yakalayanlar sonuna kadar giderek her olayı aydınlatabilirlerdi. İpuçları hep vardır; ama onlar birkaç adım ötede ustalıkla düğümlenmiş ipuçlarıdır.

9 Mart’ın ardında ne vardı? Çayan’lar, Gezmiş’ler, onlara yakın duranlar… Daha ötesi? Ötesinin ötesi? KGB ve CIA habersiz miydi? Acaba hangisi birkaç adım öndeydi? Önde olan acaba ‘biraz seyirci kalayım, sonra gerekeni yaparım’ diyor muydu, demiyor muydu?

Mihrakların karanlık dünyasında her kullanan biraz da kullanılandır. Sen onu kullanırsın, seni başkası kullanır, başkasını da bir başkası! Bu hal mihrakların uzantılarına labirentler oluşturarak yansır. O labirentlerde dolaşanlar çok şeyi bildiğini zanneder; ama hiçbir şey bilmeyen kullanım ustalarıdır. Onlardan biri bazen şöyle diyebilir: ‘Her şeyi açıklarım!’ Açıklayabilecekleri zaten bilinen şeyler.

Bu meseleler hukuken değil; ancak fikren aydınlatılabilir, 20 yıl 30 yıl öncesine gidip hepsini hukuken aydınlatmak istediğinizde, fikren aydınlatabilmenin imkânlarını da zedeleyebilirsiniz.

Bir gün geldi Öcalan yakalandı. Dış yardımla yakalandığı biliniyor. Burada ne düşünmek gerekiyor? O ‘dış yardım’ yakalanmasını sağlayabiliyor ise; bunu niçin yıllardır yapmadı? Dış mihrakların dahli olmasaydı, 70’li yıllarda da 80’li, 90’lı yıllarda da terör, büyük boyutlara varmadan önlenirdi. Dış mihrakların rolünü bir dünya gerçeği gibi kavrayabilme ve çeşitli tehlikeleri görebilme şuuruna sahip bulunsaydık, sol-sağ ayırımı yapmadan bu şuurla gençlerimizi yetiştirebilseydik, dış mihrakların oyunu bozulur ve bize bakış açıları değişirdi. Onlar, dahilî şartlardaki zaaf özelliklerine göre çalışırlar; câzip (!) şartlar söz konusu değil ise, zaaflar söz konusu değil ise, (merhameten değil rasyonel olmayacağı için) fazla karıştırıcı rollere soyunamazlar. 1970’li yıllarda aşırı solun salgın hastalık gibi entelektüel yaygınlık göstermesi, daha sonra da bölücü iptilâların palazlanması, dış mihrakların iştahını kabarttı. IMF’ye bir milyar dolar için ne diller döktüğümüzü hatırlayın, sonra da sadece bölücü terörü önlemek için 300 milyar dolar harcadığımız hakkındaki bilgileri şöyle bir düşünün. Aslında 100 milyar bile yetersiz bir tahmindir. 1960’lı yılların sonlarını, 1970’li yılları, sonraki bölücülük musibetini, hem harcananlarla hem de engellenen kalkınma kazançlarıyla birlikte mütalaa ederseniz istikrarsızlığın acı sonuçları kahredici bir bilanço halinde gözler önüne serilir.” [5]

“Yeni kuşaklar bu cuntanın Türkiye’de bir BAAS rejimi tesis etmeye çalıştığını bilmezler. BAAS rejimi, tıpkı bugünkü Suriye ile devrilen Irak rejimi, Saddam rejimi gibi bir rejimi ifade eder. 9 Mart Cuntası yarısı asker yarısı sivil bir konsey tarafından yönetilen bir ülke öngörüyorlardı.

Arkadaşları Doğan Avcıoğlu, Cemal Reşit Eyüpoğlu, Mümtaz Soysal ve İlhami Soysal’dı. Bunlarla birlikte Yön hareketini başlattı. Yön hareketinin yayınladığı yön bildirisi ki bu bir manifestoydu ve Yön Dergisi’nin sahibi Doğan Avcıoğlu idi, imza koyanlar arasında Bugün Gazetesi’nde çalışan Can Aksın da vardı. Selçuk ve arkadaşları ordu içindeki genç subaylarla birlikte 9 Mart 1971 günü darbe yapmayı planlamışlardı.

Bu darbenin hazırlıkları yapılırken İlhan Selçuk’un Cumhuriyet Gazetesi’ndeki odası karargâh olarak kullanılmıştı! Cuntanın adına Madanoğlu Cuntası deniliyordu.

9 Mart Cuntası’nı 12 Martçılar önledi. Zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur saf değiştirince Cemal Madanoğlu Cuntası başarısız oldu. Eğer 9 Mart Cuntası başarılı olmuş olsaydı 27 Mayıs’ın devamı olacaktı. İlhan Selçuk Ziverbey Köşkü’nde sorgulandı. Belki de işkence gördü. Cumhuriyet’in solcu ve komünist gazete olarak anılması İlhan Selçuk ile birliktedir. Ondan önce Cumhuriyet solda sol, sağda sağcı yazarların yazdığı bir gazeteydi.

Mahir Kaynak işte bu cuntanın içine sızmış bir ajandı. Kaynak, İlhan Selçuk ile beraber “darbeciler” birbirlerinin ev ve işyerlerinde toplantılar yapmaktaydı. Bunlardan biri de Cumhuriyet Gazetesi’nde yapılmıştı. O dönemde sadece İlhan Selçuk değil Cumhuriyet’in tüm çalışanlarının cuntanın içinde olduğu ifade ediliyordu Sol çevreler 12 Mart Muhtırası’nı kendi darbeleri sanmış olsalar da birkaç gün sonra 9 Martçılar’ın tasfiye edildiği anlaşılmıştı. Yeni kuşaklar bu dönemi pek bilmez.

Onun için öğrenmek isteyenlere bir tavsiyem var. Hasan Cemal’in -ki Cemal Cumhuriyet’in yayın yönetmenliğini de yapmıştır İlhan Selçuk’un muhalefetine rağmen- Cumhuriyeti Çok Sevmiştim kitabını okuyun.” [6] 15.04.2013

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 15.04.2013 tarih ve 490 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

 

 

Ekrem YAMAN

Sinop Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr



[1] Ahmet SELİM, “İyi ki Yazdın Hasan Cemal!,” Zaman, 25.03.1999, s. 2.

[2] Mustafa ÜNAL, “Sürprizlere Hazır Olun…,” Zaman, 15.08.1999, s. 11.

[3] Can DÜNDAR, “Tarihi Kazananlar Yazar,” Milliyet, 19.03.2009, s. 11.

[4] Hasan CEMAL, “Mustafa Balbay Günlükleri, Hasan Cemal Günlükleri!,” Milliyet, 19.03.2009, s. 17.

[5] Ahmet SELİM, “Düşüncesiz Çözüm Yok,” Zaman, 22.06.2000, s. 4.

[6] Nuh GÖNÜLTAŞ, “Bilmeyenler İçin 9 Mart Cuntası ve İlhan Selçuk…,” Bugün, 23.03.2008.