Hz. ÖMER’İN DEVLET ANLAYIŞI- 1

 

“Ömer’in takvası, büyük ciddiyeti, sert ve bükülmez mizacı sayısız rivayetlere konu teşkil etmektedir. Şüphesiz ki, Ömer bu hasletleri Peygamber (S.A.S.) in diğer Eshabından daha geniş ölçüde haizdi.” [1]

“Hayber’in arazisi muharip kuvvetler arasında taksim edildi. Hissesine düşen Semmağ namıyla maruf arazi parçasını Hz. Ömer vakfetmiştir. Sahih-i Müslim’in ‘vakıflar’ babı bu olayı etraflıca ihtiva etmektedir. Bu, İslâm tarihinde kurulan ilk vakıftır.” [2]

“Hz. Ömer adalet yönünden o kadar hassas davranıyordu ki; oğluna (verilen) had cezası ölümüne sebep oldu.” [3]

“Hz. Ömer bir gün hutbede:

Biz şimdiki vaziyette insanın niyetine bakıyoruz. Benim bütün çalışanlara tavsiyem haksız bir şey almamaları ve haksız yere bir şey vermemeleridir.’ şeklinde konuşur.” [4]

“Ömer b. Abd-Aziz bir gece mum yakıp gıda defterlerini tetkik ederken, o anda oğlu yanına girer, ev ihtiyaçlarını babasına arz eder. O zaman Hz. Ömer oğluna:

‘Mumu söndür, çünkü bu mum Beyt-ül Mal’ındır. Biz şimdi halkla ilgili bir şey değil, bizimle ilgili bir şey konuşacağız. Bu durum için bunu kullanmaya Allah’ın izni yoktur.’ der.

Hz. Ömer devrinde mevcut olan adalet; huzur, emniyet ve iç barışı temin etmiştir. Hz. Ömer’in yaptığı muamele bugün de olsa yine toplumun düzelmesi mümkündür.[5]

637 yılında Kudüs’ün İslâm orduları tarafından fethinden sonra Halife Hz. Ömer yerine Hz. Ali’yi vekil tayin edip Medine’den ayrıldı.

“Ulu halife Hz. Ömer’in tantanalı ve muhteşem olabileceği sanılan bu seyahatinin teferruatı merak konusudur. O seyahat ki, İslâm düşmanlarını İslâm’ın azamet ve kudreti karşısında dehşete düşürmek için hesaplanmıştı. Fakat bu düşüncede olanların yanılması mukadderdir. Bandolar çalınmadı, süslü maiyetler ve parlak arabalar hareket etmedi, ulu halifenin seyahatini ilân etmek için heybetli muhafız alayları ve muhteşem süvariler resmî geçiş yapmadı. Onun barınabileceği adi bir çadır bile tedarik edilmemişti. Yegâne maiyeti bir at ve ona refakat eden birkaç muhacir ve Ensar’dan ibaretti. Yine de Hz. Ömer’in Medine’den Suriye’ye hareketini duyan bütün yerler huşu içinde âdeta titrediler.” [6]

638 senesinin sonlarında namlı Arap generali Halid bin Velid Suriye’nin fethi sırasında “şairin birine on bin dirhem ihsanda bulundu. Hz. Ömer zamanında kurulup mükemmel hale getirilen gizli istihbarat teşkilâtının mensupları meseleyi derhal Ömer’e naklettiler. Hz. Ömer Ubeyde’ye bir mektup yazarak bahis konusu hediyeyi kendi kesesinden vermişse israftan ötürü suçlu olacağını, beytülmalden harcamışsa emanete hıyanet ile suçlanacağını, her iki halde de azledilmeye müstahak olacağını bildirdi.

Halid’in azlediliş şeklinden bahsetmeye değer. Azl emrini getiren haberci herkesin hazır bulunduğu açık bir oturumda Halid’i verdiği parayı hangi kaynaktan karşıladığı konusunda sorguya çekti. Hz. Ömer, Halid’in kabahatini kabul etmesi halinde affedilmesini emretmişti, fakat Halid böyle bir itirafta bulunmayacak kadar gururluydu. Azl işareti olarak haberci Halid’in başından sarığını almak mecburiyetinde kaldı; meydan okur gibi Halid’in cezası olarak da aynı sarığı boynuna doladı. Heybetli kılıcı ile Irak ve Suriye’nin âkıbetini tayin eden ve bütün İslâm dünyasında eşi bulunmayan Halid gibi kudretli bir generalin bütün bu gurur kırıcı hallere ağzından bir mırıltı bile çıkmadan katlanması hayret vericidir. Hadise bir yandan Halid’in toksözlülüğünü diğer yandan Hz. Ömer’in kudret ve ihtişamını gösterir.” [7]

Hz. Ömer’in pek çok mükemmel taraflarından biri de memleketi ve insanları hakkında çok şümullü bilgi edinmiş olmasıdır. Öyle ki her ferdin ahlâkî hususiyetleri ile ehliyetleri onca bilinmekteydi.[8]

644 yılında Medine’de Ebu Lülüe lakabı ile tanınan Feyruz adındaki İranlı köle efendisi Muğire bin Şube’nin kendisine çok ağır bir vergi yüklediğinden yakınarak bu vergiyi azaltması için efendisini ikna etmesi hususunda Halife Hz. Ömer’e müracaat etti. “Hz. Ömer ondan verginin miktarını sordu. Köle bunun günde iki dirhem olduğunu söyledi. Sonra Hz. Ömer ondan ne iş yaptığını sordu. Feyruz ‘Marangoz, boyacı ve demirci olarak çalışırım.’ cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer: ‘Bu kazançlı mesleklere göre söylenen miktar çok değildir.’ deyince bu karar Feyruz’un hoşuna gitmedi; kalbi zapt ettiği kızgınlıkla kaynayarak çekip gitti.

Ertesi günü Hz. Ömer sabah namazını kılmak için evinden çıktı. Feyruz camiye bir hançerle silâhlanmış olarak geldi. Kıraate henüz başlanmıştı ki Feyruz geriden fırlayarak Ömer’e arka arkaya altı darbe indirdi.

(Hz. Ömer’in) zamanında hayatta olan bütün Eshab’ın arasından altı kişinin hilafette iddiası vardı. Bunlar; Ali, Osman, Zübeyr, Talha, Sa’d bin Ebi Vakkas ve Abdurrahman bin Avf idi. Fakat Hz. Ömer bunların hepsinde şu veya bu kusuru bulmuş ve bunu birçok vesilelerle açıkça söylemişti!

Halkın devamlı ısrarı üzerine Hz. Ömer halife hakkında görüşünü son anlarında şöyle beyan etmişti: ‘Bu altı şahıstan en fazla rey alan kişi Halife seçilmelidir.’

Hz. Ömer’in kendi halkı ve memleketinin maslahatı için duyduğu alâkanın derecesini dayanılmaz derecede şiddetli sancılar içinde kıvranırken bile gittikçe tükenmekte olan takatinin ve hislerinin elverdiği nispette kendisini, her şeyden daha önemli saydığı meselenin halli ile meşgul etmesinden anlamak mümkündür.

Hz. Ömer yaralandıktan üç gün sonra hayata gözlerini yumdu. Cumartesi, 1 Muharrem günü defnedildi. Hilafeti on sene, altı ay ve dört gün sürdü. Cenaze namazını Suheyb kıldırdıktan sonra Ali, Osman, Talha, Sa’d bin Ebi Vakkas ve Abdurrahman bin Avf cesedi mezara indirdiler. Böylece Peygamberimizin ‘Benden sonra Peygamber gelecek olsaydı Hattab oğlu Ömer olurdu.’ dediği o dünyayı aydınlatan ışık ebediyen toprağa gömülmüş oldu.” [9]

Mekke’de oturduğu yerden “Fırat kenarında ayağı kırılan bir koyundan bile Ömer mes’ûldür.” diyen halife Hz. Ömer gibi mes’ûliyet duygumuzu; insanımızı, maddî ve manevî değerlerimizi korumaya tâlip hâle getirmeliyiz.

Hz. ÖMER DEVRİNDE TEŞKİLÂTA AİT GELİŞMELER

Hz. Ömer’in halifeliği döneminde devlet teşkilâtında yapılan iyileştirmeleri şöyle sıralayabiliriz:

1) İlk sürekli ve düzenli ordu, ordugâh şehirleri ve Divan teşkilâtı bu dönemde kurulmuştur.

2) Fethedilen yerler yönetim birimlerine ayrılmıştır.

3) Vergilendirmede yeni düzenlemeler yapılmıştır.

4)İdarî, adlî, askerî ve malî teşkilâtlanma gerçekleştirilmiştir.

5) İran’ın fethi sonucunda Türklerle ilk komşuluk ilişkileri başlamıştır.

6) Hicret tarihi (622) başlangıç tarihi olmak üzere 639’da ay yılı esaslı ‘Hicri Takvim’ düzenlenmiştir.

7) İslâm mimarisi oluşmaya başlamıştır. [10]

“Hz. Ömer’in hilafeti zamanında valilik ve hâkimlik görevleri ayrı ayrı şahıslara verilmiş, fethedilen yerlere valilerle birlikte kadılar da gönderilmiştir. Hz. Osman ve Hz. Ali’nin hilafetleri zamanında da bu durum devam etmiştir.” [11]

Kadın çalışmak istediği takdirde ona âdî ve bayağı işler verilemez. Hz. Ömer (r.a.) devrinde kadınlar, müfettişlik görevi ifâ etmişlerdi.[12]

HZ. ÖMER’İ (R.A.) AĞLATAN ÇOCUK

“Bir yaz günüydü. Hava sıcak mı sıcaktı. Arabistan çölleri sıcağın tesiriyle âdeta kaynıyordu.

Ezan vakti yaklaşmıştı. Emîru’l- Mü’minîn (Mü’minlerin Devlet Reisi) Hz. Ömer (r.a.) ağır ağır Mescid-i Nebevî (Peygamber Mescidi)’ye doğru gidiyordu.

Bu sırada bir çocuğun süratli adımlarla yürüdüğünü gördü. Acaba çocuğun bir ihtiyacı mı vardı?.. Bu telâşın sebebi neydi?

Halkın dertlerine çare bulmayı kendisine kutsal bir görev sayan Halife Hz. Ömer, çocuğa sordu:

“-Yavrucuğum! Nedir bu telaşın, bir derdin mi var, niçin bu kadar hızlı gidiyorsun?..”

Çocuk, Hz. Ömer’i tanıyamamıştı:

“Camiye gidiyorum amcacığım,” diye cevap verdi.

Çocuk henüz çok küçüktü, fakat sözleri büyük insan sözleriydi!.. Bundan dolayı hayret eden Hz. Ömer, çocuğa şöyle dedi:

“-Yavrucuğum! Daha henüz senin yaşın küçük!.. Sana namaz farz değildir. Niçin bu kadar telaşlanıyorsun?”

Çocuk, ayıplar gibi hayret dolu bakışlarla Hz. Ömer’e baktı ve şöyle dedi:

“-Amca amca! Bu işin hiç küçüğü olur mu?.. Daha dün mahallemizde bir çocuk öldü. Üstelik benden de küçüktü. Ölüm denen gerçeğin hiç küçük-büyük ayırdığı yok! En iyisi her yaşta buna hazır bulunmalı. Hem bu yaşta namaza alışamazsam, büyüyünce kılmak zor gelebilir…”

Halife Hz. Ömer’i bir düşüncedir aldı. Gözleri buğulandı ve ağzından şu cümleler döküldü:

“-Ey Rabbim! Bu çocuk ne akıllı, ne iyi çocuktur. Büyüklerde bulunması gereken aklı ve ruhu taşıyor.” [13]

 

VERGİ CEZASI

“Hz Ömer; bir gün Şam çöllerinde dolaşırken, birtakım adamlara kızgın güneş altında açık başlarına zeytinyağı sürülmüş olduğu halde işkence edildiğini gördü, sordu:

_ Bunlara neden böyle yapıyorsunuz?

_ Kabahatlidirler.

_ Kabahatleri ne imiş?

_ Vergi borçlarını ödemiyorlar.

Canı sıkılarak:

_ Hepsi de mi borçlu, içlerinde mazereti olanı yok mu?

_ Biz mazeretlisini bulamadık. Vergilerini ödeyinceye kadar böylece cezalandırılacaklar.

_ Ne diyorlar?

_ Bir şeyimiz yok ki, verelim, diyorlar!” [14]

Günümüz gençliğine bir tavsiyede bulunmak istiyorum.

“Ömer gibi deveden kendin in ve başkasının minnetinden kaçın![15] 06.03.2013

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 12.03.2013 tarih ve 485 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

Ekrem YAMAN

Sinop Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr


[1] Şiblî NUMANİ, Bütün Yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, Tercüme: Prof. Dr. Talip Yaşar ALP, 4. Baskı, Hikmet Yayınları: 52, İlmi Eserler: 8, İstanbul, Üçer Ofset, s. 33.

[2] NUMANÎ, A.g.e., s. 93.

[3] Gazâlî, A.g.e., s. 72.

[4] Gazâlî, A.g.e., s. 73.

[5] Gazâlî, A.g.e., s. (106-107).

[6] NUMANÎ, A.g.e., s. 234.

[7] NUMANÎ, A.g.e., s. (243-244).

[8] NUMANÎ, A.g.e., s. 264.

[9] NUMANÎ, A.g.e., s. (296-303).

[10] Sosyal Bilgiler Cep Kitabı, Zirve Dergisi Yayınları, Uygun Basın ve Tic. Ltd. Şti., Kasım 1998, s. 17.

[11] Dr. Sadık ERASLAN, Meşihat-i İslâmiyye ve Ceride-i İlmiye Osmanlılarda Fetva Makamı ve Yayın Organı, DİB Yayınları: 767, İlmî Eserler: 125, Ankara, Başak Matbaası, 2009, s. 17.

[12] Prof. Dr. Haydar BAŞ, Veda Hutbesinde İnsan Hakları, 3. Baskı, İcmâl Yayınları No: 8, Temel Eserler Serisi: 3, İstanbul, Baş-Er Ofset Tesisleri, 1995, s. 119.

[13] Diyanet Takvimi, 3 Kasım 2007 tarihli nüshası.

[14] 29.6.1975 tarihli bir takvim sayfasından alınmıştır.

[15] Bir gün Hz. Ömer (r.a.) devesine binip giderken, elindeki kamçısını düşürmüş. Etrafta tanıdıkları olduğu halde kamçısını alıp kendisine vermesi için hiç kimseye müracaat etmemiş. Deveden aşağı inmiş ve bizzat kendisi almış, dolayısıyla kimseye minnettar olmamış.