“URFA’DA ŞİİR” GECESİ

19 Ocak 1990

Saygıdeğer san’atseverler!

“Urfa’da şiir” isimli sohbet toplantısına hoş geldiniz!

Şiir nedir, nasıl yazılır?

Şiirin ne olduğu konusunda yüzlerce san’atkâr sayısız tarifler yapmıştır. Bu tariflerin hepsi birbirine yakın olsa da, hiçbiri bir diğerinin aynı değildir. Bu tarif ve yorum farklılığı tabiîdir ki, şiirin yapısından geliyor. Çünkü şiirde bilinen kelimelerle örülü bir dünyanın yanı başında, şairin ruh dünyasını aksettiren bir başka âlem daha vardır. Okuyucu ise, akseden bu âleme, kendi ruhu ile katabildiği ölçüde yorum yapabilir. [1]

Bence iki şey mukaddestir: 1) Din, 2) Dil. Din, bütün kutsî duyguları, düşünceleri insana telkin eder. Bu duygu ve düşünceleri de dil vasıtasıyla ifade ederiz. [2]

Şairin, yazarın dili çarşıda, pazarda, mektepte, camide kullanılan, yaşayan Türkçe olmalıdır. Millî kültürümüzün ana kaynağı olan dil ve din varlığımız, bizim için şahsiyet sebebidir. Dilini ve dinini koruyamayan bir millet, varlığını nasıl koruyabilir?

Dil konusunda ölçü, millettir. Milletin dili, milletin zevki, milletin anlayışıdır. [3]

Şiir olmasaydı;

“Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam,

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, âşığım istiklâle,

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.

Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum?

Kesilir belki fakat, çekmeye gelmez boynum.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,

Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım,

Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.”

diyen eşsiz imân şairi Mehmed Âkif Ersoy acaba heyecanını nasıl dile getirebilirdi?

Tanzimat Fermanı’nın ilânından beri 150 yıldır Avrupa’ya, Batı’ya özentimiz, hayranlığımız, Batı karşısındaki şaşkınlığımız bir türlü sona ermemiştir.

Dünyada hiçbir millet gösterilemez ki, bizim milletimiz kadar başkalarına yaranmak, hoş görünmek için atalarına sövmüş olsun. Sözü şiirimizin boynu bükük evlâdı Divan Şiirine getireceğim.

Divan Şiiri, Tanzimat’tan sonra kötülenmeye başlanmıştır. Hattâ birçok aydın Divan Şiirine karşı tecâvüzkâr tavır takınmış, fakat aynı kişiler daha sonra hata ettiklerini anlamışlardır. Divan Şiiri 150 yıldan beri yıkılamamıştır. Bilhassa Cumhuriyet İnkılâbı’ndan sonra Divan Şiirine düşmanlık artmıştır. Fakat ona cephe alanlar daha sonra hata ettiklerini itiraf etmişlerdir. Divan Şiiri bugün de yaşamaya devam etmektedir.

Cumhuriyet’in kuruluşuyla köklü inkılâpların yapıldığı yıllarda Batı kültürüyle yetişen Türk aydınları, inkılâp şartlarının tesiri altında kalarak, Divan Edebiyatı ve bütün geçmişe karşı savaş açmışlardır. Bu dönem öyle trajik bir dönemdir ki, Türk aydınları kafalarıyla eskiye savaş açarlarken, gönülleri ile eskiden kopamadıklarını söylemişlerdir. Bunlar arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülbaki Gölpınarlı gibi isimler vardır. Abdülbaki Gölpınarlı, Divan Edebiyatını gerçek hayattan uzak, mecazlar âleminde gezen, gelene ağam, gidene paşamdır diyen bir edebiyattır derken, daha sonra bu düşüncesinin yanlış olduğunu söylemiştir. Hattâ bunları yazarken bile böyle düşünmediğini söylemekten çekinmemiştir.

Yahya Kemal’le birlikte birçok Türk aydını kendini Divan Şiiri ile hesaplaşma ihtiyacı içinde hissetmiştir. Divan Şiirine savaş açmak bile, onunla bir hesaplaşmadır. Ona savaş açanlar, başka bir kültürü Devlet desteği ile yerleştirmek için vazifelendirilmiş kişilerdir. Fakat bunlar ne yeniyi benimseyebilmişler ne de eskiden kopabilmişlerdir.

Her şeye rağmen Divan Şiiri bugün de bazı şairlerimiz eliyle yaşatılmaktadır. Bunlar arasında Amir Çelebioğlu, Cemal Kurnaz, Mustafa Tahralı ve Şahin Uçar’ı sayabiliriz. [4]

Osmanlıca’nın orta dereceli okullarla yüksek öğrenimde mecburî ders olarak okutulması, 70 yıldır kopuk olduğumuz kültür mirasımıza bizleri yeniden bağlayacak, dede ile torunun birbirini anlaması sağlanacaktır.

Kültür mirasımıza ve bizi biz yapan her türlü değere sahip çıkalım.

Hepinizi en içten duygularla selâmlar, bu sohbetin beldemize faydalı olmasını temenni ederim.

 

 

Ekrem YAMAN

Şanlıurfa Vali Yardımcısı


[1] Yrd. Doç. Dr. Hasan ÇEBİ, Bütün Yönleriyle Necip Fazıl Kısakürek’in Şiiri, Ankara, Fon Matbaası, 1987, s. VII, 352.

[2] Yavuz Bülent BÂKİLER, Ölümünün 50. Yıldönümünde Mehmet Âkif Ersoy, Ankara, Sevinç Matbaası, 1986, s. 15, 42.

[3] BÂKİLER, A.g.e.

[4] Beşir AYVAZOĞLU, 18.01.1990 tarih ve 9164 sayılı Zaman Gazetesi.