TÜRKİYE’DE DEĞERLER SİSTEMİNDEKİ BOZULMALAR

 

Türkiye’deki ahlâkî, sosyal, ekonomik, beşerî ilişkiler vb. alanlarda yaşadığımız ve zirve noktasına gelmiş bozulmayı ve bu bozulmanın sebebini siyasî makam, mevki ve koltuklara bağlayanlar vardır. Ancak koltuk kimseyi bozmaz. Koltuğa mayası bozuk olan birini oturtursanız o maya orada gerçek yüzüyle ortaya çıkar.

Türkiye’de icraatla ancak bir yere varabilirsiniz. Çünkü bu ülkede kaynak noktasına birileri zehir dökmüşlerdir. Zehrin katıldığı noktada işe müdahale etmek gerekir.

O yüzden devlet adına yetki kullanırken haram yemeyen, devleti soymayan, devlet malını şahsî işinde kullanmayan dürüst ve şahsiyetli kişilerin meziyetlerini görmezden gelemezsiniz. Onları görmek, tanımak ve takdir etmek zorundasınız. Dünyada marifet iltifata tâbidir.

Rozet Atatürkçülüğü” ile ve “Allah diyenlere yamyam muamelesi yapmak” suretiyle bir yere varamayız. Saplantılarımıza kurban gitmeyelim. Gerçekleri öğrenme gayreti içinde olalım.

Türkiye’nin artık dışarıdan yönetilmesine mâni olmak lâzımdır. Türkiye artık Amerika’dan değil Türkiye’den yönetilmelidir.

Türk devlet geleneğinde asırlardan beri kökleşmiş ve devam eden bir şahsiyet ve çizgi vardır. Bunu unutmamak lâzımdır.

Herkes kendi vicdanında söylediği şeye bakmalıdır.

Siz şahsiyetinizi kaybettiğiniz zaman size her taraftan tasallut olur.

Türkiye’de zihniyet devrimi lâzımdır. Bunu siyaset yapacaktır. Zihniyet devrimi; uyandırmayı, aydınlatmayı, biraz da zecrî tedbirleri kapsar. Türkiye’de bazı şeyleri söylemekle bir şey olmuyor. Başına vardığınız işin gereğini mutlaka hakkıyla yapmak gerekir.

Türkiye’de iki çeşit terör vardır: Dağda emperyalist, Hıristiyan ve Yahudi unsurlarca beslenen terör ve devlet bünyesinde olup, haram yiyenlerin, milletin kaynaklarını ve haklarını talan eden kravatlı eşkıyaların soygun terörünü artık bu ülkede konuşmak lâzımdır. Türkiye âdetâ hırsız cenneti haline gelmiştir. Batı’nın dağdaki terörü sürüklediği mecra da ortadadır. Dağdaki terörü besleyen de kravatlı terördür. Bu iki terörle mücadele edecek bir kadro kurmak gerekir. Bunu da devlet adamı yapar. Türkiye’nin en büyük bunalımı devlet adamı bunalımıdır, devlet adamı noksanlığıdır.

Türkiye, adam gibi adamdan rahatsız oluyor. Takdir ettiğim siyaset adamlarımızdan biri olan Kâmran İnan, sadece Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ve Bayındırlık Bakanlığı makamına getirilmiş, uluslar arası ilişkilerdeki engin tecrübesine rağmen hiçbir zaman Dışişleri Bakanlığı makamına oturtulmamıştır. Türkiye için kayıp değil mi?

Türkiye’de insanın hasının nelere mahkûm edildiğini görmek için Meclis’in içinde sadece parmak kaldıranların içinde bulunduğu hazin hali iyi okumak lâzımdır.

Meclis, Türk aydınının gelip duvara tosladığı en son yerdir. Türk aydınının hepsinde bir deli yürek vasfını bulamıyoruz. Çünkü herkes deli yürek olamaz.

Mustafa CANSIZOĞLU’nun hayat hikâyesini anlatan kitap mutlaka okunmalıdır. CANSIZOĞLU bundan 50 yıl önce Türkiye’nin içinde bulunduğu problemlere ferasetiyle parmak basmıştır.

Vatandaşın müşteri kabul edildiği millî eğitim, sağlık, güvenlik ve adalet hizmetlerinin çağdaş, demokratik ölçülere göre yeniden düzenlenmesi gerekir.

Dünya ölüm cezasını kaldırmakla çok büyük bir hata işlemiştir. Aynı hatayı Türkiye de tekrarlamıştır. Türkiye, kanaatimce, AB’ne girebilmek uğruna ve AB’ye şirin görünmek için bu kararı almıştır. Türkiye’deki kapkaç dağdaki terörün plânlı bir uzantısıdır ve ölüm cezasının kaldırılması kapkaçı teşvik edici bir unsur olmuştur. Türkiye’de ölüm cezasının geriye getirilmesi ve sınırlarının genişletilmesi lâzımdır. Amerika’da ölüm cezasının uygulanması Amerika’nın demokratik vasfına gölge düşürüyor mu? Yoksa Türk demokrasisi Amerikan demokrasisinden daha mı ileri bir seviyededir? Maksat Allah’ın verdiği canı almak değil, kulun kula reva gördüğü zulmün önünü kesmektir. Bu da ancak idam cezasıyla takviye edilmiş bir adalet mekanizmasıyla sağlanabilir. Çünkü ağır cezadan maksat, cezanın caydırıcılık vasfından ve etkisinden, toplumun masum fertlerinin huzurunu bozdurmamak adına, sonuna kadar istifade etmektir.

Türkiye’de yaptığımız yanlış idarî uygulamalarla köyden şehirlere göçü özendirerek köyü açlığa, fakirliğe ve yaşanmazlığa mahkûm ettik. Neredeyse köylerde yaşayan herkes hayâllerini tatmin etmek için büyük şehirlere yığılmaya başladı. Dere yataklarının vasıflarının değiştirilerek derelerin tabiî mecralarına bile arsa tahsislerinin yapılması bu ülkeye ihanettir.

Türkiye’de ormanların tahribine yönelenleri cesaretlendirecek bir kanun çıkarmaya kalkarsanız netice bu olur.

Çok ucuz ve sefil cinsinden oy kapmak için yapılan siyasetten Türkiye’yi kurtarmak gerekir. “Bizi iktidar yaparsanız size kan ve gözyaşından başka bir şey vaat edemem.” diyen Churchill’in devlet adamlığına ihtiyacımız vardır. Atatürk de böyle bir devlet adamıdır. Vaadimiz yalan söylememek olmalıdır. Türk siyasetindeki lider kadrolarının 20 yıllık geçmişi tetkik edildiğinde her şey yerli yerine oturur. Siyaset dünyamızda 20, 30 ve 40 yılı olanların sözleri vatandaşın vicdanında yerine oturuyorsa mes’ele yoktur. Cazip yalana kanıp, seçim sandığının ortaya konduğu zamana yakın evine kadar getirilen bazı gıda maddeleri ile birlikte parayı alan seçmenin o noktadan sonra artık yapacağı fazla bir şey kalmamıştır. Çünkü oy kelepir bir bedelle gideceği yere doğru uça uça yola revan olmuştur. Millet, kendisine vaat edilenleri her vesile ile test etmelidir.

Bu millet ferasetini işletmiyor. Onu basit menfaatlerin altında eziyor. Kapısından dağıtılan ve eline tutuşturulan birkaç kelepir dünya malına ve altına ferasetini bile bile ezdiriyor. [1]

1960/1980 yılları arasında 20 yıl sol yiyip sol içtik. Sağda görünenler bile benzeşme heveslerine kapılarak İslâm’da sosyalizm arayan birtakım tezler ürettiler.

Sol furya çöktü. “Var mı yeni bir ifrat?” arayışı başladı. “İfratta ve tefritte modaaramak bizim eski alışkanlığımız ve hasta tarafımızdır. Bu yönümüzün manevî tedaviye ihtiyacı vardır.

Türkiye hafiflikleri kaldıramaz.

Ancak hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, “Köşeye sıkışmış bir adam her şeyi yapabilir.

Birine saygı duyuyorsan(ız) doğru olanı yapmasına yardımcı olursun(uz).” [2]

“Hayat her zaman bizi seçim yapmak zorunda bırakır.

Bir adam yapamadıklarıyla ölçülür. Ne yazık ki, hayat yaptıklarımızdan ibarettir, hissettiklerimizden değil! Belki yaptıklarımız yanlıştır, ama hissettiklerimiz değil!” [3]

“Günahlara açılan kapı büyük, geniş ve dayanılmazdır.

Suçluluk, bir çuval tuğla taşımak gibidir. Yapılacak şey onu yere bırakmaktır.

Allah insanlara içgüdüler verir.

Özgürlük denen şey asla pişman olmamaktır.

Şeytanın üstünlüğü belindedir.

Kimse her zaman kazanamaz.” [4]

“Kimseye yarın sözü verilmez. Kaderin oyununu kim anlayabilir?” [5]

Not: Bu makale, Mersin Tercüman Gazetesi’nin 04.04.2011 tarih ve 389 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. www.mersintercuman.com

 

 

 

Ekrem YAMAN

Antalya Vali Yardımcısı

Web: www.ekremyaman.com.tr

E-posta: ekrem.yaman@icisleri.gov.tr


[1] Bu makale metninde Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün çeşitli televizyon sohbetlerinde ileri sürdüğü benzer görüşlere de yer verilmiş ve onlardan da istifade edilmiştir. Ancak programların ad ve yayınları hakkında kayıt tutulmamıştır (E.Y.).

[2] Genç Billy Young isimli film senaryosundan iktibas.

[3] Cennet Ülke isimli film senaryosundan iktibas edilmiştir.

[4] Şeytanın Avukatı isimli filmden bazı pasajlar.

[5] Mutlak Güç isimli filmden bazı pasajlar.